İyi akşamlar sevgili izleyiciler; Soma katliamının yaralarını sarmaya çalışıyoruz çalışmasına da iktidar ve yandaşları ilk günlerin şokunu üzerlerinden atıp “hattı müdafaa yok sathı müdafaa vardır, o satıh bütün vatandır” şiarına sarılıp her alandan saldırıya geçti.
İlk günlerden beri dikkatimi çeken bir noktayı sizlerle paylaşmıştım. İktidar ve yandaş medya, ilk iki gün maden sahibinden hiç söz etmediler, maden yönetiminin ihmalini bırakın bir kenara ihmal olabileceği ihtimalinden bile hiç söz etmediler.
Sonra Cumhurbaşkanı geldi, o da öğle yemeğini maden sahibinin yerinde yedi, güvenlik ihlali lafını diline bile almadı.
Bu işte bir gariplik görmüyor musunuz? İlk iki gün maden sahibinden hiç söz etmeyen yandaş medya ne oldu da birden maden sahibinin düşmanı kesildi. Öyle ki 4 gazete aynı gün aynı manşetle “hesap verme zamanı” manşetiyle çıktı.
Oysa savcılığın maden sahip ve yöneticileri hakkında soruşturma açtığı gün “şimdi hesap verme zamanı” lafını hiç kimse etmemişti. Ama her nasılsa yandaş gazetelerin tamamı aynı başlığı attılar.
İktidar ve yandaşların hedef saptırma çabaları sadece bu alanda sınırlı değil. Güya ölen işçiler için çok üzülüyormuş gibi yapıyorlar ama manşetleri, haberleri, köşe yazarları ortak bir dil kullanarak “Soma’dan bir gezi çıkartmaya çalıştılar, amaç Soma olayını bahane ederek Erdoğan’a bir darbe yapmak, onu iktidardan indirmekti” diyorlar.
Ters algıdan kastım şu; iktidar ve yandaşları yıllardır Erdoğan ve iktidarını korumak için sürekli eylem içindeler. İktidarın çok başarılı olduğunu, Türkiye’de yapılmayanları yaptıklarını, demokrasi mücadelesi verdiklerini, hukukun üstünlüğünü sağladıklarını, özgürlükleri en iyi koruduklarını, darbeler dönemini bitirdiklerini, vesayet dönemini sona erdirdiklerini, muhalefetin sadece yıkıcı propaganda yaptığını, Gezi olaylarında Vandalların ortalığı yakıp yıktığını, dükkânları yağmaladığını, polise ateş ettiğini ellerindeki medya gücünü kullanarak adeta beyin yıkar gibi anlattılar.
İktidarın aleyhine olabilecek her gelişmeyi de göğüslerini siper ederek savundular. Ayakkabı kutularında, elbise torbalarında, çikolata kutularında bulunan paraları inkar ettiler, “Bakara makara, paraları sıfırlayın, kalan 30 milyonla bari birkaç ev alalım, evladım evde kaç para kaldı, baba işte artan küçük bir şey var, bir buçuk milyon kadar” gibi telefonda yapılan konuşmalara montaj dediler, yıllardır bütün pis işlerini yaptırdıkları insanları bir anda tu kaka edip “onlar zaten paralelciler, haşhaşiler, casuslar, vatan hainleri” diye karaladılar.
Ancak Soma olayından sonraki bazı gelişmeler bu beyi yıkayarak algı yaratma oyununu bozdu.
Başbakan Soma’ya gitti. Protesto edildi. Öyle ki protestolardan bunalınca bir markete sığınmak zorunda kaldı, ama iş burada bitmedi, sinirine hakim olamayıp gözüne kestirdiği bir protestocunun üzerine yürüdü, adam kaçınca “kaçma gel buraya lan, İsrail dölü” diye bağırdı. Korumaları adamı yakalayıp önüne getirince bir tane yumruk patlattı, sonra görevi polislerine devretti, onlar da adamı bir güzel dövdüler, genç bir kadın ne oluyor diye bağırınca onu da martketten dışarı fırlattılar.
Başbakan’ın danışmanı olduğunu öğrendiğimiz bir zat özel harekatta görevli iki polise kollarını tutturduğu bir genci yerde yatarken tekmeledi sonra gidip ayağım incindi teklemediğim kişiden şikayetçiyim dedi.
O ana kadar algı konusunda çok başarılı giden AKP bir anda algı kurbanı oluverdi. Hoşgörüsüz, tahammülsüz, muhalefeti ezmeye çalışan, herkesle kavga eden ve herkesi dövdüren, hakaret eden bir başbakan algısı AKP’lilerin bir kısmının bile zihnine yerleşmeye başladı.
İşte bu nedenle iktidar ve yandaşları yeni bir saldırı örneği vermeye başladılar. Açın bakın yandaş gazetelere, izleyin yandaş televizyonları. Hepsi ağız birliği etmiş gibi muhalefetin acıları sömürdüğünü, Soma’da ölenleri kimsenin umursamadığını, bütün amacın Tayyip Erdoğan’ı devirmek olduğunu yazıp söylüyorlar.
Geçekten Tayyip Erdoğan’a karşı bir nefret var mı? Var tabii. Ama bu çok normal. Bizde veya başka ülkelerde seçimle bile gelse iktidarda olan kişilere nefret edenler hep olmuştur ve olacaktır.
Bakın sevgili izleyiciler; zamanında Demirel’den de çok nefret eden vardı. Sonra Özal’dan nefret eden bir kitle çıktı ortaya. Mesut Yılmaz’dan da Tansu Çiller’den de, Necmettin Erbakan’dan da nefret edenler vardı.
Ama bu liderlere yönelik nefret ve öfke hiçbir zaman kitlesel boyuta ulaşmadı.
Demokrasinin gereğidir bu. Herkes oy kullanır. Bazen oy verdiği iktidara gelir, bazen de oy verdiği seçim kaybeder. Burada önemli olan oy vermediğiniz biri iktidara geldiğinde ona olan tahammül gücünüzdür. Ben Demirel’e de Özal’a da hiç oy vermedim. Hep kızdım, hep eleştirdim. Ama hiç nefret etmedim. Hep tahammül ettim.
Burada tekrarlamak bile hoşuma gitmiyor ama bugüne kadar hiçbir başbakana katil ya da hırsız diye bağırılmadı mitinglerde, kalabalıklarda.
Özal’dan nefret edenler vardı ama büyük bir kitle tahammül ederdi. Kızardı sadece. Demirel’i, Yılmaz’ı, Çiller’i ötekileri de öyle. Erdoğan’a karşı tahammül sınırları aşılıyor ve nefret daha öne çıkıyorsa, kendisi de yandaşları da bunun nedenlerini araştırmak için biraz kafa yormalı.
Ancak sevgili izleyiciler, başbakan Erdoğan’ın bunu yapacağını hiç sanmıyorum. Açık söyleyeyim, bütün iyi niyetimle, Soma’da başına gelenlerden sonra Ankara’ya dönünce, hatta biraz ailesiyle baş başa kalınca “Ben de sinirlerime hakim olamadım, Soma gibi acılı bir olayın da etkisiyle daha sakinleştirici, uzlaştırıcı ve kucaklayıcı olmalıyım” diyerek tavır değişikliği yapabilirdi.
Oysa dün de anlattım. Özdil katıldığı bir televizyon programında Başbakan’ın Soma katliamı konusundaki umursamaz tavını eleştirmek için “onca madencinin ölümüne kader diyor, kazadır olur böyle şeyler diyor, işçinin fıtratında bu vardır diyor, sonra bu insanları alıp mitingine götürüp kendini alkışlatıyor bu durumda ölümlere müstahak denilebilir” dedi.
Özdil burada ironi yaparak “yani başbakan bir bunların ölümü müstahaktır demedi” demeye getiriyor. İşte yandaş yalakalar en sıkıştıkları anda Özdil’in bu ironisine can havliyle sarıldılar ve şimdi üste çıkmaya çalışıyorlar. Öyle ki bugünkü gazetelerde Özdil’in sözleri iyice çarpıtılmış “Yılmaz Özdil (Bunlar AK’ye oy verdiler o halde ölmeleri müstahaktır) diyor” diye bile yazabildiler.
Evet arkadaşlar uyarıyor, biraz da uzamış konuşmam. Yarın akşam tekrar buluşmak üzere hepinize iyilikler dilerim. Hoşça kalın.
Sor bakalım bir kendine; “Neden benden bu kadar... paylaşan: ulusalkanal
Ulusal Kanal