Gündem:
ONLARI RAHMET ve MİNNETLE ANIYORUZ..!
ONLARI RAHMET ve MİNNETLE ANIYORUZ..!

68 kuşağının gençlik liderlerinden Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan, bundan tam 44 yıl önce, 6 Mayıs 1972'de idam edildiler. 'Üç Fidan' yaşadıkları kısa ömre dev bir öykü sığdırdılar. Haklarında verilen idam cezaları TBMM'de 24 Nisan 1972'de yapılan oylamada 48’e karşılık 273 kabul oyuyla kesinleşen, Türk devrimci hareketinin bu simge isimlerinin infazı 6 Mayıs 1972'de gerçekleştirildi.

Dünyada sol ve özgürlükçü hareketlerin hakim olduğu '68 dönemi Türkiye’de de geniş kitleleri etkisi altına aldı.

12 Mart 1971'de muhtıra ile gelen askeri darbe, öğrenci hareketini hedef tahtasına oturttu. THKO ve Mahir Çayan önderliğindeki THKP-C'nin pek çok üyesi tutuklandı veya öldürüldü. Deniz Gezmiş, Gemerek'te, Yusuf Aslan Şarkışla'da, Hüseyin İnan Kayseri'de yakalandı.

Gezmiş, Aslan ve İnan, savcılığını Baki Tuğ'un üstlendiği, Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığındaki Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 No'lu Askeri Mahkeme'de yargılanarak idama mahkûm edildi. Kimsenin canına kıymayan üç genç hakkında, "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını, bir kısmını tağyir, tebdil veya ilgaya teşebbüs ettikleri " iddiasıyla "TCK'nın 146/1 maddesi uyarınca" idam kararı verildi.

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan hakkında verilen idam cezaları TBMM'de 24 Nisan 1972'de yapılan oylamada 48’e karşılık 273 kabul oyuyla kesinleşti.

İdam kararları, TBMM Genel Kurulu'nda Süleyman Demirel liderliğindeki Adalet Partisi grubunca, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra idam edilen Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'a karşılık olmak üzere "üç - üç" diye tempo tutularak onaylandı.

DOĞU PERİNÇEK, DENİZ GEZMİŞ VE HÜSEYİN İNAN’IN AVUKATI OLUYOR

VATAN Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in, 9 Mayıs 2013 tarihli Aydınlık Gazetesindeki köşesinde "Deniz Gezmiş yakalanınca niçin ilk önce Doğu Perinçek ile görüştü" başlıklı bir makalesi yayımlandı. Döneme bir açıdan ışık tutan bu makale aynen şöyle;

"Deniz Gezmiş yakalanınca niçin ilk önce Doğu Perinçek ile görüştü"

Bu başlığı sıkılarak attım. Ancak Türkiye çetin mücadele koşullarına girerken, gençliğimize borçlarımız var. Böyle dönemlerde,

Bir: Haklı zeminde, 
İki: Gereğinde ateşkesler yapan, dalga dalga ilerleyen, 
Üç: Demiri tavında döven bir eylem çizgisi izlemek başarının şartıdır. 

Doğru Eylemin bu üç temel ilkesini ilerde işleriz. 

Bu konuda insanlığın binlerce yıllık deneyimi var, ancak asıl öğretici olan, kendi pratiğimizdir. 1971 ile 1968 eylemlerini birbirine karıştırmak, büyük hatadır. 1968 gençlik hareketi, bir doruktur ve büyük başarı kazanmıştır. 1971 ise, kitle hareketinin dibe vurduğu bir dönemdeki bireysel çıkışlardır ve acı yenilgiyi temsil eder. 1960’ların gençlik hareketinde yıldızlaşan Deniz Gezmiş gibi arkadaşlarımızın 1971 deneyimini incelemek, düne ait değil, önümüze ışık tutan bir görevdir. 

DENİZ GEZMİŞ VE HÜSEYİN İNAN’IN VEKÂLETNAMESİ GELİYOR 



Deniz Gezmiş yakalandığı zaman, cezaevine görüşmek için çağırdığı ilk arkadaşıyım. Bunun bir nedeni var. 

Deniz, Amerikancı 12 Mart Darbesinden beş gün sonra 17 Mart 1971 günü Şarkışla yakınlarında çevresi sarılarak yakalandı. Önce Kayseri’ye, oradan Ankara’ya getirildi. Bu arada Hüseyin İnan da, Kayseri’nin Sarız ilçesinde yakalandı. Yusuf Arslan da yaralı olarak yakalanmıştı, fakat o hastanede idi. 

Deniz ve Hüseyin’in Ankara Emniyeti’nde ve savcılıkta sorguları yapıldı. 4 Nisan 1971 günü Mahkemeye çıkarıldılar ve haklarındaki gıyabi tutuklama kararı yüzlerine okundu. 

Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan, Ankara Ulucanlar Cezaevi’ne getirilir getirilmez, bana vekâletname yolladılar. Vekâletnamenin tarihi 25 Mart 1971. Tutuklama kararının yüzlerine okunması 4 Nisan 1971. Demek ki, vekâletnameyi henüz gözaltındayken, tutuklanmalarından 10 gün önce yollamışlar. 

İki yıl önce kaybettiğimiz yazar ve mimar arkadaşım Şükrü Günbulut’un annesi Mevlüde Günbulut’un Şarkışla köylerinden yazdığı o güzel şiir tarihe geçmiştir, Deniz Gezmiş yakalanınca “Avukatı ben olaydım” der. İşte Günbulut annenin o gıptayla baktığı “ilk avukat” ben oldum. Ancak bir ay sonra bizler hakkında da tutuklama kararı çıktığı ve arandığımız için, Halit Çelenk ağabeyimizin önderliğinde o avukat ekibinin içinde yer alamadım. Zaten hayatımda hiç avukatlık yapmadım. Ben, Deniz Gezmiş’in 6 Mayıs 1972 günü idam edilmesi sırasında Söke Beşparmak dağlarında idim. Daha sonra Ankara’ya geldim ve yakalandım. 

DENİZ’DEN YILDIRIM TELGRAF: “ACELE GEL” 



Deniz’den, tutuklanması kararının yüzüne okunduğu 4 Nisan’dan dört gün sonra, 8 Nisan 1971 günü saat 17.15’te bir yıldırım telgraf aldım. Vekâletnameyi ve telgrafı 40 yıldır saklarım. 

Kırmızı telgraf kağıdını hızla açıyor ve okuyorum: “Acele gel”: Tam Denizlik bir cümle. 

Ertesi sabah erkenden cezaevinin kapısındayım. Önce Deniz’i çağırdım. 

Deniz’le kucaklaştık. Hüzünlüydük, ama hayat devam ediyordu. Avukat görüşme odasındaki sohbetimiz üç buçuk saat kadar sürdü. Sabah 9’dan öğlen 12.30’a kadar. 

Öğlen arasında yarım saat kadar da Hüseyin İnan’la görüştüm. 

DENİZ VE HÜSEYİN ADINA BASIN TOPLANTISI YAPIYORUM 

Deniz ve Hüseyin, onlar adına bir basın toplantısı yapmamı istediler. Benim onların sözcüsü olmamı önerdiler. 10 Nisan 1971 günü basın toplantısını yaptım. 

Bugün Deniz’in büyük büyük resimlerini basan, diziler yayımlayan gazeteler, Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’ın hücrelere atıldıkları ve açlık grevine başladıkları haberine tek sözcükle olsun yer vermediler. Denizler adına yaptığım basın toplantısını bir tek elinizdeki gazete yayınladı. O zaman haftalık çıkıyordu (Proleter Devrimci Aydınlık, 13 Nisan 1971). 

DENİZ GEZMİŞ’İN 1971 DERSLERİ DEĞERLENDİRMESİ 

Deniz ile Ulucanlar Cezaevi’nde üç buçuk saatlik o son görüşmemizi 1975 yılında ve daha sonra Halkın Sesi dergisinde de yazdım (6 Mayıs 1975). Üç buçuk saat konuştuğumuz konu, THKO döneminde yaptıkları eylemler, banka soygunları vb. oldu. Deniz Gezmiş, 1970 yılına kadar çok başarılı bir gençlik mücadelesi önderiydi. İstanbul’da Millî demokratik devrimi savunan gençlerin başındaydı. Atatürk gencliğinin devrimcisiydi. Birleştiriciydi. Mücadelesi toplumda haklı bulunuyordu ve büyük sevgi toplamıştı. 

1970’ten sonra gençlik içinde sabırsızlık baş gösterdi, silahlı mücadele rüzgarı esti, daha doğrusu estirildi. Kuvvet toplamaya değil, kuvvetleri dağıtmaya hizmet eden eylemler boy verdi ve bu konuda bir yarış da başladı. İşçi Partisi’nin gençliğin devrimciliğini dışlayan yanlış çizgisi nedeniyle otoritesi dağılmıştı. Bu arada eski tüfek ağabeylerimiz de sorumluluk üstlenmediler ve gençliği uyarmadılar. 

O koşullarda bu aceleci ve maceracı çizginin yol açacağı sonuçları biz Aydınlıkçılar anlattık. Dev-Genç’in 1969 sonundaki ve 1970 sonundaki kurultayları bu konuda sert tartışmalara sahne oldu. Deniz ile özel görüşmelerimde, ona olabildiği kadar sert uyarılarda bulundum. Hepsini uslu uslu dinledi ama bir yola girmişti, “Bir de bunu deneyelim” havasındaydı. Bu konuların hikâyesini merak edenler, Arkadaşım Deniz Gezmiş başlıklı kitaptan okuyabilirler. 

Deniz Gezmiş’in yakalandıktan sonra herkesten önce Doğu Perinçek ile görüşmesinin nedeni, o uyarılardır. Deniz, kendi bir yıllık deneyimiyle 1971 çizgisindeki maceracılığı gördü ve kendisine yakışan dürüstlükle saptadı. En son idama giderken babasına yazdığı mektup doğru okunursa, çıkardığı dersi anlamak isteyenler için oraya da yazdı. 

Deniz Gezmiş ve Hüseyin İnan’ın kendileri adına basın toplantısı yapmamı istemeleri de, o kısa deneyimin sonucudur. 

9 Nisan 1971 günü Ulucanlar Cezaevi’nin kapısından arkadaşlarımı görmenin ferahlığıyla çıktım. Nereden bilebilirdim Deniz ve Hüseyin ile son kez görüştüğümü. 

SIKIYÖNETİM VE BALYOZ HAREKÂTI 

Bir ay 10 gün sonra İstanbul 1. Ordu Sıkıyönetim Komutanlığı 65 kişi hakkında arama kararı çıkarttı. Tarih 18 Mayıs 1971. İki gün önce Mahir Çayan ve arkadaşları İsrail’in İstanbul Başkonsolosu Efraim Elrom’ukaçırmışlardı. İstanbul Sıkıyönetim Komutanlığı’nın 65 kişilik listesinde Aydınlıkçılardan sekiz arkadaş bulunuyorduk. Listede bazı DİSK yöneticileri, TİP içindeki Kürt aydınları, yazarlar, Mahir Çayan ve arkadaşları, Mihri Belli, Hikmet Kıvılcımlı, Doğan Avcıoğlu ve Devrim grubu ile üniversite hocaları vardı. Sıkıyönetim ilan edilmiş ve Balyoz Harekâtı başlamıştı. Denizlerin yargılanması bir yıl bile sürmedi. 

1972 BAHARINDA MAHİR ÇAYAN ANKARA’DA BENİ ARIYOR 

1972 yılı ilkbaharı, bir sonbahar olmuştur. 

Deniz, Hüseyin ve Yusuf’un ölüm cezalarının infaz edilmesine ilişkin TBMM Kararının alınmasından önceki günlerde, Mahir Çayan, Ankara’da beni arıyor. Ancak bana ulaşamıyorlar. Çünkü ben o sıra Söke Beşparmak dağlarında idim. Bu olayı Mahir Çayan’ın evinde kaldığı ODTÜ’nün sevilen devrimci gençlerinden HülagüBulguç, gençlik tarihçisi Turhan Feyizoğlu’na anlatıyor (Bkz. Turhan Feyizoğlu, Mahir, Ozan Yayıncılık, s. 509).Hülagü, THKP/C’liydi. ODTÜ’nün önde gelen devrimci gençleri arasındaydı. Ağabeyi Mengü Bulguç’u da özlemle anıyorum, İTÜ’nün örnek devrimcilerindendi. 

Mahir Çayan, Ünye Radar İstasyonundaki iki İngiliz ve bir Kanadalıyı kaçırmadan önce niçin beni aramıştı? THKP/C’nin ilk kuruluşunda yer alan Kamil Dede arkadaşımla birkaç kez konuştuk bunu. Çünkü o yanlış eylemden Mahir Çayan’ı vazgeçirecek insandım. O da biliyordu, omuzlarından tutar sarsardım onu, yanlış yaptığını söyler, o eylemi önlerdim. 

Mahir, o eylemin “Bilimsel Sosyalizmde yeri olmadığını” çevresindekilere söylüyor. Ancak birbirlerine “Yanlış yapıyoruz” diyemiyorlar. Yine Mahir’in çevresindekilerin anlattığına göre, “Herkes kendisine korkak denmesinden korkuyor.” Bunlar, çok önemli derslerdir. 

BÜYÜK FEDAKÂRLIKLARLA KAZANILAN DERSLER 

Doğru eylem çizgisini savunmak, yalnız akıl işi değil, aynı zamanda cesaret işidir. Türkiye Gençlik Birliği (TGB), yıllardır yürüttüğü pratikle Türkiye’de gençlik hareketinin kahramanlık çağından akıl çağına gectiğinigösteriyor. Bu, paha biçilmez bir gelişmedir. Kalıcı olan ve başarıya giden cesaret, Gençlik Hareketinin büyük fedakârlıklarla ve bedel ödeyerek ulaştığı bir aşamadır. Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan gibi arkadaşlar, hayatlarını ortaya koyarak bize çok önemli dersler bıraktılar. 

KİTAP 

1968 ve 1971 Gençlik Hareketinin değerlendirmesini dönemin önde gelen gençlik önderi Deniz Gezmiş’in yakın arkadaşlarından İstanbul Teknik Üniversitesi öğrenci Birliği’nin unutulmaz başkanı Hasan Yalçın’dan okuyunuz.

Doğu Perinçek 

DENİZ GEZMİŞ, YUSUF ASLAN ve HÜSEYİN İNAN'ın SON MEKTUPLARI

Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edilmeden önceki son mektuplarında neler yazmıştı?

Deniz Gezmiş

Baba,
Mektup elinize geçmiş olduğu zaman, aranızdan ayrılmış bulunuyorum. Ben, ne kadar üzülmeyin desem, yine de üzüleceğinizi biliyorum. Fakat, bu durumu metanetle karşılamanı istiyorum. İnsanlar doğar, büyür, yaşar ve ölürler… Önemli olan çok yaşamak değil, yaşadığı süre içinde, fazla şeyler yapabilmektir.
Bu nedenle ben, erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki, benden önce giden arkadaşlarım, hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de etmeyeceğimden şüphen olmasın.
Oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir.
Bu yola bilerek girdi. Sonunda da bu olacağını biliyordu.
Seninle düşüncelerimiz ayrı ama, beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil, (…) anlayacağını inanıyorum.
Cenaze için, avukatlarıma gerekli talimatı verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara´da 1969´da ölen arkadaşım Taylan Özgür´ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul´a götürmeye kalkma.
Annemi teselli etmek sana düşüyor. Kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum. Bilimle uğraşsın ve unutmasın ki, bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir.
Son anda, yaptıklarımdan en ufak bir pişmanlık duymadığımı belirtir seni, annemi ve kardeşimi devrimciliğimin olanca ateşiyle kucaklarım…

Oğlun Deniz Gezmiş
Merkez Cezaevi

Yusuf Aslan

Sevgili Babacığım,
Bu mektubu aldığım zaman ben edebiyyen bu dünyadan göç etmiş olacağım. Ne kadar sarsılacağını tahmin ediyorum. Bir buçuk seneden beri, benim yüzümden nasıl üzüntü içinde olduğunuz malum Bu son onayı da metanetle karşılamanızı sadece dileyebiliyorum.
Babacığım, bu olayda da annemin ve Yücel’in senin tesellilerine ve desteklerine ihtiyaçları çok. Bunun için ne kadar metin olursan hem senin sağlığın için hem de onlar için o kadar iyi olur. Elbette ki, yıllarca emek verip yetiştirdiğin bir oğlunun bir günde öldürülmesi, kolay göğüslenecek bir olay değildir. Fakat siz benim ne için, kimlere karşı mücadele verdiğimi biliyorsunuz. Ben bu açıdan rahat ve vicdan huzuru içinde gidiyorum. Sizlerin de bu bakımdan rahat ve huzur içinde olduğunuzu ve olacağınızı biliyorum.
Babacığım, annemin ve Yücel’in, senin desteklerine muhtaç olduklarını yukarıda söylemiştim. Onları rahat ettirmek için bütün gücünü kullanacağından zaten eminim. Babacığım, burada şunu ilave edeyim ki, Yücel’in hastalığından kendimi sorumlu hissediyorum. Yücel için her şeyinizi ortaya koyacağınız konusunda da kuşkum yok. Ablamlar için söyleyeceğim: fazla üzülmesinden, olayın sarsıntıları geçtikten sonra normal hayatlarını devam ettirsinler. Mehtap’a ne diyeyim… Benim için her zaman bol bol öpün.
Babacığım, cezaevinde kalan arkadaşları ara sıra yoklarsan, hallerini hatırlarını sorarsan çok memnun olurum. Her birisi oğlum sayılır. Dışarıda bizler için uğraşan dostlarımı ve dostlarını hiçbir zaman unutmayacağını biliyorum.
Mektubum burada biterken sizi, anemi, Yücel’i, ablamı, Aziz Abiyi, Mehtap’ı hasretle kucaklarım babacığım… Sağlıcakla kalın.

T. Yusuf Aslan

Hüseyin İnan

Babama, anneme, kardeşlerime ve yakın akrabalarıma,
Söyleyecek fazla söz bulamıyorum.
Bir insanın sonunda karşılayacağı tabii sonuç bildiğiniz sebeplerden dolayı erken karşıma çıktı.
Üzüntü ve acınızı tahmin ediyorum.
İleride durumunu çok daha iyi anlayacağınız inancındayım.
Metin olunuz.
Üzüntü ve acılarınızı unutmaya çalışınız.
Bütün varlığımla hepinize kucak dolusu selamlar sevgiler!…
Yazılacak çok şey var, fakat hem mümkün değil, hem de sırası değil
Candan selamlar

Hüseyin İnan











Haber Habere
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87

MANSUR YAVAŞ'tan SERT TEPKİ
Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Çalışma ve...

Haberi Oku