YENİ DEVLETİ BARZANİ mi KURUYOR?

İlginç bir diplomasi anlayışı var ülkemizi yönetenlerin. Esip gürlüyorlar. Ama içini dolduramıyor, inandırıcı olamıyorlar.

Misal; Almanya’yla yaşanan gerilime rağmen, dev ölçekli rüzgâr enerjisi ihalesini Alman devi Siemens öncülüğündeki konsorsiyum kazandı. 2017 yılının ilk 4 ayında Alman firmaları Türkiye’ye 5.6 milyon Euro tutarında silah ve mühimmat sattılar. İstanbul ve Ankara’da göndere çekilen Kürdistan bayraklarıyla, iktidar partisinin kongresinde “Türkiye seninle gurur duyuyor” sloganlarıyla, Diyarbakır’da ise türkülerle, halaylarla karşılanan Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi Lideri Barzani, Türkiye’nin, Kuzey Irak’ta 25 Eylül 2017’de yapılacak bağımsızlık referandumuna ilişkin kendilerine olumsuz tek söz söylemediğini belirtti. Ekonomik ilişkilerin sürekli gelişmesinin kendilerini memnun ettiğini söyledi.

Rusya’yla S 400 füzelerinin alımı için yapılan pazarlıklarda da hayli yol alındı, ama henüz son imzaların atılmadığını Rus tarafı açıkladı. Türkiye, bölgesinde yalnızlaşırken, Rusya’nın 15 Temmuz FETÖ’cü darbe girişimi sonrasında Türk dış politikası üzerinde nüfuzu daha da artarken, Türkiye ABD’den ne FETÖ elebaşının iadesi, ne de PKK – PYD – YPG terör örgütüne verilen desteğin kesilmesi konusunda istediği yanıtı alamadı. Buna karşın İran’ın bölgesel nüfuzu artıyor. Küresel ekonomiyle bütünleşme yönünde de hızlı adımlar atan Tahran, son olarak Fransız otomotiv devi Renault ile yılda 150 bin aracın üretimi için anlaştı. Bu, 3 bin İranlıya iş demek aynı zamanda.  

SORUNUMUZ YAPISALDIR

Şurası kesin; Truman Doktrini (1947), Marshall Planı (1947), bu kapsamda yapılan Marshall Yardımları (1948 – 1951), Fulbright Eğitim Bursu (1949), 1951’de yapımına başlanan ve 1954’te açılan İncirlik Üssü, NATO üyeliği (1952) ile gelen tahribat çok güçlü, derin, yoğundur. Batı emperyalizmine bağımlılık yapısaldır. Bugünden yarına, akşamdan sabaha geçmez. O yüzden, gerçekçi olalım. Türkiye’nin Avrasya’ya yöneldiği filan yoktur. İktidar blokunun tarihsel bagajı, ideolojik öncelikleri, üretim – mülkiyet – bölüşüm ilişkilerine bakışı da, buna elvermez.

Türkiye, ABD’ye karşı o denli zayıftır ki, Suriye’deki Rakka Harekâtı öncesinde, “Ya Türkiye, ya PYD” demenin, “PYD ile değil, Türkiye ile hareket etmelisin” diye ısrar etmenin, ABD nezdinde PYD terör örgütünü Türkiye ile kıyaslanan, mukayese edilen, karşılaştırılan bir düzeye yükselttiğini görememiştir. Sonuçta ABD Türkiye’yi değil, “kara gücüm” dediği PYD terör örgütünü seçince de, Türkiye’nin itibarı, caydırıcılığı daha da azalmıştır. ABD bunu yaparken, Rusya ise Moskova’daki PYD ofisini, Türkiye’nin tüm ısrarlarına rağmen, kapatmamıştır. Gelinen noktada Suriye’de ABD 8, Rusya 4, İran 1 üs sahibidir. Türkiye ise haklı, doğru fakat gecikmiş bir askeri harekât olan Fırat Kalkanı Harekâtı’nın başarısını, siyasi düzlemde yakalayamamıştır.

Çünkü:

1) Sahadaki müttefiki, yani Özgür Suriye Ordusu, yanlış bir tercihtir.

2) Harekâtın siyasi hedefi, stratejik hedefi yoktur.

Bunca başarısızlığa rağmen, kimileri yeni bir devlet kurulduğundan söz etmektedir.

PEKİ, DEVLET NASIL KURULUR?

Dev ve devrimci önderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün sözüdür: “Tarih, ihtiyatsızlar için merhametsizdir”.

Tarih bilgisi, tarih bilinci, tarihselliğe, tarihin akışına ilişkin altyapısı güçlü olanlar bilirler: Tarihi, geçmişte neyi nasıl yaptığımızı, neleri neden yapamadığımızı öğrenmek için okuruz. Kırgız atasözünde dendiği gibi, “Geçmiş, geleceğin öğretmenidir”.

Belli ki, yeni devlet kurmaktan söz edenler, tarih derslerinde okulu kırmışlar. Tarih bilseler, böyle konuşmazlardı. En azından şu tarihi tunç yasasını bilirlerdi: “Savaşla kurulan, savaşla yıkılır”. Bu yalın gerçek bilinmezse, “Medeniyetler beşiğiyiz” diye övünmenin anlamı da yoktur.

Çünkü medeniyetler beşiği olan Anadolu, aynı zamanda imparatorluklar mezarlığıdır.

Birlikte anımsayalım;

Trablusgarp Harbi, 1911 – 1912.

Balkan Savaşları, 1912 – 1913.

Birinci Dünya Savaşı, 1914 – 1918.

Kurtuluş Savaşı, 1919 – 1923.

Atatürk başta olmak üzere Cumhuriyet’i kuranlar, kurucu babalar, avuçlarının içinden, gözlerinin önünden kopan vatan topraklarının acısını yaşayarak ve gerekli dersleri çıkararak, Türkiye’yi kurdular.

Rumeli’den, Balkanlardan, Kafkaslardan Anadolu’ya gelenler; vatan bildikleri topraklardan akıp giden, kaçıp giden, çekip giden, yitip giden, bitip giden, göçüp giden, kopup giden, bitip – tükenip giden milyonlar, son vatan olarak Türkiye’yi bildiler. 

Bu tarihi iyi bilmek gerekir.

Sözün özü: Devlet kurmak ciddi iştir. O yükü her omuz kaldıramaz.

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87