Gündem:
BERKİN'SİZ KONUŞAMIYOR!!!
İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları:

Kış Uykusu filmiyle Altın Palmiye ödülü alan Nuri Bilge Ceylan’ı bir kez de buradan tebrik ediyorum. Cumartesi akşamı geç bir saatte kendilerini telefonla aradım tebrik ettim. Ülkemiz adına sinemamız adına uluslararası başarı. Nuri Bilge Ceylan ile birlikte filmin bütün ekibini tebrik ediyorum. Bakanlığımıza da filmin yapımına verdiği destek için teşekkür ediyorum.

2010 yılında Mavi Marmara gemisinde biliyorsunuz İsrail askerlerinin saldırısı nedeniyle 9 kardeşimiz şehit olmuştu. Yaralananlar arasında olan Süleyman Söylemez kardeşimiz 4 yıldır yoğun bakımda bitkisel hayat yaşıyor. Cumartesi günü Süleyman kardeşimizi hakka uğurladık. Süleyman kardeşimizi de ondan önce hakka yürüyen mavi Marmara şehidimize rahmet niyaz ediyorum.

2010 yılında hastanede ziyaret etmiş, evinde kendisini ziyaret etmiştim. Gerçekten ailesinin kendisine bakışı her türlü şükranın üzerineydi. Bu vesileyle buradan bir kez daha ailesine yakınlarına dostlarına sabır ve başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Okmeydanı’nda yapılan şiddet eylemleri sırasında maalesef iki vatandaşımız hayatlarını kaybettiler. Ailelerini telefonla arayarak kendilerine acımızı ilettik. Yaralanan polis kardeşlerimizi de aradık. Birkaç hususu dikkatlerinize sunmak istiyorum.

1.DÜNYA SAVAŞI’NIN YÜZÜNCÜ YILI

2014 yılında birinci dünya savaşının yüzüncü yıl dönümünde bir kez daha tüm boyutlarıyla değerlendiriyoruz. 28 Haziran 1914’te Saraybosna’da yapılan bir suikast birinci dünya savaşının çıkmasına neden olmuştu. Yaklaşık 10 milyon insan hayatını kaybetti. Osmanlı hem en çok zaiyatı veren hem de en çok toprak kaybına uğrayan ülke oldu. Mondros anlaşmasıyla Osmanlı ağır şartlara uğradı. Bize Misak-ı Milli sınırlarını bile çok gördüler. İşgal başlattılar.

“TÜRKİYE DE SÜREKLİ BASKI ALTINDA TUTULMAK İSTENDİ”

Kurtuluş savaşımızla millet olarak bu işgali sona erdirdik. Birkaç istisna dışında sınırlarımıza kavuştuk. Birinci dünya savaşının yüzüncü yıl dönümünde, şu hususu söylemek durumundayız. Savaşın sonunda Osmanlı bakiyesi topraklar cetvelle çizilip şekillendirilirken, Osmanlı ve Selçuklunun mirasını taşıyan Türkiye de sürekli baskı altında tutulmak istendi. Osmanlı’dan kalan borçlar Türkiye’ye devredildi. Kimi acılar kimi sorunlar Türkiye’ye yöneltildi. Kürt-Alevi vatandaşlarımızın onların üzerinden iki mesele sürekli gündemde tutuldu. Sürekli kaşındı.

İçerde de bu iki meseleyle olarak çok yanlışlar yapıldı. Bu ülkenin asli unsuru olan yer alan Kürt kardeşlerimize karşı, bizim dönemimize kadar ret, inkar, asimilasyon politikaları uygulandı.

“KONUŞTUĞU ANDA BİRÇOK ŞEYLER ORTAYA ÇIKACAK”

Dersim’de yüzlerce alevi vatandaşımız katledildi. Binlercesi tehcire zorlandı. CHP’nin dününde ve bugününde Dersim katliamına karşı duranı gördünüz mü? Ses çıkaranı gördünüz mü? Şu anda ana muhalefetin genel müdürü Dersim’li değil mi? Konuştuğunu gördünüz mü? Konuşamaz o işin faili CHP. Onun için konuşamaz, konuşamıyor. Konuştuğu anda birçok şeyler ortaya çıkacak. Çorum, Kahramanmaraş Sivas ve Gazi Mahallesi’nde sonu acı biten elim hadiseler yaşandı.

“BİR TAKIM KARANLIK ELLER İŞBİRLİĞİ YAPTILAR”

Biz Türkiye’nin yüz yıldır karşı karşıya kaldığı meselelerin tamamen farkında olduk. Mevcut sorunların tamamen farkında olduk. Ancak bu meselelerde dışardan yapılan provokasyonları kampanyaları asla göz ardı edemeyiz. Türkiye’de işler ne zaman iyiye gitmeye başladıysa, ülkemizin başına dert açma gayreti edenler oldu. Türkiye enerjisini kalkınma için seferber ettiği her dönemde, teröre maruz kaldı ya da darbelere maruz kaldı. İçerde ve dışarda bir takım karanlık eller işbirliği yaptılar.

Bakın biz ülke olarak ikinci dünya savaşına fiilen katılmadık. Savaşın etkilerine asgari düzeyde maruz kaldık. Japonya ikinci dünya savaşında yenildiği halde, iki tane atom bombasıyla yıkıma maruz kaldığı halde, bugün nasıl dünyanın en büyük ekonomileri arasına girmiştir? Avrupa’nın hemen her ülkesi ağır bedeller ödediği halde bugün nasıl refah seviyesine ulaşmıştır. Almanya, ikinci dünya savaşında taş üstünde taş kalmayacak şekilde yıkıldığı halde en büyük ekonomi haline gelmiştir?

“ENERJİMİZİ FARKLI YERLERE SARF ETMEK ZORUNDA KALDIK”

Sadece Kıbrıs’a bir barış harekatı yaptık. Onun dışında savaş yok. Topraklarımıza karşı da saldırı yok. Yüz yıldır barış içinde bir ülke olmamıza rağmen, kalkınma yarışına niye bu kadar geç katıldık? Çünkü ülke olarak enerjimizi farklı yerlere sarf etmek zorunda kaldık. İçerdeki tartışmalar, gerilimlerle biz enerjimizi kaynaklarımızı heba etmek zorunda kaldık. İçerde 35 yıldır terörle mücadele eden bir Türkiye var. Bir baş örtüsü meselesini bu ülke tam 40 yıl tartışmak zorunda kaldı, zorunda bırakıldı. 40 yıl üniversite denildiğinde akla bilim eğitim özgürlük değil başörtüsü yasağı getirildi. Yazık değil mi arkadaşlar?

İnsanlar ana dilini konuşursa ülke bölünür diye toplumu korkuttular. Biz engelleri kaldırdık ve bu ülke hamdolsun bölünmedi. Daha da güçlendi. Bu yasakları savunanlar bu ülkeye yazık etmediler mi?

Çok açık söylüyorum, bizi millet olarak anlamsız tartışmalarla, yasaklarla, sanal gündemlerle on yıllarca oyaladılar. Her 10 yılda bir yaptıkları darbelerle bize ağır bedeller ödettiler. Tahrik ve çatışmalarla bize ağır faturalar yüklediler. Bizim hep birlikte bu oynanan oyunu milletçe görmemiz gerekiyor.

“GEÇEN MAYIS’I HATIRLAYIN”

Bunu defalarca ifade ettim, hatırlattım. Şu anda Mayıs ayındayız. Geçen 28 Mayıs’ta biliyorsunuz Türkiye’nin nasıl bir konumda olduğunu lütfen hatırlayın. Tarihin en büyük ekonomik krizlerinden birini Türkiye bunu geride bırakmış. Yüzde 0 üzeri, bir iki oranında büyürken, Türkiye yüzde 4-5 büyüme oranları yakalamıştı. Bir halk oylaması yapılmış hem demokrasi güç kazanmış, 2011 yılında genel seçimler yapılmış, istikrar ve huzur güç kazanmıştı. Çözüm sürecinde önemli aşamaya gelinmiş, nevruz barış içinde kutlanmış, acı haberler artık gelmiyor.

“TÜRKİYE ADETA ŞAHA KALKMIŞ…

İşte o günlerde, batıdaki insanların koşarak doğuya gittiklerini görüyorsunuz. İş adamlarının güneydoğuya koşup yeni yatırımlara koştuklarını görüyorsunuz. İşler o kadar iyi gidiyor ki, en büyük başarılara imza atıyoruz. Borsa rekor kırıyor, MB rezervi rekor kırıyor, IMF’ye borç sıfırlanıyor. İhracatta rekor var, enflasyon ve faiz en düşük seviyeye iniyor. Nükleer enerji için imzalar atılıyor. Üçüncü havalimanı için ihale yapılıyor. Türkiye adeta şaha kalkmış. Böyle bir dönemdeyiz. Hep birlikte 2023 hedeflerine yürüyoruz.

“12 TANE AĞACIN TAŞINMASI İSTİSMAR EDİLDİ”

Ama sonra bir şey oluyor. İstanbul’da Gezi Parkı’nda başlayan eylemler. Neymiş? Ağaçlar sökülüyormuş. 12 tane ağaç başka yere nakledilecek ve bu istismar edilerek dalga dalga bunu ülke geneline yayıyorlar. Düğmeye basılıyor, legal illegal örgütler huzuru bozacak bir noktaya bu işi ulaştırıyorlar. O kadar hazırlıklı bir saldırı yapılıyor ki, aynı anda huzur istikrar ve ekonomi hedef alınıyor.

Borsa gerilemeye, faiz ilerlemeye başlıyor. İçerde şu ifadeyi kullanıyorlar “tüketmeyin ekonomi dursun” Her gün sokaklarda şiddet vandallık görüntüsü. Dünyaya sanki Türkiye’nin genelinde bir terör esiyor gibi servis ediliyor. Ana muhalefet olayların büyümesi için kışkırtmalar yapıyor. Milletvekilleri aktif rol alıyor. Bakıyorsunuz erzak para dağıtıyor. Polislere hakaret ediyor. Yandaş medyaları her türlü yalanı yazarak insanları sokağa dökmek için elinden geleni yapıyor. Malum işverenler işveren örgütleri sorumsuzca açıklamalar yapıyor.

“EĞİLMEDİK, BÜKÜLMEDİK” 

O malum işverenler ve işveren örgütleri, işçi örgütleri bunlar da var. memur örgütleri de var. El birliği ederek sanki bütün bu olayların adeta sorumlusu olarak da bizleri göstermeye gayret ediyorlar. Ortada herhangi bir şey yok. Tek gerekçeleri ne? 12 tane ağaç.

Allah’a hamdolsun… Eğilmedik, bükülmedik bu saldırıları bertaraf ettik.

“YENİDEN KOLLARINI SIVADILAR YENİDEN HAREKETE GEÇTİLER”

Gezi’de istediklerini elde edemeyenler, 17 Aralık 25 Aralık darbe girişimlerine başvurdular. Orada da hedef aynıydı. Demokrasiyi hedef aldılar, istikrarı hedef aldılar. Biz ona da eyvallah etmedik. Orada da dik durduk. Ülkeyi sağ salim seçime götürdük. 30 Mart’ta milli iradeyi tecelli ettirdik. Ne oldu? Millet bu darbe heveslilerine en güzel cevabı sandıkta verdi. İşte şimdi şu anda ülkeyi bir başka meseleyle, mezhep farklılıklarını kaşıyorlar. Yeniden kollarını sıvadılar yeniden harekete geçtiler. Bir süredir bunun provaları yapılıyordu.

“ALİ’SİZ ALEVİLERE MİTİNG YAPMA İZNİ VERİLMİŞ”

İşte bildiğiniz gibi bu hafta sonu Almanya’daydım. Aynı gün Almanya’da bizim oradaki toplantımızın yapıldığı o muhteşem salonun yakınından bir nehir geçiyor. Karşı tarafında da oradaki Ali’siz Alevilere miting yapma izni verilmiş. Dert bizim yaptığımız veya yapacağımız toplantıyı adeta acaba nasıl sabote ederiz, bunun gayreti içerisindeler. Bütün bunlara rağmen alman yönetimi orada tedbirlerini iyi almıştı. Gerçi aynı anda bizim toplantımızın olduğu bölgeye yakın beş ana merkezde, o gün bize karşı olan gruplar tarafından toplantı yapılıyor. Alınan önlemler başarılı olduğu için hiçbirisi arzusuna ulaşamadı. Biz Almanya’daki kardeşlerimizle muhteşem bir buluşmayı gerçekleştirdik.

Fakat Türkiye’de Alevi vatandaşlarımızın evlerine işaretler konuluyor. CHP’nin vekilleri yalanı iftirayı kullanarak tahrik ediyorlar. Reyhanlı saldırısında bunu denediler, Hatay’da Malatya’da bunu denediler. Gezi olaylarında, bir mayıs olaylarında bunu denediler. Kendi milletvekilleri bu işin aktörü oldular. En son Okmeydanı’nda bunu denediler orada da başarılı oldular.

“KIZ KARDEŞİNİN SESİNİ DUYDUNUZ DEĞİL Mİ?”

İşte merhumun kız kardeşinin sesini duydunuz değil mi? Ne diyor “Eğer siz bu eylemleri yapmamış olsaydınız benim kardeşim ölmeyecekti” diyor. Vaka bu. Ortada herhangi bir şey yok. Ve Uğur, GBT’sinde de en ufak bir olumsuz yanı da yok. Sadece kendisi cemevine gidiyor orada maalesef böyle bir olayla karşı karşıya kalıyor. Şunu görelim artık, yüz yıldır aynı bayat senaryoyu saldırmak için kullanıyorlar. Türkiye’yi zayıflatmak için kullanıyorlar. Biz bu senaryonun dışardan yazıldığı söylediğimizde hedefi saptırmaya çalışıyorlar.

“KİMLERİN BU ÖRGÜTÜN SIRTINI SIVAZLADIĞINI GAYET İYİ BİLİYORUZ”

Okmeydanı’nda eli kanlı terör örgütünün dışardan desteklenmediğini söyleyecek olan var mı? Bunların nerelerden beslendiğini hepimiz biliyoruz. Nerelerde korunduklarını çok iyi biliyoruz. DHKP-C’nin kampları Yunanistan’da. Türkiye’ye girenleri gördük. En sonunda Yunanistan yönetimi bunlara darbe indirdi, beli bir yere kadar durdular. Acaba sıfırladılar mı ona kani değilim. Kimlerin bu örgütün sırtını sıvazladığını gayet iyi biliyoruz. Bunların başında olanlara belgelerle bunu gösterdik. Fakat dert başka. Dert güçlenen Türkiye’yi acaba nasıl böleriz.


“CHP İÇİNDEN BİR TANE YÜREKLİ VEKİL ÇIKIP DA ‘NE OLUYOR’ DİYE SORMADI”

CHP genel müdürüne defalarca çağrı yaptım. Bu örgütü koruyup kollamaktan vazgeçin diye uyarı yaptım. O malum Tunceli milletvekili başta olmak üzere CHP vekilleri o örgütün vekilleri gibi davranıyorlar. Bir tane de CHP milletvekili çıkıp bunun hesabını sormuyor. TBMM’nin bir vekili gibi değil, Suriye’deki diktatör zalim rejimin temsilcisi gibi davranan vekillere CHP içinden birileri çıkıp siz ne yapıyorsunuz demiyor. CHP’li vekilleri Esed’e götürenin, Reyhanlı saldırısında olduğunu belgelerle ortaya koyduk. CHP içinden bir tane yürekli vekil çıkıp da ne oluyor diye sormadı. CHP Alevi vatandaşlarımızın duygularını istismar etmekten, onlar üzerinden çatışma senaryolarını beslemekten başka hiçbir şey yapmamıştır ve yapmaz. Faili oldukları Dersim olaylarıyla yüzleşme cesaretini gösteremediler.

“TÜRKİYE’DE KİMİN NE MESELESİ VARSA O BİZİM MESELEMİZDİR”

Biz defalarca reform yaptık, daha da yapacağız. Normalleştikçe ülkemiz, asırlardır devam eden sorunlar tek tek ortadan kalkıyor. Bütün anlamsız yasaklar, kısıtlamalar, biz alevi kardeşlerimizin sorunlarını bir istismar olarak kullanılmasına asla izin vermeyiz. Hızır paşalar asırlar öncesinde kalmıştır. Açılın kapılar şaha gidelim diye, medet arama dönemi de asırlar öncesinde kalmıştır. Hep söyledik yine söylüyoruz, Türkiye’de kimin ne meselesi varsa o bizim meselemizdir.

“ALEVİ VATANDAŞLARIM LÜTFEN İKİ YÜZLÜ SİYASETÇİLERE PRİM VERMESİNLER”

Aradan eli kanlı örgütler çekildiğinde, istismarcılar tahrikçiler çekildiğinde inanın her mesele çözülecektir. Birileri yarayı derinleştirmeye çalışırken biz yaralara şifa bulmanın samimi mücadelesi içindeyiz. Alevi vatandaşlarımın da bu yaşananlardan rahatsız olduğunu biliyoruz. Alevi vatandaşlarım lütfen iki yüzlü siyasetçilere prim vermesinler. Polisle çatışarak cam çerçeve kırarak masum insanların hatta çocukların ölümüne zemin hazırlayarak, hiçbir meselenin çözülemeyeceğini bilmeleri lazım.

“BU DEFA DA SOMA’YI KARIŞTIRACAKLAR”

İşte şurada Soma’da yaşananlar. Yahu orada bile Alevi vatandaşlarımızı sağdan soldan toparlayıp Soma’ya getiriyorlar. Niye? Bu defa da Soma’yı karıştıracaklar. 301 kardeşimiz şehit olmuş, onlar bunun üzerinden neyi elde ederiz. Elinde silahlarla İstanbul sokaklarında terör estirmeye çalışan zihniyet. Silah ve şiddet hangi sorunu çözdü. Bizim hiçbir meselemiz çözümsüz değil.

“BİLESİN Kİ O CAM ÇERÇEVELER BİR BÜTÜNÜN PARÇASIDIR”

Çıkmış barolar birliğinde konuşma yapıyor. ‘Başbakan’ diyor, ‘kırılan cam çerçevenin derdinde’ diyor. Yahu başbakan sadece kırılan cam çerçeveyi konuşmuyor, ama bu vesileyle oralarda yaralanan ölen insanları da bu başbakan konuşuyor. Bilesin ki o cam çerçeveler bir bütünün parçasıdır. Fakat belki de dünyada yalanı bu adam kadar mahir kullanan bir ikinci kişiyi bulamazsınız.  Ya bunun eğitimini özel olarak aldı ya da genlerinde var. Böyle birisi.

“ARAMIZDA HİÇBİR FARK OLMADIĞINI TEKRAR GÖRECEĞİZ”

Aracıları aradan çektiğimizde, istismarcıları elimizin tersiyle ittiğimizde, yüz yüze görüştüğümüzde inanın aramızda hiçbir fark olmadığını tekrar göreceğiz. Merhum Aşık Veysel de onu söylüyor.
Yezit nedir, ne kızılbaş /  Değil miyiz hep bir kardaş / Bizi yakar bizim ataş / Söndürmektir tek çaresi

“BURAKCAN’LARIN, TERÖRÜN İÇİNE SOKULAN BERKİN’LERİN…”

Bunu biz söndüreceğiz, birlikte söndüreceğiz. Yaşanan onca tahrike rağmen, Allah’a sonsuz şükürler olsun bu millet oyuna gelmedi. Bu yetmez, biz yeni Burakcan’ların terörün içine sokulan yeni Berkin’lerin Okmeydanı’nda olaylarda ölen Umut’ların, Ayhan’ların ölmesine yitip gitmesine tahammül gösteremeyiz. Bir olmak, iri olmak, diri olmak böylece 77 milyon Türkiye olmak kardeş olmak için hepimiz hassasiyet göstereceğiz.

Buradan Ak Parti grubundan bir mesaj daha veriyorum. Bu önemli bir mesaj. Burada BDP’ye, HDP’ye çağrı yapıyorum veya ikisine fark etmez. Diyarbakır belediyesi önünde, dağa kaçırılan çocukları için şu anda eylem yapan anneleri babaları yürekten selamlıyorum.

“BİZİM B PLANIMIZ C PLANIMIZ DEVREYE GİRER”

Evet 15 yaşında çocukları dağa kaçırılan annelerin babaların bu feryadını, tüm Türkiye’nin dünya medyasının görmesini isterdim. Neredesin dünya medyası? Galatasaray lisesinin önünde oturma eylemi yapanları yazardınız, çizerdiniz. Peki yavruları dağa kaçırılan bu anneleri niye görmüyorsunuz? Türkiye medyası, bir kısmını tenzih ediyorum. duyarsız kalanlara sesleniyorum, siz niye görmüyorsunuz? Ey BDP HDP siz neredesiniz? Hani zaman zaman gidip anlaşıp alıyorsunuz geliyorsunuz ya. Bu annelerin yavrularını da alın gelin bakalım. Alıp geleceksiniz, alıp gelmediğiniz takdirde bizim B planımız C planımız devreye girer.

Terör örgütünden kaçan üç kızın işkenceyle öldürülmesi unutulmadı. Askerimizin teröristle diyaloğu henüz hafızalardan silinmedi. Doğulu Güneydoğulu anneler artık yüreklerini ortaya koyuyorlar. Bu itirazın bu feryadın duyulmasını annelerin haklı mücadelesinin desteklenmesini diliyoruz. Özellikle Oya ve Mine Hanım kardeşlerime, grup başkan vekili kardeşlerime oradaki kardeşlerini yalnız bırakmadıkları için teşekkür ediyorum.

“LED EKRAN KURULMASINA İZİN VERMEDİLER”

2004 yılında Avrupa’da, Avrupalı Türk Demokratlar Birliği  UETD adı altında bir STK kuruldu. Bu örgütün binasının açılışını birlikte gerçekleştirmiştik. 20 bin vatandaşımızla hasret giderdik. Önce led kurulmasına müsaade etmişlerdi, sonra onu da yasakladılar. Ki dışardan bunun izlenmesi çok daha farklı hale gelecek. Fakat led ekran kurulmamasına rağmen, gerçekten oluşan ambiyans çok daha farklı. Orada iki şeyi bir arada yaptık.

İndirilen okunan hatmi şerifler, kasideler, ilahiler ve orada yine aynı şekilde hocalarımızın gerçekten çift hocamızın birlikte okumuş olduğu ezan o arenadaki havayı farklı bir heyecana farklı bir hem orada bir sükunet bir sühunet ve ardından da büyük bir coşku. Burada Diyanet İşleri Başkan Yardımcımız duasını yaptı. Başbakan yardımcımız oldu, UETD başkanının konuşmaları oldu. Ardından şahsım bir hitabı oldu.

“BEDELİ NE OLURSA OLSUN GİDERİZ”

Tabi Almanya’ya yapacağımız ziyaret, alman medyasında tedirginlik oluşturdu. Medyanın önemli bir kısmı çok aleni şekilde ırkçı ifadelere başvurmaktan kaçınmadı. Türkiye’deki bazı medya kuruluşlarıyla ortak bir dil kullanarak, saldırıları elbette umursamadık. Hatta bazıları bize oraya gitmememizin uygun olacağını söyledi. Dedik ki, orada üç milyon Türk var mı, var. Biz oraya gideriz. Bedeli ne olursa olsun gideriz.

Sayın Merkel ile bir telefon görüşmemiz oldu. Hem bu ziyareti hem de sayın Merkel bir kez daha Soma nedeniyle taziyelerini iletti. Hatta teknoloji noktasında da müşterek işler yapabileceğimizi ifade etti. Almanya’da görüşmelerimizi yaptık, Köln Arena’da sağduyulu kardeşlerimizin arasında hasret giderdik.

“SÖZDE BİR TÜRK, BİR SİYASİ PARTİNİN EŞ BAŞKANI…”

Tabi şurası ilginç, Alman medyası ırkçı nefret dolu başlıklarla bize saldırırken, AP seçimleri de Avrupa’da güçlenen tehdidin sinyalini verdi. Biz yıllardır ırkçı saldırılara dikkat çekmeye çalışıyoruz. Türklere yönelik Neonazi cinayetlerine vurgu yapıyor, bu tehlikeye Avrupa’nın önlem almasını ifade ediyoruz. Burada tabi bir şeyi özellikle söylemek isterim. Sözde bir Türk, bir siyasi partinin eş başkanı. Toplantının öncesinde ve sonrasında kullandığı ifadeler çok çirkin. Sen nasıl demokratsın? Seni Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanının oraya gelmesi bu kadar rahatsız mı ediyor?

“NEREDE MİLLETVEKİLİ OLURSAN OL ÖNCE HADDİNİ BİLECEKSİN” 

Vatandaşlarımızın bir kısmının olumsuz yaklaşımını nasıl yatıştırdığı ortada. Kusura bakma, senin Sayın Merkel’e ne kadar saygı duyacağını biliriz. Ama biz saygıyı en güzel şekilde ifade etmesini de biliriz. Ama önce sen kökenin itibariyle, mensubu olduğun ülkenin başbakanına bu şekilde konuşma hakkına sahip değilsin. Nerede milletvekili olursan ol önce haddini bileceksin. Zaten eş başkanlığını yaptığın bir başka bayan vardı şimdi değil zannediyorum. O da zaman zaman birçok şeyler yapar konuşurdu, ama biz Türkiye’nin kapılarını ona kapatmadık. Ama sen ileri gittin. Bunlara senin gücün yetmez önce haddini bileceksin.

“AMA ALIŞACAKLAR, HAZMEDECEKLER” 

İşte bu dediğim zat, diyor ki “Türkiye’deki cumhurbaşkanlığı seçimleriyle ilgili kampanya burada yapılamaz.” Kimsin sen ya, ne demek yapılamaz? Bir buçuk milyon insan orada oy kullanacak. Orada da yasal çerçevesi neyse o çerçeve içerisinde kampanyasını yapar. Sen buna engel koyamazsın. Türkiye’de de Almanya seçimleri için oy kullanacaklar varsa, gelirsin sen de burada böyle bir salon toplantısını yapabilirsin. Mesele farklı. Ama alışacaklar, hazmedecekler. Hiç şakası yok bu işin.

“ASLINDA BU KADINLAR BAŞI AÇIK”

Kimi medya kuruluşlarının, kimi partilerin bu değirmene su taşıdığını biliyoruz. Bazı Türk muhabirlerinin de meslek şereflerini bir kenara bıraktı. İşte en son uluslararası medya kuruluşunun muhabiri olan Türk gazetecinin, iki kadını figüran olarak kullandığını, yalan haber yaparak bütün dünyaya servis ettiğini gördük. Aslında bu kadınlar başı açık.

“ÜSTÜ ŞİŞHANE ALTI KAVAL”
İkisinin de başları örtük. Üstü şişhane altı kaval. Sırıtıyor. Ya göründüğün gibi ol. Bununla bizim insanımızı farklı gösterecek. Böyle bir gayretin içine giriyor. Ama devran değişti. O aleyhe bir kampanya yapacağını zannederken, suçüstü yakalanıyor. Gezi olayları esnasında, 17-25 aralık darbe girişimi sırasında, mesleki onurlarını nasıl çiğnediklerini gördük.

“AVRUPA’NIN DEMOKRATİK DEĞERLERİNİ BENİMSEMEK TEMEL HEDEFLERİMİZ ARASINDA”
Masanın altından zaman zaman zevkle, ikazla ayakların birbirine tokuşturulduğu dönem değil. Onlar geçti, köprünün altından sular aktı. Bu ülkede etnik köken din yaşam tarzı farklılıklarını tahrik ederek hiç kimsenin ameliyat yapmasına müsamaha göstermeyiz. İçerde bu milleti, dışarda bu devleti azarlar tavır takınmasına eyvallah etmeyiz. Her türlü eleştiriye tavsiyeye elbette açığız. Cumhuriyet tarihinde AB’ye tam üyelik konusunda en çok reformu yapan hükümet biziz. Avrupa’nın demokratik değerlerini benimsemek, 12 yıldır temel hedeflerimiz arasında. Biz bu hedeflere doğru kararlılıkla ilerleriz.

“GENEL BAŞKAN OLARAK 15 GÜN İÇİNDE 14 ÜLKE DOLAŞTIM”
Bazıları çıkıyor diyor ki AB noktasında ne oldu? İşler durdu. Bunu söyleyen köşe yazarlarına medya mensuplarına sesleniyorum. Biz iktidara geldiğimizde bir fasıl açılmış mıydı? Biz geldik, fellik fellik şu kişi o zaman başbakan dahi değildi. Genel başkan olarak 15 gün içinde 14 ülke dolaştım, ABD’ de dahil. Sayın Bush ile o zaman bunu konuştuk ve ben bir genel başkandım. Avrupa’da da o zaman 15 üye ülke vardı. Onlarında  13 tanesini yine dolaştım. Bütün bunları ziyaret ederek süratle AB müzakerelerine oturmak için adımlar attık. Hamdolsun hemen müzakerelerin başlatılmasına yönelik kararı çıkarttık. Şu anda 14 fasıl. Açıldı mı açılmadı. Niye? Fransa farklı bir tavır, Almanya farklı bir tavır ortaya koyuyor. Ve 15 üyeliyken yapılan uygulamalar farklıydı, ama bir anda 25 üyeye çıkarıldı. Uygulamalar değişti. Bakıyorsunuz AB’ye alınan üyeler, uygun oldukları gerekçesiyle değil birçoğu siyasi kararla alındı. Bu gerçekleri de gördük.

“YÜKSELEN IRKÇILIĞIN, ANTİSEMİTİZM’İN PANZEHİRİ TÜRKİYE’DİR”
Şu anda da yaklaşım hala aynı. Fakat bunlara rağmen biz sabırlıyız. Dersimizi de iyi çalışıyoruz. Bizim kurumsal yapımız AB’ye uygun olarak oluşturuluyor olgunlaştırılıyor. İşte bugün şu anda, Türkiye’nin AB’ye ihtiyacından çok Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı net biçimde ortaya çıkmıştır. Yükselen ırkçılığın, antisemitizm’in panzehiri Türkiye’dir. Son yıllarda bazı AB üyesi ülkelerde, Türkiye iç politika malzemesi yapılmak isteniyor.

“MANŞETLERLE GELEN BİR HÜKÜMET DEĞİLİZ, MANŞETLERLE DE GİTMEYİZ”
Bakın Mısır’daki darbeye. Avrupa darbe diyemedi. Suriye’de insanlık dramını gündemine dahi alamadı. Filistin’deki trajedi on yıllardır zaten görülmüyor. Bunun sürdürülemez olduğunu AB görmek durumundadır. Türkiye hükümetine yapılan ayrımcı tavır bize zarar vermez ama Avrupa değerlerini örseler. Biz manşetlerle gelen bir hükümet değiliz, manşetlerle de gitmeyiz.

İşte en son 30 Mart’ta manşetlerin milli iradenin yerine geçemeyeceğini herkes gördü. Türkiye hakkında değerlendirme yaparken manşetlere değil gerçek fotoğraflara bakıp değerlendirme yapmalarını, onların iyiliği adına temenni ediyorum.

“MB UYGULAMALARI KONUSUNDA KANAAT AÇIKLAMAK BİR BAŞBAKANIN EN TABİİ HAKKIDIR”
İşte geçen yıl Mayıs’ta MB rezervi 135 milyar dolardı, şimdi de 130 milyar doları yeniden yakaladı. Olay bu ve borsa ciddi manada düşmüştü, şimdi yine 78 bini falan yakaladı ve aştı. Bakın faiz düşmeye başladı. Ha bu konuda açık net söylüyorum. Almanya dönüşü söyledim. merkez bankası bağımsızdır ayrı bir konu. Ama uygulamaları konusunda kanaat açıklamak bir başbakanın en tabii hakkıdır. Türkiye’de enflasyon yükseldiği zaman vatandaş hesabını MB’ye sormaz. Faizden dolayı yatırımlar çöktüğü zaman hesabını MB’ye bankalara sormaz. Hesabını gelir bize sorar.

“SICAK PARAYLA BİR ÜLKENİN KALKINDIĞINA İNANAN BİR ÜLKE DEĞİLİZ”
Biz atmosferi balans etmekle görevliyiz. Onun için de bizim düşüncelerimiz çok açık nettir. Bu faiz oranı yüksektir. Bunun düşmesi lazım ki, reel yatırım artsın. Ben Lübnan’da söylemiştim. Yine söylüyorum. Bir defa biz sıcak parayla bir ülkenin kalkındığına inanan bir ülke değiliz. Kimse bizi bununla aldatmasın. Biz reel yatırım için gelene mukayese edilemeyecek derecede hoş bakar, ve adımlara desteği veririz. Bize gelecek fayda orada. Eğer siz yüksek faizle kredi vermeye kalkarsanız  benim ülkemdeki özellikle iç sermaye, yerli sermaye yatırım yapabilir mi? Yapamaz. Neyle yapacak? Eğer finansın maliyeti ucuzsa onun yatırım yapma şansı vardır.

Finans sektörü şöyle kar etmiş böyle kar etmiş. E tabi, öyle ballandıra ballandıra anlatılıyor ki, bazı vatandaşlarımız bankaların kapısına üşüşüyor ama birileri onlar kârda yarışıyorlar. Tamam da kardeşim, bir buçuk kazanacağına 750 kazan arkadaş. Buradaki yatırımcıya daha düşük ver. Ama dert daha fazla kazanmanın hırsı ülkeyi yüceltmenin hırsının çok ötesinde.

“FAİZ SEBEPTİR ENFLASYON NETİCEDİR”
Kendilerine şunu söylüyorum. ABD’de faiz oranı bir. Japonya’da eksi. Onlar bunu bu şekilde yapıyor da siz niye bunu düşüremiyorsunuz? Elli dereden elli yerden su getiriliyorlar. Onlar bu faizle kazanmıyor mu? Onlar kendi ülkelerini düşünüyor. Benim ifadelerim onları rahatsız edecek. Kendi öz sermayeleriyle değil ha, bütün mudinin imkanlarıyla. Tabi ki açarken bir sermaye koyacak, bu kadar da olsun. Ve Merkez Bankamızla kendilerine de söylüyorum. Siz bugüne kadar açıkladığınız enflasyonlarda hiçbir zaman tutturabildiniz mi? Hep revize ettiniz. Faizi de aynı şekilde. Ama artık yetti bunu söylemek zorundayız. Ve faiz sebeptir. Enflasyon neticedir. Bize değişik yerlerden değişik gerekçeler getiriyorlar. Bırakın o işi. Bir temel unsur söylüyorum. Biz yüzde 63 devletin borçlanma faiziyle aldık. Faiz inmeye başladı indi indi enflasyon da indi. Bu örnek ya, bundan daha güzel örnek olur mu?


Hürriyet Gazetesi
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87

MANSUR YAVAŞ'tan SERT TEPKİ
Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Çalışma ve...

Haberi Oku