Ataklı-YORUM:
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ MASALI
BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ MASALI

Basın özgürlüğünü bilmeyenler “özgürlük var” diye bağırıyor

İyi akşamlar sevgili izleyiciler; bugün Salı olduğundan Meclis’te parti grup toplantıları vardı biliyorsunuz. Geçen hafta AKP Grubu toplanmamıştı, yolsuzluk yaptıkları iddiasıyla haklarında fezleke düzenlenen bakanlarla ilgili görüşme vardı. Geç saatlere kadar sürdüğü için milletvekilleri çok yorgun olduklarını söylediler, bunun üzerine Başbakan da grup toplantısını yapmama kararı aldı.

Yorgun AKP’liler

Artık bilemiyorum, milletvekilleri çok yorgun olduğu için mi yoksa başbakan bakanlarla ilgili görüşmelerden hemen sonra çıkıp konuşmak istemediği için mi ertelenmişti o toplantı.

Yalnız şunu biliyorum ki, AKP oylarıyla 4 bakan hakkında kurulan soruşturma komisyonu hiçbir işe yaramayacaktır. Yanlış söylemeyeyim, aslında yarayacaktır, o 4 bakan komisyona girecek AKP milletvekillerinin oylarıyla aklanacaktır. Bunu böyle bilelim.
Nedeni çok basit; çünkü Başbakan Erdoğan övünerek “Biz hiçbir yolsuzluk iddiasının peşini bırakmayız, kendi bakanımız olsa bile soruşturma açarız, işte Meclis Genel Kurulu 4 bakan hakkında soruşturma komisyonu kurulmasına karar verdi, daha ne istiyorsunuz” gibi sözler söyledi söylemesine ama daha başından beri hiçbir yolsuzluk olmadığını, bakanlarının üzerinden kendisine gelmek isteyen ve darbe planları yapan bir paralel yapıyla karşı karşıya olduklarını ısrarla söylemekten de çekinmiyor.

Komisyon üyeleri ne yapacak?

Bu koşullarda komisyonda görev alacak üyelerin o 4 bakana can alıcı sorular sormaları, gelen belge ve delilleri iyi incelemeleri ve sonunda vicdanlarına göre karar vermeleri mümkün olabilir mi?
Cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanmayı ve başkan olmayı hayal eden başbakanları “ne yolsuzluğu ya” derken onların kalkıp da “evet bu arkadaşlarımız maalesef yolsuzluğa bulaşmışlardır, bu nedenle yüce divanda yargılanmaları gerek” demeleri, diyebilmeleri akla sığar mı?

Bakanlar aklanacak

Elbette o AKP’li milletvekilleri ne yapıp edecekler ve 4 bakanı aklayacaklardır. AKP milletvekilleri için ne telefon konuşmaları, ne ortaya saçılan milyonlarca dolar, ne çikolata kutularında, ayakkabı kutularında, elbise torbalarında gönderilen paraların görüntüleri, kollarda dolaşan 700 bin liralık saatler hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Ortada bunca belge bilgi varken bile bu 4 bakan nasıl aklanacak gerçekten çok merak ediyorum. Ve gerçekten şu komisyon çalışmalarını yerinde izlemeyi de çok isterim. Çünkü o bakanlar neyi nasıl savunacaklar, ne bahaneler üretecekler bunları merak etmemek mümkün mü?

“Avukat isterim” fıkrası

Bakın bunları söylerken aklıma geldi, bilinen fıkradır ama ben hep gülerim, bilenler affetsin, bilmeyenlere anlatıyorum o zaman. Adam sokak ortasında beş kişiyi vurmuş öldürmüş. Yüzlerce görgü tanığı var, cesetler ortada, tabanca adamın elinde. Adam tutuklanmış karakolda “ille de avukat isterim” demiş. Tabii doğal hakkı da, komiser dayanamamış “Elbette avukat isteyebilirsin, ama avukatın sana ne faydası olacak ki?” diye sormuş. Adam boynunu bükmüş “Valla işte bende onu merak ediyorum ya” demiş.
Benimki o hesap. Gizli yapılması kararlaştırılan bu komisyon çalışmaları sırasında AKP’lilerin ne diyeceklerini çok merak ediyorum.

Eyy Freedom House

Başbakan bugünkü grup toplantısında yine esti gürledi. Her zaman olduğu gibi medya yine hedefindeydi. Şimdi ortaya bir Freedom House raporu çıktı ya, hani Türkiye’yi basın özgürlüğü olmayan ülkeler arasında gösteren, işte o rapora çok sinirli Başbakan. Yine o bilindik “eyyyy” hitabıla Freedom House’a ayar verdi.

Söylediği özetle şu; “Türkiye’de basın özgürlüğü yok diyorsun ama aç bak bakalım gazetelere, benim hakkımda neler yazıyorlar, televizyonlarda neler söylüyorlar, Türkiye’de basın özgürlüğü olmasa bunlar yazılıp söylenebilir mi?”

Diktatörde de aynı

Biliyorsunuz Başbakan bunun değişik bir versiyonunu kendisine yönelik “diktatör” suçlamalarına karşı da kullanıyor. “ben diktatör olsam bunları yazabilirler mi, bunları yapabilirler mi?” diye soruyor.
Eh arkasında yandaş yalaka bir medya tayfası olunca, onlar da alıyorlar sazı ellerine. Kim başbakanı eleştiriyorsa “Sevgili başbakanımız diktatör olsa, basın özgürlüğünü kısıtlasa sen bunları yazabilir misin söyleyebilir misin?” diye topa giriyorlar.
Şimdi ben “niteliksiz çoğunluk” deyince kızıyorlar ama ne diyeyim? Bunları söylemek cehaletin ilanıdır. Basın özgürlüğünü, demokrasi ve hukuku hiç bilmemektir.

Özgürlüğün kriterleri

Bir ülkede basın özgürlüğü kişilerin bazı şeyleri yazmaları ya da söylemeleriyle değil, iktidarın bu yöndeki tavrı, baskıları, engellemeleri, yasaklamaları ile ölçülür.

Günümüzde hiç kimseyi konuşturmamak, hiç kimseye bir şey yazdırmamak mümkün değildir. Aslına bakarsanız eskiden de mümkün değildi. Abdülhamit’in istibdat döneminde ilk Türk gazeteleri çıkmaya başlamıştı, bu gazetelerde de pek çok eleştiri yazısı yayınlanıyordu, padişahı eleştiren konuşmalar yapan hatipler de vardı. Bunların olması Abdülhamit’in bir diktatör olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Hitler de Mussolini de aynıydı

Aynı şekilde Hitler de diktatördü ama en güçlü günlerinde bile gazetelerde eleştiriler çıkar, meydan mitinglerinde muhalifleri konuşabilirdi. Mussolini döneminde İtalya’da, Salazar döneminde Portekiz’de, Franko döneminde İspanya’da yine muhalif yazarlar, hatipler vardı.

Basın özgürlüğünde kriter; iktidarın basına yaklaşımıdır. Örneğin evet bugün birçok gazeteci, yazar Erdoğan’ı eleştiren hatta çok ağır eleştiren yazılar yazıyor, televizyonlarda pek çok konuşmacı Erdoğan’ı eleştiren sözler söyleyebiliyor.
Bunların olması Erdoğan’ın basını baskı altına aldığı, birçok kişiyi işsiz bıraktığı, beğenmediği kişileri sudan bahanelerle tutuklatıp hapse attırdığı gerçeğini saklayamaz.

Birkaç soru soralım

*İsterseniz konuyu bazı sorularla daha anlaşılır hale getirelim.
*Başbakan medyanın sahiplik sistemini değiştirdi mi? Değiştirdi.
*Başbakan bir telefonla istediği kişiyi işinden attırabiliyor mu? Attırabiliyor.
*Başbakan bazı yayın organlarına yerleştirdiği adamlarını telefonla arayıp yayın kestirebiliyor mu? Kestirebiliyor.
*Başbakan medyadaki adamlarını arayıp gazetede yayınlanan bir haberden dolayı fırça atabiliyor mu? Atabiliyor.
*Başbakan kendine önceden hazırlanmamış bir soru sordurtuyor mu? Sordurtmuyor.
*Başbakan eski başbakanlar ya da dünyadaki örnekleri gibi yılda hiç olmazsa bir kez bütün medyanın katıldığı basın toplantısı yapıyor mu? Yapmıyor.
*Başbakan herhangi bir iç ya da dış geziye katılacak medya mensuplarını kendi belirliyor mu? Belirliyor.
*Başbakan kendine yakın işadamlarının bir gazete ya da televizyon almaları için aracılık ediyor mu? Ediyor.
*Başbakan aracılık yaptığı işadamlarının medya kuruluşu satın almaları için gereken finansmanın sağlanması için devlet bankalarına talimat veriyor mu? Veriyor.
*Başbakan sık sık medya patronlarını arayıp nasıl yayın yapmaları gerektiği konusunda ağır sözler söyleyerek ayar veriyor mu? Veriyor.
*Başbakan kamu alanında reklam veren kuruluşlara hangi medya kurumlarına ilan verileceğini hangilerine verilmeyeceğini söylüyor mu? Söylüyor.
*Başbakan özel şirketleri reklam verirken dikkatli olmaları konusunda uyarıp, muhalif olanlara ilan verilmesi halinde başlarına bir şey gelebileceğini ima ediyor mu? Ediyor.
*İktidara muhalefet eden yayın kuruluşlarına reklam verenlere vergi incelemesi adı altında baskınlar yapılıyor mu? Yapılıyor.

İşte basın özgürlüğünün kriterleri bunlardır.

Medya tek sesli koro gibi

Yoksa medyayı tek sesli bir koro haline getirdikten sonra sağda solda kalmış birkaç kişinin eleştiri yazısı yazması ve sınırlı sayıdaki televizyonda konuşabilmesi basın özgürlüğü kriteri olamaz.

Ayrıca sevgili izleyiciler, Başbakanın ve etrafındaki yandaş yalakaların “Bakın işte dilediklerini söylüyorlar” diye bahane buldukları kalemler, konuşmacılar bu olanağı nerede buluyorlar? Bunların tamamına yakını, kurum olarak her şeyi göze alıp muhalefet yapan medya kuruluşları. Merkez medya dediğimiz, çok satışlı, pek çok fikrin bir arada yayınlanabildiği gazetelerde ya da yüksek ratingli televizyonlarda bunlara hiç rastlıyor musunuz?

Canlı bir örnek

İşte canlı örneklerinden biri benim. Sokakta pek çok kişi “seni neden başka televizyonlarda görmüyoruz artık?” diye soruyorlar. Artık çağırmıyorlar ki. Oysa eskiden ister merkez medya, ister AKP medyası, ister muhalefet kanalları olsun tartışmalara hep davet ederlerdi.

Bilmeyenler için söyleyeyim, bizler bu davetli olarak katıldığımız programlarından para da almayız. Yani bizleri çıkaran televizyonlar o saatlerde aslında bedava yayın yapmış olurlar.

Ama artık hiçbiri çağırmıyor bile. Neden? Çünkü Başbakan muhalefetten hoşlanmıyor. İstemediği hiçbir şeyi duymak istemiyor. Oysa bizim katıldığımız bu tür tartışma programlarında denge hep aleyhimize olurdu. Yani biz birkaç kişi muhalif konuşmalar yaparken, iktidarı eleştirirken, karşımızda hep sayıca bizden fazla olan iktidar yandaşlarıyla birlikte olurduk.

Karakaşıma kara gözüme değildi

Tabii, şunu da söyleyeyim, eskiden bu televizyonlar örneğin beni davet ederken kara kaşıma kara gözüme bayıldıklarından değildi. Demokratik görünmek için “karşıt görüş de alıyoruz” diyebilmek için davet ederlerdi.

Sonra ne oldu? Başbakan bunların hepsine ayar verdi “ne demek karşıt görüş de alıyoruz, olmaz öyle şey, bizim arkadaşlar çıksınlar anlatsınlar” dedi. Televizyonlardaki bu tür tartışmalar da, nadir yaşanan birkaç istisna dışında tek yanlı hale geldi.
Bizlerin de konuşabildiği yazabildiği her şeye rağmen muhalefet yapabilen bir elin parmakları kadar gazete ve televizyon kaldı zaten. Onlar da büyük mali baskı altındalar. Çoğu çalışanlarına ya maaş ödeyemez durumda ya da büyüyebilecekleri halde yatırım yapabilecek maddi gücü bulmaktan yoksunlar.

Asıl hedef tamamen susturmak

Başbakan ve yandaş yalakalarının asıl rüyası, her şeyi göze alarak muhalefet yapabilen yayın organlarını da tamamen susturmak. Bunlara göre bir kişi bile konuşabiliyorsa, yazabiliyorsa Türkiye’de basın özgürlüğü vardır. İyi ekmek ve su da vermeyin bari.

Gaz yine öldürdü

Sevgili izleyiciler; bugün bir ölüm olayı ile daha sarsıldık. Mersin’de Gezi eylemleri sırasında yüzüne gaz sıkılan Mehmet İstif hayatını kaybetti. Mehmet İstif gaz yediği günden bir süre sonra gırtlağında oluşan yaralar nedeniyle hastaneye kaldırılmış ve kendisine kanser teşhisi konulmuştu.

Uzmanlar sıkılan gazın kanseri tetiklemiş olabileceğini ileri sürüyorlar.

Bakın polisin sıktığı gaz nedeniyle, başına kovan isabet edenler dışında, ilk ölüm olayı değil bu. İlk kez Hopa’da yaşamıştık bir ölüm olayını. Öğretmen Metin Lokumcu başbakanı korumak için gaz atan polislerin kurbanı olmuştu. Sonra Ankara’da da bir kişi öldü. Gazeteci arkadaşımız Ercüment Fişek de Gezi olaylarında üst üste yoğun gaz yedikten kısa bir süre sonra akciğer kanserine yakalanmış ve hayata veda etmişti.

Kim bilir bunun acısını can vererek veya uzun süreli tedaviye muhtaç kalarak çeken daha nice insan var. Bunları öğrenemiyoruz bile.

Artık önlem alınmalı

Gaz kullanımı büyük toplumsal olaylarda dağıtmak ve yatıştırmak için kullanılabilir, bunu fazla bir şey diyemeyiz elbette, ama Türkiye’de hem gazın orantısız ve vahşi biçimde biçimde kullanışı hem de kullanılan gazın niteliği, içeriği bir daha gözden geçirilmeli.

Kalabalıkları dağıtmak için kullanılan gazın etkisi geçici olmalı. Polis gazı intikam almak, cezalandırmak için değil gerçekten kalabalıkları dağıtmak için kullanmalı. Aksi takdirde biz daha çok ölümlere ağlar, çok acılar çekeriz.

Bunların sorumluları ise hiçbir şey olmamış gibi pişkin pişkin sırıtarak aramızda dolaşmaya devam ederler. Başta siyasi patiler olmak üzere tüm sivil toplum kuruluşları orantısız ve vahşice kullanılan gaza karşı mutlaka bir şeyler yapmak zorundadır.

Soma’daki facia

Değerli izleyiciler, ben bu yayına hazırlanırken Soma’dan acı bir haber geldi. Kömür madenindeki patlama göçük ve ardından çıkan yangın sonucu yüzlerce işçinin yeraltında mahsur kaldığı bildirildi. Mahsur işçilerin kayıp vermeden kurtarılmaları en büyük dileğimizdir. Şu anda herkese sabırlar demekten başka bir şey gelmiyor elimden.

Evet sevgili izleyiciler, bu akşam da süremizin sonuna geldik. Yarın aynı saatte buluşmak üzere hepinize iyilikler dilerim. Hoşça kalın.



GÜNÜN YORUMU. 13.5.2014.SALI. paylaşan: ulusalkanal

Ulusal Kanal
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87

MEĞER ERDOĞAN GELENE KADAR BU ÜLKEDE HİÇBİR...
Video Haber: "Can Ataklı'dan 11.07.2014 Cuma, Günün Yorumu..."

Haberi Oku