Ataklı-YORUM:
İHSANOĞLU ile GEZDİM; TEPKİ de YOK, COŞKU da
İHSANOĞLU ile GEZDİM, TEPKİ de YOK COŞKU da


İyi akşamlar iyi haftalar sevgili izleyiciler; Cuma akşamı sizlere “muhtemelen tatile çıkarım” demiştim. Tatil programı yapamayınca, eh İstanbul’da kalıp da çalışmamak olmaz diye düşündüm. Bu durumda artık 1 yaşını da geçen bebeğimizi alıp bir yerlere kaçma ihtimali çıkana kadar sizlerle birlikteyim. Bu da şu demek ki, hafta sonuna kadar da kalabilirim, bu hafta içinde de gidebilirim.

Ergenekon cinayetinin kurbanı

Pazar günü yani dün Kuddusi Okkır’ın 6. Ölüm yıldönümündeki anma törenlerine katıldım. Kuddusi Okkır Ergenekon bahanesiyle işlenen cinayetin ilk kurbanıydı. İktidar-cemaat operasyonu, kumpası sırasında ilk tutuklananlar arasındaydı. Savcılar Okkır’ın Ergenekon’un “kasası” olduğunu ileri sürmüştü soruşturma başladığında.

Okkır çok zengindi. Darbe için hazırlanan Ergenekon örgütünün maddi kaynaklarını temin ediyordu. Tutuklu olduğu sırada rahatsızlandı. Kanser olduğu anlaşıldı. Ancak güya Hipokrat yemini etmiş doktorlar Kuddusi Okkır’ın “hapishanede kalabileceği” yönünde raporlar verdiler hep. Eşi çırpınıyordu, dinlemediler bile. Sonunda Okkır neredeyse yarı yarıya kilo kaybetmiş, bilincini yitirmiş hale geldikten sonra tahliyesine karar verildi.

Ama iş işten geçmişti. Artık gelinen o noktadan dönüş yoktu.

“Ergenekon’un kasası” dediler ama..

Ergenekon’un kasası denilen, çok zengin olduğu ve örgüte mali kaynak sağladığı ileri sürülen Kuddusi Okkır bırakın zengin olmayı orta halli bile değildi. Vefat ettikten sonra ailesi cenaze masraflarını bile karşılayacak halde olmadığı için belediye yardım etti.

Bindallı Sanat Merkezi’ndeki anma töreni sırasında sohbet ederken, Ergenekon sanıklarından birinin yakını “Kuddusi Bey keşke yukarıdan buradaki kalabalığı görseydi” dedi hüzünlenerek. Çünkü Okkır’ın belediye tarafından kaldırılan cenazesine ailesi dahil sadece 8 kişi katılmış. Bunları anlatan “Tabii o sıralarda herkes çok korkuyordu. Muhtemelen gelmek isteyen ama gelemeyen pek çok kişi vardı” dedi. Gözlerinin yaşını siliyordu bir yandan.

Ölümde hiçbir kusur yokmuş

Kuddusi Okkır’ın eşi çok güzel bir konuşma yaptı. Kin tutmadığını ama eşini ölüme yatıranlardan mutlaka hesap sorulmasını istediğini anlattı. Ne gariptir, mahkemeler Okkır’ın kansere yakalanmasında ve ihmal sonucu ölmesinde idarenin bir kusuru olmadığına karar vererek Okkır ailesinin açtığı davaları reddetmişler.

Kendi kendime “kansere yakalanarak iktidarı güç durumda bırakmak istediğinden, ailesine ceza davası açılmasına” diye bir karar almamış olmalarına sevindim.

İhsanoğlu geliyormuş

Anma töreninden sonra eve dönmek üzere çıkacakken, CHP üyesi bir arkadaşım “biliyor musun Ekmeleddin İhsanoğlu saat 16.00’da Tünel’den Taksim’e kadar yürüyecek, esnafla ve sokaktaki halkla sohbet edecek” dedi.

CHP İl başkanlığı üyelerine telefon mesajı göndermiş. “İyi olur, ben de izlerim” diye düşündüm.

Birkaç arkadaşımla birlikte İstiklal Caddesi’nde beklemeye başladık. Ara ara CHP’li tanıdıklara rastlıyoruz. Ancak ne gariptir ki ilk bilgi 16.00 olmasına rağmen, bir başka CHP’linin cep telefonuna gelen mesajda 16.30 yazıyormuş.

Sonra bir bilgi daha geldi. Ekmeleddin İhsanoğlu saat 17.30’da CHP Beyoğlu İlçe Binasının önünde olacakmış.

Ciddiyetsizlik örneği

Sevgili izleyiciler, bunlar hep cep mesajlarından öğreniliyor. Artık CHP adına kim mesaj attıysa bir kısmına “16.00’da Tünel” demiş. Bir kısmına “yine Tünel” demiş ama bu kez saati 16.30. son mesaj ise 17.30 Beyoğlu ilçe merkezi önü.

Ciddiyete bakar mısınız?

Neyse, Cumhurbaşkanı adayını göreceğim. Zaten Pazar, eşim biliyorsunuz çalışıyor, o halde beklemekte bir zarar yok, üstelik bu sayede tanıdık tanımadık birçok kişiyle sohbet olanağı da çıkıyor.

Sonuçta Ekmeleddin İhsanoğlu geldi. Son mesaj 18.30 Taksim olmuş meğer.

Ama o da doğru çıkmadı. Çünkü İhsanoğlu, herkes Taksim ile Beyoğlu ilçe binası arasında bekleşirken önce Gezi Parkı’na girmiş. Belli ki fazla dikkat çekmeden Gezi Parkı’na girmeyi tercih etmiş. Ayrıca o mu böyle tercih etti, yoksa onu oradan oraya gezdiren güya danışman ekibi “ne olur ne olmaz, bir de polisten gaz su yemeyelim” diye mi düşündü bilemiyorum artık.

Ama bana göre yanlış yapıldı. İhsanoğlu İstiklal Caddesi’nden gelip de Taksim’e çıkmalı, oradan da Gezi Parkı’nı ziyaret edip gitmeliydi.

Vali su sıktırabilir miydi?

Ne yapacaktı yani İstanbul Valisi, muhtemelen bir ay sonra Cumhurbaşkanı olacak bir ismin önüne Tomaları mı dizecekti, su ve gaz bombaları mı atacaktı?

Zaten dün Taksim ve çevresinde, İstiklal Caddesi’nde ortalık yerde tek bir çevik kuvvet polisi bile görünmüyordu. Taksim ve Atatürk Kültür Merkezi’ndeki kendi yerlerinde duruyorlardı. Bir de Galatasaray’a doğru bir sokak içinde bekleşen polisler gördüm. O kadarı da normal artık. Ne olur ne olmaz, onlar da İhsanoğlu’nu engellemek değil densizce bir hareket yapmaya kalkanlar için olsa gerek.

Neyse, İhsanoğlu Taksim’den İstiklal Caddesi’ne giriş yaptı. Yanında CHP’li Gürsel Tekin. Başka yetkililer var mıydı, MHP’li biri var mıydı, açıkçası o kalabalık içinde göremedim. Çünkü İhsanoğlu’nun Beyoğlu yürüyüşü tam bir curcunaydı.

Koşar adım İstiklal Caddesi

Ne bir önlem, ne bir düzenleme. Adamcağızı almışlar aralarına neredeyse koşar adım İstiklal Caddesinde yürütüyorlar. Tam bir metre önlerinde onlarca kamera, sıkış tepiş, kan ter içinde yürüyorlar.

Bu kadar çocukça organizasyon olur mu?

Onbinlerce insanın gelip geçtiği İstiklal Caddesi’nde Ekmeleddin İhsanoğlu’nun yüzünü kaç kişi gördü merak ediyorum. Ara sıra el salladı. Çoğu tinercilerden ve çocuklardan oluşan bir kalabalık ara sıra “Cumhurun başkanı İhsanoğlu” veya “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye tezahürat yaptı. Bir de bazı yerlerde özellikle kadınlar alkışladı. O kadar.

Tanıtım ekibi çok acemi

Buradan şunu anladım ki, İhsanoğlu’nun organizasyon ekibi çok zayıf. Bu işi bilmiyorlar. CHP sadece milletvekili bazında katılıyor. O da Gürsel Tekin. MHP var mı yok mu belli değil.

Beşiktaş Belediye Başkanı Murat Hazinedar bir ekip kurmuş dediler. Onlar bakıyormuş Ekmeleddin İhsanoğlu’nun halkla ilişkilerine. Yazık.

Ben İhsanoğlu’nun hızlı İstiklal caddesi turunda kah önden gittim, kah yanlarında yürüdüm, kah arkada kaldım. Merakım çevreden geçen vatandaşlar ne diyor?

Böyle durumlarda aleyhte pek bir şey olmaz. İnsanlar bir anda böyle biriyle karşılaştıklarından eğer karşıysalar durup öylece bakarlar, tepki vermezler.

Kameramanların çilesi

Bu nedenle İhsanoğlu’na yönelik aleyhte tepki pek görmedim. Ama çok candan bir karşılama da olmadı. Zaten kimse yanına yaklaşamadı ki. Kameralar etten duvar örmüştü. O arkadaşların da işi çok zor. Hava 30 derece. Güneş tepede. O kameraman arkadaşlar 8-10 kilo ağırlığındaki kameraları omuzlarında taşıyorlar ve mecburen geri geri ve adeta koşar gibi Ekmeleddin İhsanoğlu’nu izliyorlar.

Oysa kameraman arkadaşlar için bir kamyonet ayarlanabilirdi. Onlar kortejin önünde ağır ağır giderken, İhsanoğlu da ay şeklinde bir çerçeve ile korunabilir, cumhurbaşkanı adayı da hem itilip kakılmadan yürür hem de çevresini görürdü, oradan geçenler de onu görürlerdi.

İşte, bir ekip kurulmuş ya, iş olsun. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu halkın içine soktunuz mu? Soktuk efendim. Görev tamamlanmış yani.

“Çare yok destekleyeceğiz”

Yürüyüş sırasında kalabalık içinde tanıyan kişiler yanıma gelip bir iki cümle ediyorlar tabii. Yaygın görüş “Artık çare yok ne olursa olsun Ekmel bey desteklenecek” şeklindeydi. Size Cuma günü de söyledim. 3 Temmuz’a kadar durum farklıydı. CHP-MHP’nin adayı pek çok kişinin içine sinmedi. Ama ne yazık ki cesur 20 milletvekili de çıkmadığı için Ekmeleddin İhsanoğlu Tayyip Erdoğan karşısında tek başına kaldı.

Diyeceksiniz ki Demirtaş da var. Tabii var da, ikinci tur için hiçbir şansı olmadığı ortada. Demirtaş’ın HDP’si ikinci turda kendini gösterecek. AKP’ye mi kayacaklar yoksa ikinci tur için geçecek 15 gün içinde Ekmeleddin İhsanoğlu ve ona destek veren partilerle bir uzlaşma yolu mu arayacaklar.

Vatandaşın önemli bir bölümü bu durumda çaresiz. Ya dayatma adaya oy verecek ya Erdoğan’a padişah yetkileri tanıyacak.

Hangi partiden olursa olsun dediğim gibi yaygın inanış “mecburuz” yönünde.

CHP’den fire çok olabilir

Tabii bir de özellikle CHP’den ciddi fire olacağı iddiaları var. Bunları kendi çevremde ben de duyuyorum. “Vermem, oy moy yok, ya hiç gitmem ya da oyumu geçersiz hale getiririm” diyen çok kişi var.

Bunlarla sohbet ederken “Hele son 10 gün bir gelsin, o zaman durum farklı olur” diyorum. Evet, şu anda bir tepki var. CHP ve hatta MHP’den seçime katılmayacak olanlar çıkacaktır. Ancak şuna inanıyorum ki, seçimlere yaklaşıldığında herkes ister istemez düşünecek. Seçimi boykot ya da oyları geçersiz hale getirmenin kimseye yararı yok. Tam tersine Erdoğan hiç hak etmediği halde yüzde 50’nin üzerine çıkabilir bu durumda.

Sindirmem mümkün değil elbette

Ben yine tekrarlayayım. Ekmeleddin İhsanoğlu’nu içime sindirmem mümkün değil. Hem siyasi görüşü nedeniyle hem de aday gösterilme biçimiyle daha doğrusu bir dayatma ile önümüze konuş şekliyle.

Ve fakat çaresiz olduğumu da görüyorum. O halde bir dayatma ile karşı karşıya kalmış olsak bile önceliklerimizi gözden geçirmek zorundayız.

Tayyip Erdoğan devlet gücünü kullanarak, herkesi korkutup sindirerek, yargıyı, demokrasiyi, insan haklarını bir kenara bırakıp, ahlaki ve vicdanı kaygılardan da arınarak Türkiye’nin başına neredeyse padişah yetkileriyle oturmak istiyor.

Erdoğan’ın tarif ettiği cumhurbaşkanlığı dünyanın hiçbir yerinde yok. Anayasadaki yetkileri belli olmasına rağmen Erdoğan Cumhurbaşkanlığı makamını bir başbakan gibi icra makamı olarak kullanmak istiyor. Bunun yaratacağı sakıncaları şimdi ne kadar anlatsak zor. Ama “görelim bakalım” diyecek lüksümüz de yok. Çünkü yol bir açılırsa artık önüne geçmek çok zordur.

Böyle bir ikilemle karşı karşıya kalınca o zaman öncelik sorununu iyi düşünmemiz gerekiyor.

Hangi projeden kurtulmak daha kolay?

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun bir proje ürünü olduğu kesin. Ancak bu projenin Türkiye’nin geleceğini etkilemesinin önüne geçilebilir.

Oysa Erdoğan projesinin önüne geçilmesi çok zor olacaktır. Sonuçta mutlaka bundan da kurtuluruz ama ödeyeceğimiz bedel bir iki neslin yok olması anlamına da gelecektir.

O halde günümüz duygusal etkilerin altında ezilmek, sonuç alınamayacak tepkilerle kendimizi tatmin etmek olmamalıdır.

Sevgili izleyiciler, süremin sonuna gelmek üzereyim. Biliyorsunuz bu akam Halil Nebiler’le birlikte sunduğumuz Çift Vuruş var. Ramazan nedeniyle saat 20.30’da başlayacağımız programda cumhurbaşkanlığı seçimi konusunu daha ayrıntılı biçimde ele alacağız. Neredeyse tam iftar saatinde başlayacak programımızı da kaçırmayın derim.

Bir buçuk saat sonra tekrar birlikte olmak dileğiyle sevgiler sunarım. Hoşça kalın.



GÜNÜN YORUMU. 7.7.2014. PTS. paylaşan: ulusalkanal

Ulusal Kanal
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Misafir Avatar
gölge 10 yıl önce

can ataklı çok mantıklı konuşuyor.aynen katılıyorum.

Misafir Avatar
misafir 10 yıl önce

Yazinizin cbask ilgili kisimlarini okudum akilci yorumlariniz ve tespitlerinize katiliyorum bizi dogru acilardan etkiliyorsunuz bence fakat baslarda biraz morallari bozmus gibiydi sanki saygilar.

Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87

MEĞER ERDOĞAN GELENE KADAR BU ÜLKEDE HİÇBİR...
Video Haber: "Can Ataklı'dan 11.07.2014 Cuma, Günün Yorumu..."

Haberi Oku