Basın özgürlüğünü bilmeyenler “özgürlük var” diye bağırıyor
İyi akşamlar sevgili izleyiciler; bugün Salı olduğundan Meclis’te parti grup toplantıları vardı biliyorsunuz. Geçen hafta AKP Grubu toplanmamıştı, yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla haklarında fezleke düzenlenen bakanlarla ilgili görüşme vardı. Geç saatlere kadar sürdüğü için milletvekilleri çok yorgun olduklarını söylediler, bunun üzerine Başbakan da grup toplantısını yapmama kararı aldı.
Yorgun AKP’liler
Artık bilemiyorum, milletvekilleri çok yorgun olduğu için mi yoksa başbakan bakanlarla ilgili görüşmelerden hemen sonra çıkıp konuşmak istemediği için mi ertelenmişti o toplantı.
Yalnız şunu biliyorum ki, AKP oylarıyla 4 bakan hakkında kurulan soruşturma komisyonu hiçbir işe yaramayacaktır. Yanlış söylemeyeyim, aslında yarayacaktır, o 4 bakan komisyona girecek AKP milletvekillerinin oylarıyla aklanacaktır. Bunu böyle bilelim.
Komisyon üyeleri ne yapacak?
Bu koşullarda komisyonda görev alacak üyelerin o 4 bakana can alıcı sorular sormaları, gelen belge ve delilleri iyi incelemeleri ve sonunda vicdanlarına göre karar vermeleri mümkün olabilir mi?
Bakanlar aklanacak
Elbette o AKP’li milletvekilleri ne yapıp edecekler ve 4 bakanı aklayacaklardır. AKP milletvekilleri için ne telefon konuşmaları, ne ortaya saçılan milyonlarca dolar, ne çikolata kutularında, ayakkabı kutularında, elbise torbalarında gönderilen paraların görüntüleri, kollarda dolaşan 700 bin liralık saatler hiçbir şey ifade etmeyecektir.
“Avukat isterim” fıkrası
Bakın bunları söylerken aklıma geldi, bilinen fıkradır ama ben hep gülerim, bilenler affetsin, bilmeyenlere anlatıyorum o zaman. Adam sokak ortasında beş kişiyi vurmuş öldürmüş. Yüzlerce görgü tanığı var, cesetler ortada, tabanca adamın elinde. Adam tutuklanmış karakolda “ille de avukat isterim” demiş. Tabii doğal hakkı da, komiser dayanamamış “Elbette avukat isteyebilirsin, ama avukatın sana ne faydası olacak ki?” diye sormuş. Adam boynunu bükmüş “Valla işte bende onu merak ediyorum ya” demiş.
Eyy Freedom House
Başbakan bugünkü grup toplantısında yine esti gürledi. Her zaman olduğu gibi medya yine hedefindeydi. Şimdi ortaya bir Freedom House raporu çıktı ya, hani Türkiye’yi basın özgürlüğü olmayan ülkeler arasında gösteren, işte o rapora çok sinirli Başbakan. Yine o bilindik “eyyyy” hitabıla Freedom House’a ayar verdi.
Söylediği özetle şu; “Türkiye’de basın özgürlüğü yok diyorsun ama aç bak bakalım gazetelere, benim hakkımda neler yazıyorlar, televizyonlarda neler söylüyorlar, Türkiye’de basın özgürlüğü olmasa bunlar yazılıp söylenebilir mi?”
Diktatörde de aynı
Biliyorsunuz Başbakan bunun değişik bir versiyonunu kendisine yönelik “diktatör” suçlamalarına karşı da kullanıyor. “ben diktatör olsam bunları yazabilirler mi, bunları yapabilirler mi?” diye soruyor.
Özgürlüğün kriterleri
Bir ülkede basın özgürlüğü kişilerin bazı şeyleri yazmaları ya da söylemeleriyle değil, iktidarın bu yöndeki tavrı, baskıları, engellemeleri, yasaklamaları ile ölçülür.
Günümüzde hiç kimseyi konuşturmamak, hiç kimseye bir şey yazdırmamak mümkün değildir. Aslına bakarsanız eskiden de mümkün değildi. Abdülhamit’in istibdat döneminde ilk Türk gazeteleri çıkmaya başlamıştı, bu gazetelerde de pek çok eleştiri yazısı yayınlanıyordu, padişahı eleştiren konuşmalar yapan hatipler de vardı. Bunların olması Abdülhamit’in bir diktatör olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.
Hitler de Mussolini de aynıydı
Aynı şekilde Hitler de diktatördü ama en güçlü günlerinde bile gazetelerde eleştiriler çıkar, meydan mitinglerinde muhalifleri konuşabilirdi. Mussolini döneminde İtalya’da, Salazar döneminde Portekiz’de, Franko döneminde İspanya’da yine muhalif yazarlar, hatipler vardı.
Basın özgürlüğünde kriter; iktidarın basına yaklaşımıdır. Örneğin evet bugün birçok gazeteci, yazar Erdoğan’ı eleştiren hatta çok ağır eleştiren yazılar yazıyor, televizyonlarda pek çok konuşmacı Erdoğan’ı eleştiren sözler söyleyebiliyor.
Birkaç soru soralım
*İsterseniz konuyu bazı sorularla daha anlaşılır hale getirelim.
İşte basın özgürlüğünün kriterleri bunlardır.
Medya tek sesli koro gibi
Yoksa medyayı tek sesli bir koro haline getirdikten sonra sağda solda kalmış birkaç kişinin eleştiri yazısı yazması ve sınırlı sayıdaki televizyonda konuşabilmesi basın özgürlüğü kriteri olamaz.
Ayrıca sevgili izleyiciler, Başbakanın ve etrafındaki yandaş yalakaların “Bakın işte dilediklerini söylüyorlar” diye bahane buldukları kalemler, konuşmacılar bu olanağı nerede buluyorlar? Bunların tamamına yakını, kurum olarak her şeyi göze alıp muhalefet yapan medya kuruluşları. Merkez medya dediğimiz, çok satışlı, pek çok fikrin bir arada yayınlanabildiği gazetelerde ya da yüksek ratingli televizyonlarda bunlara hiç rastlıyor musunuz?
Canlı bir örnek
İşte canlı örneklerinden biri benim. Sokakta pek çok kişi “seni neden başka televizyonlarda görmüyoruz artık?” diye soruyorlar. Artık çağırmıyorlar ki. Oysa eskiden ister merkez medya, ister AKP medyası, ister muhalefet kanalları olsun tartışmalara hep davet ederlerdi.
Bilmeyenler için söyleyeyim, bizler bu davetli olarak katıldığımız programlarından para da almayız. Yani bizleri çıkaran televizyonlar o saatlerde aslında bedava yayın yapmış olurlar.
Ama artık hiçbiri çağırmıyor bile. Neden? Çünkü Başbakan muhalefetten hoşlanmıyor. İstemediği hiçbir şeyi duymak istemiyor. Oysa bizim katıldığımız bu tür tartışma programlarında denge hep aleyhimize olurdu. Yani biz birkaç kişi muhalif konuşmalar yaparken, iktidarı eleştirirken, karşımızda hep sayıca bizden fazla olan iktidar yandaşlarıyla birlikte olurduk.
Karakaşıma kara gözüme değildi
Tabii, şunu da söyleyeyim, eskiden bu televizyonlar örneğin beni davet ederken kara kaşıma kara gözüme bayıldıklarından değildi. Demokratik görünmek için “karşıt görüş de alıyoruz” diyebilmek için davet ederlerdi.
Sonra ne oldu? Başbakan bunların hepsine ayar verdi “ne demek karşıt görüş de alıyoruz, olmaz öyle şey, bizim arkadaşlar çıksınlar anlatsınlar” dedi. Televizyonlardaki bu tür tartışmalar da, nadir yaşanan birkaç istisna dışında tek yanlı hale geldi.
Asıl hedef tamamen susturmak
Başbakan ve yandaş yalakalarının asıl rüyası, her şeyi göze alarak muhalefet yapabilen yayın organlarını da tamamen susturmak. Bunlara göre bir kişi bile konuşabiliyorsa, yazabiliyorsa Türkiye’de basın özgürlüğü vardır. İyi ekmek ve su da vermeyin bari.
Gaz yine öldürdü
Sevgili izleyiciler; bugün bir ölüm olayı ile daha sarsıldık. Mersin’de Gezi eylemleri sırasında yüzüne gaz sıkılan Mehmet İstif hayatını kaybetti. Mehmet İstif gaz yediği günden bir süre sonra gırtlağında oluşan yaralar nedeniyle hastaneye kaldırılmış ve kendisine kanser teşhisi konulmuştu.
Uzmanlar sıkılan gazın kanseri tetiklemiş olabileceğini ileri sürüyorlar.
Bakın polisin sıktığı gaz nedeniyle, başına kovan isabet edenler dışında, ilk ölüm olayı değil bu. İlk kez Hopa’da yaşamıştık bir ölüm olayını. Öğretmen Metin Lokumcu başbakanı korumak için gaz atan polislerin kurbanı olmuştu. Sonra Ankara’da da bir kişi öldü. Gazeteci arkadaşımız Ercüment Fişek de Gezi olaylarında üst üste yoğun gaz yedikten kısa bir süre sonra akciğer kanserine yakalanmış ve hayata veda etmişti.
Kim bilir bunun acısını can vererek veya uzun süreli tedaviye muhtaç kalarak çeken daha nice insan var. Bunları öğrenemiyoruz bile.
Artık önlem alınmalı
Gaz kullanımı büyük toplumsal olaylarda dağıtmak ve yatıştırmak için kullanılabilir, bunu fazla bir şey diyemeyiz elbette, ama Türkiye’de hem gazın orantısız ve vahşi biçimde biçimde kullanışı hem de kullanılan gazın niteliği, içeriği bir daha gözden geçirilmeli.
Kalabalıkları dağıtmak için kullanılan gazın etkisi geçici olmalı. Polis gazı intikam almak, cezalandırmak için değil gerçekten kalabalıkları dağıtmak için kullanmalı. Aksi takdirde biz daha çok ölümlere ağlar, çok acılar çekeriz.
Bunların sorumluları ise hiçbir şey olmamış gibi pişkin pişkin sırıtarak aramızda dolaşmaya devam ederler. Başta siyasi patiler olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşları orantısız ve vahşice kullanılan gaza karşı mutlaka bir şeyler yapmak zorundadır.
Soma’daki facia
Değerli izleyiciler, ben bu yayına hazırlanırken Soma’dan acı bir haber geldi. Kömür madenindeki patlama göçük ve ardından çıkan yangın sonucu yüzlerce işçinin yeraltında mahsur kaldığı bildirildi. Mahsur işçilerin kayıp vermeden kurtarılmaları en büyük dileğimizdir. Şu anda herkese sabırlar demekten başka bir şey gelmiyor elimden.
Evet sevgili izleyiciler, bu akşam da süremizin sonuna geldik. Yarın aynı saatte buluşmak üzere hepinize iyilikler dilerim. Hoşça kalın.
GÜNÜN YORUMU. 13.5.2014.SALI. paylaşan: ulusalkanal
Ulusal Kanal