Ataklı-YORUM:
ERDOĞAN BREZİLYA'YA DÖNEBİLİR
ERDOĞAN BREZİLYA'YA DÖNEBİLİR

İyi akşamlar sevgili izleyiciler; öyle günler vardır ki, bir anda ülke sorunlarından da kendi sorunlarınızdan da kısa bir süre için sıyrılıverirsiniz. Beklenmedik bir olay, siz ilgilenseniz de ilgilenmeseniz de gelir gündeminize oturur.

Dün futbol tarihine geçecek çok ilginç bir olay gerçekleşti. Biliyorsunuz Dünya Kupası bitmek üzere. Yarı final maçları da tamamlanıyor. Sıra geldi finale.

Dünya Kupası finalleri

İşte pek çok futbol otoritesinin “asıl final” dediği bir maç vardı dün akşam. Almanya Brezilya.

Kendi hesabıma, şu ana kadar Dünya Kupası ile hiç ilgilenmedim. Algıda seçicilik denilen şey bu belki, Türkiye olmayınca beni fazla cezbeden bir şey yok. Türkiye Brezilya’da olabilirdi, ama olamadı. Niye? Turları atlayamadık, finale kalamadık.

İkide bir takımın başı değiştirilirse böyle olur. Üstelik neden değiştiğini de biliyoruz. İktidar her şeyi bildiğini sandığı ve her şeyi kontrol etmeyi pek sevdiğinden milli takıma da el atmıştı.

Hoca Atatürkçü olunca

Başındaki hoca Atatürkçü, cumhuriyetçi diye iktidarın ve emrindeki Futbol Federasyonu’nun hışmına uğradı. Yerine kendilerinden birini getirdiler. O da takımı daha beter hale getirdi. Sonunda döne dolaşa yine Fatih Terim’i buldular. Akıl almaz paralar ödediler, üstelik bunu 7 yıl sürdürmek için de ağır koşullar içeren bir sözleşme yazdılar.

Bu da yetmedi. Son bir iki maçı kazansak bile finallere gitmeye nefesimiz yetmedi.

Durum böyle olunca benim için Dünya Kupası’nın bir cazibesi olmuyor. Ara sıra spordaki arkadaşlara “Ne oluyor” diye soruyorum. O kadar.

Ama dün gece farklıydı. Dedim ya, bir anda öyle bir şey olur ki, sizin bütün öncelikleriniz kısa süre için de olsa bir kenara atılır, o yeni duruma odaklanırsınız.

Zaping yaparken

Maçı yine izlemiyorum. Başka kanallar arasında geziniyorum. Bir kanalda sağ üst köşede “Brezilya:0 Almanya: 2” yazıyor. “Vay be, Almanlar Brezilya’yı yeniyor” dedim kendi kendime.

Aradan beş altı dakika geçti, yine zaping durumundayım, o da ne Brezilya: 0 Almanya: 4. Sonra oldu 5.

Arada bir şeye takıldım. Sonra açtım maçı veren kanalı. Henüz 5-0 devam ediyor. Son 15 dakika falan. Derken üç gol daha oldu. Almanya: 7 Brezilya: 1

Olacak iş değil. Dünya Kupası’nı en fazla kazanmış Brezilya. O Brezilya ki futbol ekolü ile saha içindeki zarif hareketleriyle bütün dünyanın sevgisini kazanmış. Öyle ki pek çok ülkede Brezilya’nın yenileceğine bile kimse inanamazken, bir maçta 7 gol birden yemişler.

Biz alışkınız da ya Brezilya

Biz alışkınız bunlara da, Brezilya halkı ne duruma düşmüştür kim bilir? Futbol ve samba ülkesi herhalde yasa boğulmuştur.

Dedim ya, durup dururken bir şey olur, hiç ilgi alanımızda olmasa bile bizi de kendine bağlar. Brezilya’nın 7 gol yemesi de böyle bir şey. Ben de kendimi tutamayıp birkaç şey söyleyeyim dedim.

Niye böyle oluyor, yani tamam ne olmuş yani Brezilya 7 gol yemişse, her takım yer.

Önemi şu; Brezilya dünyanın en iyi futbol takımlarından biri. Genellikle pek yenilmiyor. Yenilse de böyle bir skor olmuyor. 7 yiyince de olay oluyor.

Erdoğan Brezilya’ya döner mi?

Madem futboldan girdik, şu anda yaşadığımız durumu da futbolla özdeşleştirelim. Bir ay sonra Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gideceğiz. En önemli aday Tayyip Erdoğan. Çünkü kendisini ortaya koydu. Millete kendisi için referanduma çevirdi Cumhurbaşkanlığı seçimini. Erdoğan 2002’den beri girdiği seçimlerden hep galip çıkıyor. Yenilgisi yok. Ara sıra gerilemesi var ama yenilmiyor.

Bunun verdiği güç ve özgüvenle kendini halkın önüne koyuyor “Beni seçin, başınıza padişah yetkileriyle oturayım” diyor.

Ama bu seçimlerde bir bakmışsınız Erdoğan Brezilya gibi olmuş. “Yenilmez” denilen Erdoğan seçimlerde ters takla oluvermiş.

Daha önceki sohbetlerimizde de söylemiştim ya, ben bu kez Erdoğan’ın fena bir yenilgi alma ihtimalini daha çok görüyorum. Bir kere toplumda birikmiş bir öfke var. CHP-MHP’nin ortaklaşa gösterdiği adaya yönelik tepkilere rağmen, önceliğin Erdoğan’ı Çankaya’ya çıkarmamak olduğu algısı yerleştikçe bu tepkiler de en azından “adayı görmemeye” doğru meylediyor.

Önemli olan Erdoğan’ın gitmesi

Yani size ne diyorum “Ekmeleddin İhsanoğlu benim adayım değil, içime sinmiyor, ancak artık Erdoğan’ın da gitmesi gerek, bu nedenle olaya benim adayım onun adayı gibi bakmıyorum.” Böyle düşünenlerin sayısı giderek artıyor.

Seçime katılmama, boykot etme, boş ya da geçersiz hale getirilmiş oy atma heveslerinde de azalma görüyorum. Çünkü bunun da bir anlamı yok.

Tabii itiraf etmeliyim ki toplumda şöyle bir inanç ya da algı var: Deniyor ki “Erdoğan yüzde 50’yi geçer. Anketler de bunu gösteriyor.” İyi de nasıl geçiyor, ona da bakalım. Son seçimler elbette yerel seçimlerdi ama Tayyip Erdoğan 17 Aralık şokunu da atlatabilmek için bu seçimleri genel seçim havasına soktu. Hatta daha da ileri giderek “Benim yolsuzluklara bulaşıp bulaşmadığıma halk karar verir” diyerek bir anlamda bu seçimi kendisi iççin güvenoyu haline getirdi.

Sonuçta AKP’nin aldığı oy yüzde 44. Bunda bazı yerlerde AKP’li belediyelerin iyi çalışmasının da etkisi var. Bazı yerlere vatandaşlar “AKP’yi istemiyorum ama belediye iyi çalışıyor, diğer adaylar bunlar kadar başarılı olamaz” diye de düşündüler.

İlk turda nerede bulacak yüzde 50’yi?

Yani aslına bakarsanız bu yan etkiler sayesinde AKP oyları yüzde 44’e çıktı. Cumhurbaşkanlığı ilk tur seçiminde bu orana varması bile bana göre mantıklı gelmiyor.

Bu arada Başbakan “hizmet bazlı” bir cumhurbaşkanlığı kampanyası yaparak bazı kesimleri etkiliyordur mutlaka ama şunu da unutmamak gerek. Türk halkı cumhurbaşkanına farklı bakar, cumhurbaşkanlığı makamının icra makamı olmadığını, burada oturan kişinin devleti temsil ettiğini düşünür. Bu nedenle cumhurbaşkanı kim olursa olsun, siyasi görüşünü bir kenara bırakarak ona gereken saygı ve sevgiyi gösterir.

Asker olan da sivil olan da hep böyle bir sevgi ve saygı çemberi içinde olmuştur bugüne kadar. Erdoğan ise Türk halkının alışık olmadığı biçimde “Cumhurbaşkanı olunca ülkeyi başbakan gibi yöneteceğini, her yere koşacağını, terleyeceğini” söylüyor.
Bu tavır halkın bir bölümüne garip geliyor.

Eskilere de hakaret ediyor

Hem şunu da söyleyeyim; Erdoğan geçmişteki cumhurbaşkanlarını da suçluyor. Onların devletin tepesindeki bir saksı olduğunu söylüyor. Oysa bu millet Korutürk’ü de, Evren’i de, Özal’ı da, Sezer’i de ayrı yere koymuştur. Siyasi görüşüne katılmasa bile saygıda kusur etmemiş sevgisizlik göstermemiştir.

Şimdi başbakanın bu isimleri de üstü kapalı aşağılamasından hoşnut olmayanların olduğunu da bilelim.

Tabii Erdoğan cumhurbaşkanlığı tanımı yaparken “Adayımız Abdullah Gül kardeşimizdir” diyerek seçtirdiği mevcut cumhurbaşkanını da aşağılamış oluyor. Şimdi düşünün bir tarafta AKP’nin başına geçmesi düşünülen bir Gül, diğer tarafta başbakanın seçilmek uğruna dolaylı yoldan aşağıladığı Gül.

Eee, AKP tabanı da bu kadar saf değil ya, onlar da bu garipliği görüyor ve konuşuyor.

Bunları neye dayanarak söylüyorum, duyuyorum bunları. Otobüste, motorda, metroda, kahvelerde, lokantalarda gelip insanlar bunları anlatıyorlar. Anlatanlar da benim görüşümde olanlar değil. AKP’liler söylüyor bunları.

AKP’li vatandaşın söyledikleri

Örneğin geçenlerde motorda yanıma gelen bir vatandaş oyunu AKP’ye verdiğini ve Erdoğan’ı da çok sevdiğini söyledikten sonra “Can Bey, anlamıyorum, Tayyip Bey madem tıpkı başbakan gibi ülkeyi Çankaya’dan yönetecekse, niye aday oldu, bıraksın Çankaya’ya düzgün bir adam çıkarsın kendi yine başbakan olarak devam etsin, böylesi daha iyi değil mi?” diye sordu.

Demek ki kimi AKP’lilerin de kafası karışık. Madem başbakan terleyecek, yol, su, elektrik, tünel, köprü inşaatlarına karışacak, o halde bunları yapmak için başbakanlıkta kalması daha iyi değil mi?

Hem sonra görev süresi bitince yerine seçilecek kişi de böyle mi davranacak, ya da bunu yapabilecek gücü bulacak mı? Vatandaş kendi arasında bunları da konuşuyor.

Sevgili izleyiciler, muhalif kesimin önemli bir bölümü seçimin ilk turda biteceğine ve Erdoğan’ın kazanacağına inanıyor. Bu nedenle, benim Ekmeleddin İhsanoğılu’na karşı olmama rağmen “kazanır” dememi de anlamıyor pek çok kimse. En çok duyduğum şey “Can bey, bir tek siz İhsanoğlu kazanır diyorsunuz, buna nasıl inanıyorsunuz, neye güveniyorsunuz?” sorusu.

“Erdoğan seçimi kaybedecek”

Aslında cümleyi tersten söylemek daha doğru. Tayyip Erdoğan bu seçimi kaybeder, kaybedecek. Bu daha güzel bir tanım oluyor. Çünkü karşısındaki adayın benim için fazlaca bir önemi yok. Benim derdim başbakanlık yetkilerini, riskli biçimde cumhurbaşkanlığı makamına taşımak, ama asıl olarak Türkiye’yi dönüştürmek isteyen bir kişinin halkın en az yüzde 50’sinin desteği ile cumhurbaşkanı seçilmesini istemiyorum. Önemli olan bu.

Tabii muhalif kesimin önemli bir bölümü ise ilk turda sonuç alınamayacağına ikinci turda ise HDP’nin AKP’ye destek vereceğini ve Erdoğan’’n bu kez böyle kazanacağına inanıyor. Yani ilk tur geçilse bile ikinci turda yine hüsran olacağı yönünde bir yılgınlık var.

Sevgili izleyiciler, HDP’nin dolayısıyla Kürtler’in ikinci turda Erdoğan’ı destekleyeceği kesin değil. Size dün de biraz söz etmiştim. Birincisi Kürtler de göbeklerini Erdoğan’la kesmediler ya. İlle bir pazarlık, haydi daha yumuşak söyleyeyim bir müzakere yapılacaksa Erdoğan’la olduğu kadar İhsanoğlu ve arkasındaki siyasi güçlerle de yapılacaktır bu.

Şu açılım nasıl olacak?

AKP yıllardır bir açılım masalı söylüyor ama sonuç var mı? Ne olacağını bilen var mı? Israrla soruyorum; “açılım lafı güzel de, açılımın sonunda ne olacağını söylesenize” diyorum. Hatta benzetme yaptım. Hani müteahhitler binaları yapmadan önce maketlerini halka sunarlar, işte “şöyle olacak böyle olacak, yerleşince böyle yaşayacaksınız” derler ya, şu açılımı da biri böyle anlatsa ya.

Tam istenen oldu, herkes memnun. Çizin bir Türkiye tablosu, “şöyle olacak böyle olacak, böyle rahat edilecek” deyin. Ama bu yok, “bu bir süreç” masalı var, o kadar.

Ayrıca yine dün de söylediğim gibi HDP ikinci tura katılmayabilir, seçimi boykot edebilir. Bu da tartışılıyor aralarında.

HDP’liler bir oradan bir buradan

Örneğin dün Pervin Buldan “İhsanoğlu seçilirse Kürt açılımı sekteye uğrar, bu işi ancak Erdoğan çözer” dedi. Bu cümleden yola çıkarak HDP’nin kesinlikle AKP’yi destekleyeceğini söyleyebilirsiniz. Ancak HDP’nin adayı Demirtaş her fırsatta iktidara bindiriyor. Aynı şekilde İhsanoğlu’nu da eleştiriyor. Onu nereye koyacağız?

Sonuç ta, aslına bakarsanız Kürtler açısından en iyi çözüm, en politik tavır gerçekten ikinci turu boykot etmek olabilir. İlk turda Türkiye genelinde aldıkları oyu görürler. Bununla masaya otururlar. Sonra da seçime katılmazlar.

“Ne faydası var” derseniz, var tabii. Böylelikle desteklediklerini açıkladıkları aday kazanamazsa riske girmemiş olurlar. Kim kazanırsa kazansın ikinci tur öncesi yaptıkları görüşmeleri ve verilen sözleri ortaya koyarlar. Kimsenin destekçisi olmadıkları için de kim kazanırsa kazansın bir husumet içinde olmaz.

“Siyasette 24 saat bile uzundur”

Bunlar tabii benim bakış açıma göre analizlerim yorumlarım. Siyaset çok yönlüdür. Tek açıya takılıp kalamazsınız. Bu nedenle seçimlere süre olarak belki çok az zaman var ama Demirel’in dediği gibi “siyasette 24 saat bile bazen çok uzundur” hiçbir şey belli olmaz.

Bu nedenle muhalif kesime diyorum ki, “kendi kendinizi yıpratmayın, dayatılan algılara kanmayın, pesimist yani kötümser olmayın, yılgınlığa kapılmayın. Kazanacağınıza inanın, kazanmanın yarısı sayılır o bile.”

Bu akşam da bu kadar. Yarın aynı saatte görüşmek dileğiyle hepinize iyilikler dilerim. Hoşça kalın.
 

GÜNÜN YORUMU. 9.7.2014. ÇRŞ. paylaşan: ulusalkanal

Ulusal Kanal
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87

MEĞER ERDOĞAN GELENE KADAR BU ÜLKEDE HİÇBİR...
Video Haber: "Can Ataklı'dan 11.07.2014 Cuma, Günün Yorumu..."

Haberi Oku