MEB’e MÜFREDAT ÖNERİSİ

Milli Eğitim Bakanlığı bürokratları, dini derslerin yeni müfredatında yer alan ve tepki çeken bazı konulara ilişkin savunma yaparken zaman zaman şu tarz cümlelere başvuruyor:

  • Cihad, İslamî bir kavramdır. Biz okulda doğrusunu öğretmezsek dışarda çocuklar yanlışını öğrenir.
  • Dini bilgileri devlet okulda öğretmezse öğrenciler dışarda yanlış ve zararlı dini akımlara yönelir.
  • Kadının kocasına itaati bir Kur’an emridir. Biz demiyoruz ki Kur’an diyor bunu!

Aslında bu cümlelerin tümü yanlış içerikte. Zira eğitimde bugün geldiğimiz yoğun dinselleşme ve bilim dışılık; “din eğitimi okulda verilmezse öğrenciler dışarda zararlı akımlara maruz kalır” tezinin ürünü. Devlet okulda doğru dini bilgiler vermedi, veremedi. Dışardaki zararlı akımları okula taşıdı.

Kaldı ki, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi başta olmak üzere bütün dini derslerin temel amacı; “dini doğru öğretmek” değil, lakiklik düşüncesini güçlendirmektir. Dinin doğrusu ya da yanlışı tespit edilebilir bir şey değildir. Din ve inanç sanki bilimsel bir bilgi imişçesine ona doğruluk ya da yanlışlık niteliği yüklenemez. Her din ve inanç mensubu kendi din ve inancını zaten doğru kabul eder. Laik ve çağdaş devletin yapması gereken, dini laiklik doğrultusunda yalnızca kültürel bir unsur olarak ele alıp laik düşünceyi güçlendirecek şekilde öğretmektir. Laik devletin okullarında din eğitimi olmaz. Ancak din öğretimi olabilir.  

1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanununda ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin amaçlarında, laiklik vurgusu en önemli unsur olarak yer almaktadır. Buna rağmen özellikle seçmeli dini derslerin müfredatında tam anlamıyla laiklik karşıtı ifadeler ve konu içerikleri mevcut. İmam Hatip Liselerinde okutulan Akaid ve Kelam adlı dersin müfredatında ise doğrudan doğruya din ve inanç özgürlüğüne yönelik saldırı var. Sekülerizm ve dünyevileşmenin ahlaki yozlaşma sebebi olarak gösterilmesi, “Ateist, Mürted ve Müşrikle evlenilmez” gibi ifadeler ağır bir insan hakları ihlalini içeriyor.

Laik devletin bürokratlarının eleştirilere yönelik savunmalarını ayetlere, hadislere müracaat ederek yapmaya çalışması da büyük bir garabet olarak sırıtıyor.

Kadının kocasına itaatinin ibadet ve farz olarak nitelendiği cümlelerin dini derslerin müfredatında yer almasını bir Kur’an ayetine dayandırmak ve o ayet üzerinden meşruiyet kazandırmaya çalışmak gerçekten tam bir faciadır. İslam’ın kutsal kitabı olan ve bu satırların yazarı tarafından da kendisine iman edilen bir kitap olarak Kur’an’ın, inkar edilemez tarihselliğinden habersiz, tefsir ve tevil ilminden bihaber sözde dindar bürokratlar, dini ve Kur’an’ı savunayım derken milyonlarca insanın imanını yerle yeksan eden bir üsluba savruluyorlar.

Maden öyle, o halde, “Efendim, niye karşı çıkıyorsunuz, bu Kur’an’da var!” diyenlere biz de katkı sunalım ve Kur’an’da var diye aşağıdaki konuları da müfredata eklemelerini tavsiye edelim:

 Tıpkı, “kadının kocasına itaati Kur’an’ın emridir!” şeklindeki ilkel dini yaklaşım ve yorumunuza koşut olarak, Kur’an’da var diyerek;

“kadının şahitliği erkeğin şahitliğinin yarısıdır!”,

“kız çocuklarının miras hakkı erkek çocuklarının hakkının yarısıdır!”,

“Kur’an dört eşliliğe izin vermiştir!”,

“kölelik ve cariyelik Kur’an’da vardır, köle ve cariye edinebilirsiniz!”,

“hırsızın eli kesilmelidir!”,

“kısasa kısas Kur’an’ın emridir!”,

“kadının boşama hakkı yoktur!”,

“itaatsizlik eden karılarınızı dövebilirsiniz!” gibi cümleleri ve bunlara benzer başka ifadeleri bir sonraki müfredat düzenlemenize alabilirsiniz. Karşı çıkan olursa, “bunlar Kur’an’da var, biz demiyoruz, Kur’an diyor!” dersiniz. 

Sonra da devletin anayasasında yazılı olan laikllik ilkesini korumaya yeminli bir devlet memuru olarak, ahlakî herhangi bir kaygı duymadan dolgun maaşlarınızı almaya devam edersiniz.

Hatta yıllar önce 28 Şubat 2009 tarihinde, İstanbul Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesinde yapılan bir toplantıda, Din Öğretimi Genel Müdürü İrfan AYCAN’ın şahsıma yönelik olarak kurduğu şu cümleyi siz de telaffuz edersiniz:

“Eğer kendine saygın varsa Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmenliğinden istifa edersin. Çünkü sen bu derse inanmıyorsun! Din eğitimine karşı çıkıyorsun.”

Evet; ben din eğitimine karşıyım. Çünkü eğitimin laik olması anayasal bir zorunluluktur. Laik devlette din eğitimi olmaz, din öğretimi olur. Ben Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersini laiklik ilkesi doğrultusunda işlediğim ve işlenmesini istediğim için Din Öğretimi Genel Müdürü tarafından istifaya davet edilmiş biriyim.

Bu arada o genel müdür çoktan görevden alındı. Ben ise, hala Atatürkçü bir Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni olarak; laik cumhuriyete, vatanın bölünmez bütünlüğüne, anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliği temelindeki milliyetçiliğe, insan haklarına ve demokrasiye, bilimsel ve milli eğitime hizmet etmeye devam ediyorum.

İlahiyatçı-Yazar Cemil Kılıç

https://twitter.com/m_cemilkilic

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87