ET SORUNUMUZ

Günlerden beri Türkiye’nin gündemini şu iki harf işgal ediyor: ET.

Zira hergün gelen zam fırtınası bu kez iki haftada üç kez artan benzin fiyatlarıyla doğal olan ve doğal olmayan tüm tüketim ürünleriyle beraber et fiyatlarına da yansıdı. Öyle ki yurttaşın lokması boğazında düğümlendi. Giderek tüketiciyle birlikte üretici de, kasap da, celep de şaşkına döndü.

Türkiye; Çin’den Brezilya’ya kadar, Avrupa dâhil, dünyanın en pahalı et tüketen ülkesi. Ne var ki, bu hengâmede en rahat olanımız da hükümetimiz ve tarım bakanımız oldu. Sayın bakan, hergün, bir başka ülkeden et ithal edeceğimizi söyledi. Hergün, kuşbaşı ve kıymayı farklı fiyatlarla tüketeceğimizi açıkladı. Üstüne üstlük bu ürünleri hangi firma getirecekti? Hangi market veya hangi mağaza grubu satacaktı?

Yurttaş etin helalını, kıblesini, besmelesini bıraktı, yiyeceği etin kimliğinin ve fiyatının derdine düştü.

Derken, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Erdoğan, Sırbistan’dan 5 bin ton löp et alacağımızın müjdesini(?) verdi. Önce kasaplar şaşırdı. Löp etin neyin, hangi hayvanın eti olduğunu nasıl ayıklayacaklardı? At eti mi? Domuz eti mi? Nasıl bileceklerdi. Yurttaş da telaşlandı aynı kaygılarla. Dahası, bu 5 bin ton et Türkiye’nin 1.5 günlük ihtiyacını karşılayabiliyordu ancak.

Geçmişte Türkiye’miz kendi kendine yeten 7 tarım ülkesinden biriydi dünyada. Örneğin; o küçücük Kars şehri, bir yandan Anadolu’nun büyük kısmını besliyor, diğer yandan koskoca Rusya’nın bir başka bölgesini doyuruyordu. Ayrıca yasadışı yollardan İran’a küçükbaş hayvan kaçırıldığı da o yılların yadsınamaz gerçeğiydi. O et bir yanda Türk’ün mutfağında, diğer yanda Rus’un sofrasında, beri tarafta Acem’in çilovundaydı.

O yıllarda Kars piyasasında Antepli, Urfalı, Adanalı tüccardan geçilmezdi. Acılı Adana kebabında, isotlu Urfa köftesinde ve Antep’in Alinaziğinde Karslı üreticinin emeği vardı. Kars’ta canlı hayvan ihracatçıları birliği, besili – bakımlı hayvan yarışması düzenlerdi.

AKP iktidarında tarım ve hayvancılık politikası tersine döndü. Dışa yöneldik, dışa bağlandık, dışa bağımlı hale geldik. Artık kurbanlık etimizi Arjantin’den, samanı Bulgaristan’dan, yağı – peyniri Hollanda ve Fransa’dan alıyoruz. Fransa ve Hollanda, çağdaş teknolojileri, gelişmiş sanayilerine rağmen, aynı zamanda birer tarım ve hayvancılık ülkesidirler. Fransa yüzölçümü itibariyle Türkiye’nin üçte ikisi, Hollanda ise Türkiye’nin yirmide biri kadardır. 

Yine, mercimeği, pirinci, nohutu, fasulyeyi, pamuğu ithal ettiğimiz de acı bir gerçektir. Öyle ki, gün geldi Fransa Tarım Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti’nin Tarım Bakanı’na madalya bile taktı. Zira Türkiye, Fransa’nın tarım sektörünü, Fransa’nın üreticisini kalkındırıyordu. Teşvik kredileri oralara gidiyordu sanki bizim bütçemizden…

Her adım başında, gece gündüz çalışan burger şubelerinin, döner, köfte, kebap, pide, lahmacun dükkânlarının bulunduğu ülkemizde, et sorunuyla beraber bir de göz ardı edilmemesi gereken kitlesel sağlık sorunumuz var.

AKP iktidarı, et sorunumuzu uzmanların, üretici temsilcilerinin, meslek odalarının katılımıyla çözmek zorundadır. Merasıyla, yaylasıyla, asırlık deneyimi olan üreticisiyle bu sorun hızla çözülmelidir.

Aksi halde, Türkiye’mizin et ithal ederek 80 milyon nüfusu besleme lüksü yoktur. 80 milyon yurttaşı Olağanüstü Hal çerçevesinde, Kanun Hükmünde Kararnamelerle vejetaryen yapmak da mümkün değildir.  

Sözün özü: Kars’ta birileri yanlış yaptı mı, “et döktü” derler. Urfalı tarım bakanı, Karslıların deyimiyle, tam et döktü.

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87