DİRENİŞİN DESTANI: SUFFRAGETTE!..

25 Kasım, Kadına Şiddetle Mücadele Günü olarak kabul edilir...

Türkiye’de, kadına şiddet sonucu 5 yılda tam 1134 kadın dövülerek, bıçaklanarak, kurşunlanarak, yakılarak, başı ezilerek, boğularak öldürüldü... Ölümün kıyısından dönen, ağır yaralanan, sakat kalan, tecavüze uğrayan, sığınma evlerine kendini dar atan kadın sayısı ise bunun çok daha üstünde... Bu konuda bir yarışma açılsa madalya alacağımız kesin!..

Aslına bakarsanız, kadına her türden şiddet, aşağılama dinler tarihi kadar eski... Örneğin, Müslümanlık öncesi Cahiliye Devrinde kız çocuk o kadar değersizdi ki, işe yaramaz olarak görülenler diri diri gömülürdü. İslamiyet, kadını bu feci durumdan kurtardı ancak kadın yine de ikinci sınıf olmaktan kurtulamadı. Hristiyanlığın en feci dönemi olarak kabul edilen ve 400 yıl süren Engizisyon Döneminde, şeytanın kadın suretine büründüğüne, kadının bütün kötülüklerin anası olabileceğine inanılırdı... Bu dönemde “büyücü”, “Pagan”, “içine şeytan girmiş” olarak suçlanan ve yakılarak, işkence edilerek öldürülen kadın sayısı yüz binlerle ifade edilir!.. 

Kadın bu aşağılanma, bu işkence ve en dehşet verici ölümlere, hiç bir dayanağı olmadığı, kendini savunma gücüne hiçbir şekilde sahip bulunmadığı için yüzyıllarca boyun eğmek zorunda kaldı... Kadının direnmeye, başkaldırmaya başladığı tarih, 19. Yüzyılın sonlarıdır...

-İşte destan o zaman başladı!..


“Köle olacağıma...”

Emmeline Pankhurst adını hiç duydunuz mu?.

Aslında, “kadın destanını” yaratan öncülerin en yürekli ve inatçılarından biri demek yeterli!.. Arkadaşları arasında “Emily” ismiyle çağrılan bu yürekli kadın, daha 14 yaşında, yani 1870’lerin başında köleliğe, tahıl yasalarına karşı ve kadınların seçme, seçilme hakkı için Liberal Parti’nin toplantılarına katılmaya başladı... Ve bir daha bu ideallerden hiç kopmadı...

Emily, 1879’da aynı idealleri paylaştığı Avukat Richard Pankhurst ile evlendi, En büyük kızı Christabel ilerde kadın hakları bayrağını annesinden alacak ve aynı kararlılıkla sürdürecekti.. 1898’da eşini de yitiren Emily, hem çocuklarını kıt kanaat büyüttü, hem de kadın devrimi yolunda yürüyüşüne aynı heyecanla devam etti...

1903’te kızı Christabel ve dört arkadaşıyla birlikte Manchester’da “Kadınların Sosyal ve Politik Birliği’ni” kurdu. (WSPU) Emily’nin geliştirdiği “Şiddetsizlik Teorisi” daha sonra ABD’de kadın hareketlerine, Hindistan’da İngilizlere karşı bağımsızlık mücadelesi yürüten Mahatma Gandhi’ye, siyahların eşit hakları için canını veren Martin Luther King’e ilham kaynağı olacaktı.

Ancak işler umduğu gibi yürümedi; yarattıkları harekete karşı aşırı baskı ve zorbalık, WSPU’nun da radikalleşmesine neden oldu. Bombalı eylemler, yangın saldırıları Pankhurst’ün defalarca tutuklanmasının yolunu açtı... O kadar ki, ülke çapına yayılan “kadın şiddet eylemleri”, İngiliz basını  tarafından, Fransız Devrimi’nin ardından Jakobenlerin yürüttüğü 10 aylık kanlı döneme benzetilerek “Reign of Terror” yani Terör Dönemi olarak adlandırıldı!.. Emily, yılda 12 kez hapse giren kadın olarak rekor kırdı ve tarihe geçti. Artık onun bir lakabı da vardı, 

-Suffragette lideri!..

Tarihin ilk Feminist hareketlerinden birinin lideri kadınlara oy hakkı verilmesini savunan kadınların öncüsü... Ancak eylemler yalnızca oy değil, erkeklerle eşit iş- eşit ücret, aşağılanmaya son gibi kadını yüceltecek her türlü hakkı da içinde barındırıyordu...

1913’te İngiliz parlamentosu, hapishanelerdeki tutuklu Suffragette’lerin açlık grevleri nedeniyle “Cat and Mause-kedi Fare” yasasını kabul etti. Açlık grevi ve zorla beslenmelerine karşın durumu ağırlaşan tutuklular serbest bırakılacak, iyileştiklerinde tekrar tutuklanabileceklerdi. Kadın hareketi bir kaleyi daha ele geçirmişti!.. Bu tarihten sonra sürekli tutuklanan, açlık grevine yatan ve durumu ağırlaştığı için serbest bırakılan Emily, 1913’te yaptığı bir konuşmada aynen şu cümleyi haykırıyordu:

-Köle olacağıma, isyancı olurum!..

1918 kasım ayından itibaren kadınlar ilk büyük başarıya imza attılar; artık 21 yaş üstü kadınlar parlamentoya üye olabilecekti. Ancak seçme hakları hala yoktu. Mücadele aynı hızla sürdü. Ancak çok yıpranmış, çok yorulmuş bedeni Emily’i daha fazla taşıyamadı; 1928 yılında hayata veda etti... Çok istediği ama göremediği zafer ise ölümünün hemen ardından geldi:

-Aynı yıl kadınlara genel oy hakkı kabul edildi!..

Direnmezsen kazanamazsın!..

Bu büyük direnişçinin yaşam öyküsü neredeyse yüz yıl sonra beyazperdeye taşındı.. hem de o müthiş sözcükle:

-Suffragette!..

Başrolünü Meryl Streep, Carey Mulligan, Helena Bonham Carter gibi dev oyuncuların paylaştığı bu direniş destanı 2016’da vizyona girecek. Filmin ana fikri son derece açık:

-Ağlamayan çocuğa meme yok!..

Pekii, bu bizi, bizim kadınımızı ve de toplumumuzu neden ilgilendiriyor:

-Aydınlanma Devrimi, bugün kısaca Batı diye anılan devletlerin çoğundan önce, 1935’te yüzyıllar süren kulluk döneminin ikinci, hatta üçüncü sınıf gözüyle bakılan kadına seçme seçilme hakkını armağan etti de ondan!.. 

-Aydınlanma Devrimi bu topluma yurttaş olma, çağdaş olma şansını sundu da onun için!.. 

Ama biz yukarıdan hediye edilen bu ayrıcalıkları maalesef içselleştiremedik, koruyamadık... Demek ki, direnmeden, dişinle, tırnağınla savaşmadan senin olmayan şeyin değeri anlaşılamıyor... O halde yol belli:

-Direneceksin, savaşacaksın, kazanacaksın!!! 
     
     
https://twitter.com/umit_zileli
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87