SİSTEME SİTEMİMDİR!

Erdoğan’a göre; “Gönül belediyeciliği”, Kılıçdaroğlu’na göre; “Derman belediyeciliği”, Bahçeli’ye göre; “Beka sorunu” gibi özgün tanımlarla yerel seçimlere koşar adım gidiyoruz. Tarafların meydanlarda ve salon toplantılarında konuştukları ve konuşacakları çok şey var. Bir yanda millet kıraathanelerine akıtılan milyarlarca lira, şehir hastanelerinin il dışında olmasının ve çok yataklı planlanmasının yarattığı zorluklar var. Diğer yanda seçim yardımıydı, Suriyelilere harcanan paraydı, gereksiz yatırımlardı, Merkez Bankası’nın hazineye aktardığı 33.3 milyar seçim avansıydı derken kevgire dönen bütçe var...

Bir yanda devletten düzenli yardım alan milyonlar, sosyal yardıma muhtaç 3 milyon kişi, bunlara harcanan 32 milyar TL var. Diğer yanda insanların yardıma muhtaç hale getirilmesinin doğal sonuçları ve tercihleri etkileyen gücü var! (Tam da burada hatırlatmakta yarar var. Malumunuz! Yoksulluk kalıcılaştırıldıkça, bağımlılık artıyor. Zaten istenen ve hedeflenen de bu olduğundan işler tıkır tıkır yürüyor. Olay budur ve bu kadar açık ve nettir.)

Bir yanda damat bakanın içimize sular seller serpen; “Ekonomimiz ve demokrasimiz dimdik ayaktadır” şeklindeki sözleri var. Diğer yanda TBMM başkanlığından istifa etmemekte kararlı İstanbul adayı Binali Beyin yıllar önce; “İtaat et. Rahat et” şeklindeki itirafı var. Bir yanda aynı Binali Beyin; “Seçim siyasi bir faaliyet değildir” şeklindeki açıklaması, diğer yanda her iki açıklama evlere şenlik de olsa şahsının ve partisinin dünya görüşünün, duruşunun ciddi bir temele dayandırılarak dışavurumu var…

Bir yanda İzmir adayı Bay Zeybekçi’nin İzmir halkına; “Burada bir deliye ihtiyaç var, o karşınızda duruyor arkadaşlar!” şeklindeki benzetmesi, diğer yanda İzmir halkının ne dediği, ne diyeceği beklentisi var…

Bu arada yönetimin modelleri tükenmiş, halkın iflahı kesilmiş de ne olmuş derseniz! Pek bir şey olmadığı ortadayken, dikkati çeken şu olmuş! Sadece, aileler borçlanmış, şirketler borçlanmış, iflaslar artmış, devlet borçlanmış ve CB; “Deniz kenarlarını, orman alanlarını betona çevirme gayreti içinde olanlar var. Şu para var ya? Nelere muktedir, şu kapitalizm nelere muktedir” diyerek herkesi şaşırtmış!

Konuşanlar, koşturanlar, hayaletler…

Aslında her seçimde olduğu gibi bu seçimde de sahada konuşanlar var, koşturanlar var. Çatışma ve ayrıştırma dilinden beslenenler var. Kurumsal kimliğini zorlayarak kendini yormayanlar var ve en önemlisi ölü seçmen sayısında fahiş bir artış var!  Kayıtlara göre Guinness Rekorlar Kitabını zorlayacak kadar uzun yaşayan insanlarımız var…

İçinde 40 seçmen olan boş daireler mi dersiniz? 165 yaşında koşa koşa oyunu kullanmaya giden cevval seçmenleri mi alkışlarsınız? Şaşıran ve güvenini yitiren bir halkın çaresizliğine mi üzülürsünüz?  Eli kolu bağlı seçmenler artarken, sessizliğini koruyan YSK’nın sabrına mı hayranlık duyarsınız? Yoksa YSK listesinde yer alan 100 yaşının üzerinde 6389 seçmenin varlığının gururunu mu yaşarsınız? Yoksa Iğdır’dan Hakkâri’ye, Ulukışla’dan Ankara’ya uzanan fazla seçmen sayısını mı hesaplamaya kalkarsınız? Size kalmış…

Sayıları 4 milyona yaklaşmasına rağmen, resmi açıklamaya göre ancak 58 bin Suriyelinin seçmen olduğuna mı yanarsınız? TC numarası olmayan, soyadı- nüfus kaydı olmayan binlerce seçmene mi şaşarsınız? 1 gecede değiştirilen il nüfus tabelalarına, ahırdaki seçmenlere, 1 odada 100 seçmenin barınıyor görünmesine, ülkede yaş ortalaması düşüyor diyenlere karşılık 165 yaşında seçmenlerimizin varlığına mı sevinirsiniz? Bize kalmış…

Bu arada 6 bin 155 nüfuslu bir mahallede 6 bin 155 seçmen mi istersiniz? Harabelerde yaşayan hayali seçmenlerin yaşam koşullarına mı şaşarsanız? İnşaatlarda yaşayan seçmenlere mi hayret edersiniz? Hukuksuz adayları mı, güven vermeyen kurumları mı, ağzını dahi açmayan, hiçbir açıklama gereği duymayan, üstüne dahi alınmayan, görmezden gelen ve tınmayan yetkilileri mi sıralarsınız? Size kalmış daha doğrusu YSK’ya kalmış ama o ilgilenmiyor...

Foça’daki Komando okulunu Sözcü’den Y. Özdil yazdı zaten. Olmayan adreslerdeki seçmenlerle, inşaatı bitmeyen evlerde oturan seçmenlerle, boş arazideki seçmenlerle, 4 katlı apartmanın 5. Katında oturan seçmenlerle, özetle montaj seçmenlerle işte böyle ve bu kadar deyip geçiştirir misiniz? Bilemem…

Konuyu çok yönlü ele alarak incelersek!

Bu bir seçim klasiği mi, bir Türkiye gerçeği mi? Her ikisi de. Ülkenin genel resmi bu, dayatılan bu, önümüze konan yemek bu, kabul görsün görmesin vaziyet bu, resim bu. Attığı her adımda başarı aramaya devam eden, bulamayınca suçu başkalarına atıp sorun yaratan görüşün problem erteleme ustalığı da diyebilirsiniz…

Yazımı tam bitirecekken, önüme Cumhuriyet Gazetesi’nden Behiç Ak’ın karikatürü düşmesin mi hadi gel devam et diyen! İki kadın konuşuyor: İlki; “Anlamıyorum. Bu dairede yalnız başına oturmaktan nasıl sıkılmıyorsun?” diyor. Diğeri; “Bende onu merak ediyorum. Meğer 80 tane seçmenle birlikte yaşıyormuşum” diye yanıt veriyor. Yazının özeti gibi gelen bu söz üzerine ne denir ki?

Son söz yerine sayarsanız! Bazen ansiklopedik kalmaya mahkûm bilgileri aktarsak da, yazma nedeni olarak belki gözümüz bir gün açılır, açılsa, açılsın olmasın amacımız!

Sonuç, çare ya da önerim şu ki; Bu yazı sisteme sitemimdir o kadar...

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87