YUNANİSTAN’dan GİRDİK BULGARİSTAN’dan ÇIKTIK… (1)

3 ay önce Küçükçekmece’deki büyük buluşma, daha sonra Adalet Yürüyüşü sırasında temelleri atılan dostluklar “bu kez rota Balkanlar!” deyince bana sadece “evet” demek düştü! Yer Balkanlar olunca, öneri böyle bir ekipten gelince gel de hayır de! Gel de bu cazip teklife kayıtsız kal! Dön de yazma!

Meğer onlar sık sık bir araya geliyor, kültür turları düzenliyor, oyunlar sahneliyor, turneler düzenliyor, sanat insanlarıyla buluşuyor, kültürel alışveriş yapıyorlarmış. Onlar kim mi? “Aydınlığın Ustaları” adlı müzikli gösteriyle ünlenen “Atakent Tiyatro Topluluğu”, “Sanata evet!” diyenler, ÇYDD Küçükçekmece Şubesi üyeleri, Çorlu Kültür ve Sanat Derneği üyeleri, sonradan da bendeniz!

Başta işi ciddiye alan ve kılı kırk yaran bir yönetim anlayışıyla Orhan Kurtuldu, ardında Kaldıraç Turizm Şirketi’nin başarılı, genç, cevval sahibi Umut Başcı, onun ardında işinin uzmanı uzun yol kaptanları ve rehberlerle Küçükçekmece’de buluşup, büyük gezi için yola çıktık. Bir bakıma “Çağdaş Evliya Çelebilerdik!” Kavala-Selanik, Makedonya- Ohrid, Manastır- Resne- Struga, Kosova- Prizren, Makedonya- Üsküp, Bulgaristan- Sofya’ya doğru yol alacaktık…

Baştan söylemeliyim ki; sinirleri zorlasa da sınırları genişleten yoğun ve yorucu bir otobüs yolculuğu olmasına rağmen; çok anlamlı, çok etkileyici, çok duygusal, tarihsel ve sanatsal boyutu çok derin bir gezi oldu. Şimdi bu muhteşem gezinin arka planında gezinerek ve bazı satır başları açarak 5 günlük gezinin özetini vermeliyim…

Ülkemizin insanı geren koşullarına bakınca, seller, depremler dur durak bilmeyince, bu koşullarda gezinin zamanlaması manidar, mekânlar tarihi, ekip uyumlu, yöneticiler deneyimli olunca takdir edersiniz ki bana da (önceleri biraz naz ve niyaz etsem de!) yollara düşmek kaldı? Ülkemizde her alanda bunca boşluk varken, zor elde edilen değerlerimiz kolayca harcanırken, hamasi kabalık alıp başını giderken, ucuz başarılar baş tacı edilirken böyle bir teklife hayır demek olur muydu? Olmazdı. Her zamankinden daha çok soluklanmaya ihtiyacımız varken, bu nefesi sağlayacak olan da kültürel kimliklerini çeşitli konuşmalarım sırasında tanıma olanağı bulduğum kişiler olunca katılmamak olur muydu? Olmazdı. (İyi ki katılmışım. Aklımı seveyim!)

İstanbul’un pek çok semtinden ve Çorlu’dan geziye katılanlar bu kez sahne performanslarıyla, güzel sesleriyle, birbiriyle yarış eden cömertlikleriyle önce otobüsü, sonra da Balkanları inletti desem yeridir! Şimdi bu genel giriş ve açıklamadan sonra gelelim gelişmeye! Büyük buluşmayla birlikte gelip yüreğime oturanlar için, gönül tellerimi sızlatan olaylar ve jestler için söyleyecek sözüm çok ama söze nereden başlayacağımı bilemiyorum.

Geziden İzler ve İzlenimler…

Şimdi ben bu izlenim yazıma yaşamamızı zenginleştiren, çoğaltan, anlamlı ve çekilebilir kılan dostlarımızın, STÖ temsilcilerinin, sanat insanlarının her yerden koşup gelerek kanıtladığı duyarlılıktan mı girsem?

Teatral bilgisi, sanatsal birikimi, geniş çevresi, sahne deneyimiyle Orhan Kurtuldu’nun sanatçı duyarlılığı ve titizliğini harmanlayarak gezide sergilediği unutulması zor düzenlemesinden mi çıksam? Bu seyahati büyük başarıyla gerçekleştirirken yer yer çok sinirlenmesine rağmen gezi boyunca bir an bile dikkatini ve ilgisini üzerimizden çekmeyen düzeyli, sindirilmiş, değer bilen ve değer veren kişiliğini mi alkışlasam?

Birbiriyle yarışırcasına otobüste mikrofona geçen, tavernada piste fırlayan kadın- erkek gezginlerin çok farklı, çok etkileyici canlı performanslarının yarattığı özel havayı mı solusam? Minderden boyun yastığına, bel koruma aparatından tabureye kadar her çeşit fizik tedavi ve rehabilitasyon malzemesiyle(!) öne konuşlanan Rukiye ve Zehra hocalarımın dosta düşmana örnek olacak dünür dayanışmalarından mı söz etsem?

Meziyet Hanımın adının hakkını vererek ve dayanılmaz bel ağrısına meydan okuyarak sergilediği Sirtaki’nin, Zeynep Hanımın Balkan halk danslarındaki başarısının, kaptanımız Yüksel Çelik’in uzun yol deneyimini taçlandıran folklorik figürlerinin, Ahmet Beyin yöresel fıkralarının, Çorlu’dan katılan Cansen Hanımın lezzetli ikramlarının, el emeği ebrularının altını mı çizsem?

Arka koltuklara yerleşerek minik bir muhtariyet kuran ekipten(!) biri olarak geçmişe ve dostluklara ait anımsanması duygu yüklü anıları mı eşelesem? AKM’nin son müdürü Bülent Bilgin’in sindirilmiş bürokratik kimliğini yansıtarak, Kültür Bakanlığı’nın eski dönemlerine ait anlattığı anılar denizine mi dalsam?

Not: Bu güzel ve akıcı yazının (!) devamı için yarını bekleyeceksiniz…

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87