Gündem:
GÜNEYDOĞU'DAN GÖZÜMÜZÜ AYIRMADAN ERMENİSTAN SINIRINA ODAKLANALIM
GÜNEYDOĞU'DAN GÖZÜMÜZÜ AYIRMADAN ERMENİSTAN SINIRINA ODAKLANALIM

İşte Müyesser Yıldız'ın odatv.com'da yayımlanan 'Mavi Marmara saldırısı sırasında TSK neden yoktu' başlıklı o yazısı;


Mavi Marmara saldırısı sırasında TSK neden yoktu


İsrail'le “barış” söylentileri AKP cenahında kelimenin tam anlamıyla şok etkisi yarattı. Sızdırma, nabız yoklama ve hazmettirme sürecindeler.

Yandaşlar, “İnanın İsrail Türkiye’ye hemen her konuda öylesine muhtaç bir halde ki” demeye başladı bile.


Gelişmeye “jeopolitik” kılıf giydirenler, daha gerçekçi duruyor. 


İsrail, doğalgazını Avrupa’ya satmak için Türkiye’ye ihtiyaç duyuyormuş da... Suriye’de devam eden savaş, İsrail’in güvenliğini tehdit etmeye başlamış da... ABD’nin İran açılımından rahatsız Tel Aviv, yeni ittifak arayışlarındaymış da...

Anlaşma maddelerini duymayanlar, “İsrail resmen teslim bayrağını çekmiş” deyip, düğün-bayram yapsa, yeridir. 


Bu “teslim” masalları içinde vurgulanan önemli ve bir o kadar acı husus şu:


“Türkiye-İsrail ilişkilerinin normalleşmesi, Doğu Akdeniz’de dengeleri de değiştirebilir. İlişkiler normalleştiğinde, Türkiye yalnızca doğalgaz kaynaklarını çeşitlendirmiş olmayacak, Kıbrıs’ta çözüm de yakınlaşmış olacak. Kıbrıs sorunun çözülmesi ise başta AB ile ilişkiler olmak üzere Türkiye’ye önemli getiriler sağlayabilir.”


Bu havucun özeti; İsrail'in gazı ile Rum kesiminin gazı birleştirilecek, boru hattıyla Kıbrıs üzerinden Türkiye'ye, Türkiye'den Avrupa'ya taşınacak. Bundan da herkes kazançlı çıkacak!..

Acaba? Dünya Kıbrıs'taki doğal kaynakları kimin kabul ediyor; Tabii ki, Rumların...

Sonuç; İsrail'in artçısı Kıbrıs'tır... Türkiye'ye düşen ise yine sadece en fazla “boru hattı” bekçiliği olacaktır...

Yandaşlara naçizane “gerekçe” önerim; “Erdoğan Davos'ta zaten Peres'e değil, moderatöre one minute demişti”yi hatırlatsalar, bunların hepsinden daha inandırıcı olmaz mı?


MAVİ MARMARA SALDIRISINDA TSK NİYE YOKTU


Türk-İsrail ilişkileri “Mavi Marmara” saldırısıyla koptu sanıyoruz. Acaba? Gerçekte Mavi Marmara olayı bir yandan Türk Devleti'nin bazı “kırmızı çizgileri” için bir son, öte yandan bugün büyük güçlerin hedefleri doğrultusunda sürüklendiğimiz/getirildiğimiz noktanın başlangıcı olmasın?!.

Mavi Marmara olayı öncesinde özellikle Doğu Akdeniz-Kıbrıs merkezli Türk-İsrail ilişkilerini anlatmadan önce yıllardır merak edilen bir konuya açıklık getireyim.

Emekli Tuğamiral Türker Ertürk de iki gün önce Odatv'de yayınlanan “Mavi Marmara'daki Amerikalı Kimdi?” başlıklı yazısında bunu, şöyle sordu: (TAMAMINI OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ)


“İsrail ‘Deniz Ablukası’ ilân etmişken ve bu ablukayı yarmak isteyeni vuracağını tüm dünyaya açıklamışken; siz nasıl Antalya'dan, içinde 3 Türk gemisinin ve yüzlerce Türk vatandaşının bulunduğu konvoya müsaade edersiniz veya onları korumasız olarak ölüme gönderirsiniz? Niçin Kızılay işin içinde değildi? Hayır, madem ablukayı delmek ve İsrail'e ders vermek istiyordunuz; o zaman Türk Deniz Kuvvetleri neredeydi? Niçin konvoyu savaş gemilerinin korumasında göndermediniz?”


O dönemi yaşayan pek çok isimle konuştum. İşte ulaştığım sonuç: 

“Mavi Marmara seferiyle ilgili TSK'ya hiçbir bilgi verilmedi, TSK'dan da hiçbir talep olmadı. Olayları  medyadan takip eden TSK, 'Ya bizden Bir şey istenirse' diye diken üstündeydi. Zira savaş gemilerinin Mavi Marmara'ya eskortluk yapması demek, iktidarın politikasına ortaklık olarak algılanacaktı. Daha önemlisi zaten uzun süredir devam eden bir gerginlik varken, İsrail'le savaşın eşiğine gelinecekti.”

GERGİNLİĞİN İLK ADI KIBRIS'TI


Peki neydi, “Zaten uzun süredir İsrail'le aramızda devam eden gerginlik?”


Birincisi şuydu:

İsrail Kıbrıs'ın güneyinde petrol arıyor, Türk Deniz Kuvvetleri de bunlara önemli müdahalelerde bulunuyordu. Düşünebiliyor musunuz, bugün Kıbrıs'ın kuzeyine bile gemi gönderemezken, o vakitler güneyde boy gösteriyorduk!..

TSK bu müdahalelerle yetinmedi; O vakte kadar sadece Gölcük ve Aksaz'da muharip güç konuşlandırılmışken, İsrail'in Kıbrıs ve bölgedeki faaliyetleri nedeniyle ilk kez İskenderun Körfezi'nde de özel bir muharip güç oluşturdu. Bu muharip güç, Kıbrıs için İncirlik ve Diyarbakır'daki uçaklarımızla koordineli çalışmaya başladı. Artık sadece denizde değil, havada da  sık sık İsrail'le karşılaşır olmuştuk.

Bitmedi; İsrail uçakları alçaktan uçmaya başladı. Hava Kuvvetleri bunları tespitte zorlanınca hem Güney Kıbrıs, hem İskenderun üzerinden radarlar devreye sokuldu. Hava Kuvvetleriyle entegre çalışan radarlar sayesinde, İsrail uçaklarının Girit'e gidiyormuş gibi yapıp, sonra Kıbrıs'ın kuzeyinden alçaktan geldikleri ve sınırlarımızın dibinde uçtukları gözlendi. Gerekli uyarılar yapıldı. Tabii İsrail bu kontrol ve mekanizmadan öylesine rahatsız oldu ki, Türkiye'ye çok kızdı, hatta nota verdi. 

O vakitlerin ikinci gerginlik konusu; İsrail'in, İran'ın nükleer tesislerini vurması gündemdeydi. TSK  her ihtimale karşı planlarını hazırladı. Ya İskenderun, ya Irak, ya da Basra Körfezi üzerinden geçiş yapabilirdi. TSK'yı tedirgin eden, elbette İskenderun üzerinden bir hareket yapılmasıydı. Nitekim  Hatay'ın Hassa ilçesi ve Gaziantep'in Oğuzeli ilçesi yakınlarında boş yakıt tankları bulundu. Hem Suriye, hem Türkiye'nin hava sahasını ihlal edip, bunları bırakan İsrail'di. TSK'ya göre, İsrail'in bu faaliyetlerinin öncelikli hedefi,“Türkiye'nin zaafiyet noktalarını” tespit etmekti. 


Mavi Marmara olayı işte bu gerginliklerden sonra yaşandı. Gel de buna “tesadüf” de ve dahi TSK'ya özellikle de Deniz Kuvvetlerine indirilen “balyoz”a şaş!..


Bugün hangi noktadayız; İsrail, Rum kesimiyle her türlü anlaşmayı imzalayıp, arama faaliyetlerini sürdürüyor, tatkibatlar yapıyor. Biz ise Doğu Akdeniz'e taka bile gönderemez, sınırlarımızda uçamaz, bu anlaşmalara ses çıkaramaz olduk... Dahası İsrail-Kıbrıs “gazı”için sevindirik haldeyiz ve bu amaçla “Kıbrıs sorununun çözümünün gereklililiğini” de (Dayatılan çözüm malûm) “gayet iyi” anlamış durumdayız!..


ABD BAŞKAN YARDIMCISI MÜNECCİM Mİ


Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan geçenlerde şöyle konuştu:

“Hiçbir küresel, egemen, emperyalist gücün önünde eğilmedik, millet olarak da devlet olarak da... Onun için işte 'one minute' dedik.”


Erdoğan da dün, “Artık eskisi gibi manüpilasyona açık, zayıf bir ülke değiliz. Açık ve net konuşuyorum. Türkiye terör üzerinden terbiye edilemeyecek kadar güçlü ve büyük bir ülkedir” dedi.


Suruç katliamından sonra ABD'nin İncirlik ve Diyarbakır'a yerleşmesi,

Ankara Gar'ı katliamından sonra bilumum koalisyon ortaklarının ülkemize ve bölgeye akını,

Rus uçağını düşürmemizden sonra NATO'nun gelişi ve İsrail'le “barış”; Hepsi mutlaka tesadüftür!..


İyi de ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın 1 yıl önceki sözlerini nereye koyacağız?

Temmuz 2014'te daha Kıbrıs'ta “çözüm” için masaya oturulmamışken, Suriye-IŞİD bu hale gelmemişken ve Türkiye Rusya'yla balayı yaşarken; ABD Rum Ortodoks Başpiskoposluğu Ruhban Meclisi'nde kelimesi kelimesine şunları söylemedi mi? 


“Saptanan doğal gaz yataklarıyla küçük Kıbrıs, büyüklüğüyle orantılı olmayan bir rol üstlendi...  Türk hükümeti adadaki fiili durumun, ekonomik, askeri veya siyasi açıdan çıkarına olmadığını –soylu amaçlarla değil ama pratik nedenlerle- anlamaya başladı... Türkiye, komşularının tehdidi altında olduğu için çözüm istiyor... Fiili durum Türkiye, Kıbrıslı Türkler, bölge için verimli değildir. Ulaştığımız nokta budur... Bölgede olgular değişiyor. Türkiye daha çok yapıcı rol oynamalıdır, bu çıkarınadır. Güvenliği tehdit altındadır. Ruslardan dolayı Karadeniz’de, Suriye’nin çöküşünden dolayı Güney’de ve IŞİD’ten dolayı Doğu'da...” 


Ekim 2014'te Harvard Üniversitesi'nde yaptığı konuşmada, “Komşularının tehdidi altında olan Türkiye’nin, fiili durumun ekonomik, askeri veya siyasi açıdan çıkarına olmadığını anlamaya başladığı kesindir... Erdoğan, özellikle başta doğalgaz olmak üzere, sadece Türkiye’yi değil, Yunanistan’ı da Rusya’nın enerjiyi bir silah gibi kullanmasından kurtarabilecek, Doğu Akdeniz’de ciddi boyuttaki doğal kaynakların avantajından yararlanmanın Türkiye için müthiş bir menfaat olduğunu anlamaya başladı” demedi mi?


Yine geçen yıl bu zamanlar İstanbul'a gelip, Erdoğan'la 4 saat görüştükten sonra Kıbrıs’ı konuştuklarını açıklamadı mı? Ve dahi İstanbul'daki enerji konferansında, hem enerji güvenliği için, hem de Rusya’nın enerjiyi bir silah gibi kullanmasına karşı Doğu Akdeniz ittifakının önemine dikkat çekip, “İsrail, Türkiye, Mısır, Yunanistan, Kıbrıs ve Lübnan’ın birlikteliğini” vurgulamadı mı? 


Tabii ki, Biden bir “müneccim” değil. Sadece hazırladıkları “paket program” tıkır tıkır uygulanıyor. 

“Barzanistan”, Suriye, Kıbrıs, İsrail işi hemen hemen “tamam” olduğuna göre, Güneydoğu'dan gözümüzü ayırmadan Ermenistan sınırına odaklanalım derim.


Müyesser Yıldız

Odatv.com



Haber Habere
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87

MANSUR YAVAŞ'tan SERT TEPKİ
Ankara Büyükşehir Belediye (ABB) Başkanı Mansur Yavaş, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Çalışma ve...

Haberi Oku