KAFAMI BOZAN ŞEYLER

DAĞITIM BEDELİ DİYEREK SOYULUYORUZ


Elektrik faturalarına bakıyor musunuz?
Ben epeydir bakmıyordum. Çünkü maaşımın yattığı banka hesabından otomatik ödeniyor pek çok faturam. Bu nedenle gelen faturaların çoğunu incelemiyorum.
Ama inceleyenler var. İnceleyince nasıl soyulduğumuzu da fark ediyorsunuz.
Elimde birkaç farklı yere ait elektrik faturaları var.
Toplama baktığınızda rakamlar inanılmaz. İnsan kendi kendine “Bu kadar elektriği nasıl harcamışım” demeden edemiyor.
Faturalardan birinde toplam tutar 671 lira.
Şimdi rakam nasıl çıkıyor bir bakalım;
Enerji fonu: 3.48
TRT payı: 6.96
Elek ve Hvg tük ver: 17.40
KDV: 102.45
Buraya kadar tamam diyelim.
Sonra başa dönüyorsunuz. Kullandığınız miktarda kilovatsaatin bedeli 348 lira. Ama hemen altında bir hane daha var. Orada diyor ki “Dağıtım bedeli.” Orada 193.26 lira yazıyor. Yani neredeyse kullandığınız elektrik bedeli kadar “dağıtım” bedeli tahsil ediliyor.
Peki nedir bu dağıtım bedeli.
O belli değil, sen faturayı ödeyeceksin o kadar.
Bir başka faturada asıl kullandığınız elektriğin bedeli 228.56 lira olarak gözüküyor. Ama dağıtım bedeliyle ve diğer eklentilerle ödenecek miktar 450.44 liraya çıkıyor.
Üçüncü fatura ise biraz daha kabarık. Çünkü o abone 620.13 liralık elektrik kullanmış.
Oysa faturasının toplamı tam 1207.61 lira. Tam iki katı.
Eskiden elektrik konusu devletin elindeydi. Sonra özelleştirildi.
Devlet aklımıza gelmeyen birçok kalem ekleyerek faturaları yine şişirirdi. Özel sektör ise tek kalemde fiyatı neredeyse ikiye katlıyor.
“Dağıtım bedeli” diyorlar. Neyin dağıtımı bu? O elektrik hatları zaten devlet tarafından çoktan çekilmemiş miydi? Bakım bakım-onarım deseniz yine olmuyor çünkü her gün hatlar değiştirilmiyor herhalde.
Faturaları beraber incelediğimiz bir arkadaşım “Bak” dedi “Şu anda bir kahvede oturuyoruz. Kahveciye çayın kaç lira olduğunu söylüyoruz, 2 lira olduğunu söylüyor, sonra hesabı alırken 4 lira istiyor. Nedenini sorduğunuzda çayın iki lira olduğunu ama getirme parası olarak da 2 lira aldığını söylüyor. Elektrik faturaları tıpkı buna benziyor.”
Millet böyle soyuluyor. Ama bir kısmı herhalde memnun ki “Al bütün yetkileri canın nasıl istiyorsa öyle yap” demeye pek hevesli.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

FETÖ VE IŞİD NEREDE VE NE ZAMAN “HAYIR” DİYECEĞİNİ AÇIKLADI?


İktidarın referandum kampanyasında önemli unsurlardan birinin “Terör örgütleri de hayır diyor, bu nedenle biz evet diyoruz” cümlesi olduğunu biliyoruz.
AKP ve yandaşları tek kişilik rejim nedeniyle zihinlerine kuşku düşenleri böyle korkutmaya çalışıyor.
Terör örgütlerini sayarken de PKK, FETÖ, IŞİD diye sıralayıp sonra buna HDP'yi ve bazı sol legal partileri de katarak topluluğu zenginleştirme çalışıyorlar.
Ancak bu söylem ne kadar doğru? FETÖ yani Fethullahçı terör örgütü nerede ve ne zaman referandumda hayır oyu verilmesi gerektiğini açıkladı?
Ya da FETÖ adına kimi ciddiye almalıyız?
Bugüne kadar Pensilvanya'daki örgüt lideri Fethullah Gülen dahil adı örgütle anılan hiç kimsenin “Biz hayır vereceğiz” dediğini duymadım.
Buna karşı cemaatçilerin önde gelen isimlerinden Emre Uslu “Türkiye'nin hızla bir iç çatışmaya gittiğini, bunun önlenmesi için başkanlık sisteminin gelmesi gerektiğini, bu nedenle oyunun evet olacağını” açıkladı çoktan.
Aynı şekilde IŞİD'in hangi lideri ya da sözcüsü “Referandumda evet oyu kullanın” çağrısında bulundu, bu da yok ortada.
Konu aslında iktidarın halkı etkilemek için yaptığı kara propagandadan ibarettir o kadar.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

HULUSİ AKAR SAYESİNDE MISIR GİBİ OLDUK


Başkanlık sistemine geçmemiz halinde Amerika ya da bazı gelişmiş batı ülkeleri gibi değil Afrika ülkeleri gibi hatta Mısır gibi olacağımızı söylediğimde bazıları “Hadi canım, artık bu kadar da abartmayın” diyorlar.
Oysa daha o sisteme geçmeden Mısır gibi olduk bile.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hulusi Akar tıpkı Mısır'ın darbe yapan Genelkurmay eski Başkanı Sisi gibi namazda saf tuttu.
Namaz kılmasına asla karşı çıkmam, çıkamam, haddim de değil.
Ama bunun fotoğraflarının medyaya verilmesi, bu olmaz işte.
Bir genelkurmay başkanı elbette namazını da kılar, dini bütün vecibelerini de yerine getirir.
Ancak bunu siyasi amaçla ve din istismarına yol açacak biçimde kamuoyuna sergileyemez.
Oysa dinci faşist kalkışma gecesi ne yaptığını bilmediğimiz, o gece ile ilgili hiçbir açıklama yapmayan, Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni küçük görüp bilgi vermeye bile gitmeyen Hulusi Akar AKP mitinginde halkı selamlamaktan, Güçlü Türkiye kampanyasına katılmak için Ege adaları çevresinde hatıra fotoğrafı çektirmekten, Cumhurbaşkanı ile Umre'ye gitmekten, namaz kılarken fotoğraf çektirip bunu servis etmekten çekinmiyor.
Yazık.

SANSÜR ALMIŞ BAŞINI GİTMİŞ HABERİMİZ YOK

Başrolünü Haluk Bilginer'in oynadığı bir “kısa film” İF Sinema Festivaline son anda katılamadı. Nedeni basit. Alması gereken İşletme Belgesi'ni alamadı. Bu belge olmayınca da bir film gösterime sokulamıyor.
Ancak bu belgenin alınamamasının gerekçesi ilginç. Çünkü bu belgeyi verecek heyet filmdeki bazı sahnelerin çıkarılmasını istemiş. Yapımcı da bunu yerine getirmeyince işletme belgesi verilmemiş.
Bu haberle öğrendik ki meğer filmlere işletme belgesi veren kurul aynı zamanda bir sansür heyeti gibi çalışıyormuş.
“Acaba” diyorum “Bugüne kadar izlediğimiz filmlerin kaçı sansüre takıldı, iktidarın adamlarının beğenmediği sahneler çıkarıldıktan sonra bizim izlememize sunuldu?”
Burada anlamadığım şu; haber önceki gün yayınlandı. Aradan iki gün geçti. Gazetelerde sadece tek sütun haber olarak yayınlandı. Ne sinema yapımcıları ne sanatçılar tek kelime etmediler.
Ya yaşadığımız hareketli günler nedeniyle olayın farkında değiller ya da sinemacılar kamuoyunun bilmediği bu sansür uygulamasına o kadar alışmışlar ki şimdi bir tepki vermeye gerek duymadılar.

ŞAŞIRDIM

NEREDEN ÇIKTI BU PERS MİLLİYETÇİLİĞİ


Cumhurbaşkanı Erdoğan, Körfez ülkelerine yaptığı ziyaret sırasında İran'ın Irak ve Suriye'deki politikalarını eleştirerek “Birileri hem Suriye'nin hem Irak'ın bölünmesini istiyor. Irak'ın bölünmesi çalışmasını yapanlar var. Oradaki mezhebi, etnik mücadele, çünkü orada da bir Pers milliyetçiliği olayı var. Bu Pers milliyetçiliği olayıyla da orada bir bölünme söz konusu. Bunların önünü kesmemiz gerekiyor” dedi.
Pers milliyetçiliği İran'ın Pers İmparatorluğu'nu canlandırma çabası olarak biliniyor. İran'da Zerdüştlük ve Mecusiliğin hızlı bir şekilde yayılmasının bu propagandanın eseri olduğu söylenir.
Erdoğan'ın İran'ı eleştirirken “Perslerden” söz etmesi diplomatik alanda “İran”ı aslında Müslüman bir ülke olarak kabul etmediği anlamı” da taşıyabilir.
Bu da iki ülke ilişkilerinde yeni bir tartışmanın başlamasına neden olur ki, İran zaten çok sert bir açıklama ile bu sözlere cevap verdi.
Yani çevremizle olan sorunları azaltmayı değil sürekli artırmayı seçiyoruz sanki.

https://twitter.com/can_atakli_
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87