ŞAŞIRMA EŞİĞİNİ AŞALI ÇOK OLDU AMA!

Önce bir itiraf! Aynı şeyleri okumaktan, yazmaktan bıktık değil mi? Yanıtınız evetse, baştan söylemeliyim ben de. Ortalık toz dumanken, otoriterleşme hız kesmeden artarken, ülkemiz belli bir istikamete sürüklenirken başka ne yazılır ki deyip yazmama rağmen ben de! O nedenle baştan söyleyeyim bu yazı hem sıkıcı, hem iç karartıcı, hem de göğsünü gere gere ortalarda dolaşarak her fırsatta haklılıklarının altını çizenlere can alıcı birkaç soruyu içerecek! Bu arada bir zamanlar mağduriyet edebiyatı yapanlara da başarıları için helal olsun diyecek!

İhale pazarında dönen dolaplara, danışman ve uzman diye pohpohlanarak televizyonlara çıkarılanların saçmalamalarına, yakın komşularımızla uzak ilişkilerimizde yakaladığımız büyük başarıya(!), yönetim erbabının diplomasiden uzak açıklamalarına, ülke iki cepheli savaşın eşiğinde iken ısıtılıp ısıtılıp önümüze getirilen başkanlık sevdasına şaşırmayı unuttuk.

Başkanlık mitinglerinin iki ara bir derede başlatılmasına, Başbakana göre; “istikrarın kalıcı yolunun başkanlıktan geçecek” olmasına, Adalet Bakanı’nın; “halka soralım, başkanlık tartışmasına bir nokta koyalım. Türkiye tipi başkanlık sistemine geçelim” şeklindeki sözlerine, Erdoğan’ın 2 günde 6 farklı yerde konuşma yaparak; “milletim başkanlık istiyor” müjdesine şaşırmayı unuttuk!

GATA’nın başına gelenlere, askeri hekimlerin; nükleer, biyolojik, kimyasal silaha karşı aldıkları özel eğitimin hiçe sayılmasına,  “Proje Okul” adı altında neler yapıldığına, yönetim erbabının her ortamda sergilediği Cumhuriyet düşmanlığına şaşırmayı unuttuk! Devleti kontrol eden partinin ve partiyi kontrol eden liderin beslendikleri kültürel ortamı sıklıkla dile getirmelerine, ortak paydalarındaki husumetin kodlarına, çoğunluğun “ne var ki bunda” rehavetine, kadının özelde siyasette, genelde sosyal yaşamda görünürlüğünün giderek azaltılmasına şaşırmayı unuttuk!

Uzakta bir yerlerde babasız büyüyen çocuklara, 3 aylık bebeğini şehit eşinin tabutunun üstüne koyan annenin feryadına, yıkılan yuvalara, acısı bir türlü dinmeyecek olan gözü yaşlı analara, 195 bin hükümlü ve tutuklunun yattığı hapishanelerdeki koşullara şaşırmayı da üzülmeyi de unuttuk!

Neredeyse hâkim ve savcıları yargılayacak hâkim ve savcının kalmadığı yargı sistemimize, dağ gibi yükselen dış borca, kayırma kollama faaliyetlerinin hızla tavan yapmasına, harıl harıl soyulurken horul horul uyumamıza şaşırmayı unuttuk!

Umurumuzda pek de olmayan; “Haddini bil! Sen benim muhatabım değilsin! Sen benim kıratım değilsin! Kim bunlar yahu! Bildiğimizi okuyacağız!” gibi son derece diplomatik ve saygın üsluba alıştık! Dediğim dedik çaldığım düdük misali sık sık üstesinden gelecekleri krizler yaratmalarına, herkese posta koymalarına, her şeye omuz silkmelerine, eğitim bir ülkenin bir numaralı problemi iken eğitimi getirdikleri yere, ülkemizde son 15 yılda mülakatın ne anlama geldiğine(!) alıştık! 

Yaşadıklarımızın çok azını yazmama rağmen benim içim karardı! Ya sizin?
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87