Gündem:
O BAYRAĞI ORADAN SEN İNDİRDİN SEN!
O BAYRAĞI ORADAN SEN İNDİRDİN SEN!

Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, 2. Hava Kuvvet Komutanlığı'nda Türk Bayrağı'nın bir gösterici tarafından indirilmesini sert sözlerle eleştirdi. Kılıçdaroğlu "Bir askeri birlik düşünün. Tel örgüler var. Atlıyorsun gidiyorsun. Bayrak direğine çıkıyorsun. Bayrağı indiriyorsun, alıyorsun tekrar dışarı geliyorsun. Başbakan ses çıkarmıyor, cumhurbaşkanı ses çıkarmıyor. Vay efendim bayrak nasıl inermiş. Yahu sen kimsin? Sana millet yetki verdi. Bayrak bir ülkenin onurudur arkadaşlar, bir ülkenin namusudur. Bayrak inecek, bunların hepsi seyredecek. Şimdi bugün grup toplantısında celallenmiş. Bayrak nasıl inermiş, asker hesabını verecekmiş. O bayrağı oradan sen indirdin sen. Sen indirdin derken bunu ben söylemiyorum. Bunu Bülent Arınç söylüyor" dedi.

CHP Lideri'nin konuşmasından satırbaşları: 

Bize oy versin vermesin bütün Yalova’ya selamlarımı sunuyorum. Yalovalılar da ben de yakından izleyeceğim, çünkü ben ona güveniyorum. O halkın adamı, halkına hesabını verecek. Sosyal demokrat belediyeciliği oraya getirecek. Sakarya Geyve’de ciddi bir taşkın oldu. Karaçay deresi, DSİ’nin ön görüsüzlüğü yüzünden kanalı dar tutarak taşmasına neden oldu. Milletvekilimiz süratle bölgeye gitti. Acılarını paylaştı, sorunlarını yakından takip edeceğiz. Tüm Geyvelilerin bunu bilmesini istiyoruz. Acıları atlatırız, acılarınızı paylaşıyoruz. Umarım kaybolan yurttaşımız derhal bulunur. Vefat ettiyse Allah’tan rahmet diliyorum.

"52 CUMA GEÇTİ"

Yarın 11 Haziran, bir şeyin yıl dönümü. Bir yalanın yıl dönümü. 11 Haziran’da Başbakanlık koltuğunda oturan zat şöyle bir konuşma yapıyordu TBMM’de. “Dolmabahçe Camii’nde içki içildi bunun görüntülerini Cuma günü göstereceğiz” Kaç Cuma geçti? 52 hafta geçti. Başbakanlık koltuğunda oturan zat yalan söyledi mi? Yalan söyleyenden başbakan olur mu? Vallahi de billahi de olmaz. Bu yalanı niye söylüyor? İç çatışma çıksın diye. Ama bu ülkenin irfanı var. Bizim insanımızın bir sağduyusu var. Yalanı hemen anlıyor, zaten hemen anladı. O kışkırttı. Ama o bir yalanı söyledi. Aradan 52 Cuma geçti, henüz daha ortada bir şey yok.Peki bunu söylerken yalan olduğu ortaya çıktıktan sonra yüzü kızardı mı? Kızarması için yüzü olması lazım.

12 yıldır iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisi de iki sorunu hiç çözmedi. İşsizlik var mı, var. Gencecik çocuklar iş bekliyorlar var. Atama bekleyen öğretmenler var. Bu sorunu görmediler. Geçiyorum bir diğer konuya. Doğu, Güneydoğu’daki terör. Kürt sorununun çözümü konusunda zaman zaman "CHP ne yapıyor?" diye soruyorlar. Şunu söylemek isterim, bu konuda en tutarlı, en sağlıklı çözümleri üreten parti biziz. Bunu çok rahat söylüyorum. 89 raporundan bugüne kadar bu sorunu çözmek için tutarlı politikaları oluşturan parti biziz.

"AKP'NİN KAPISINI ÇALDIM"

Biz kimsenin burnu kanamasın istiyoruz. Herkes işinde gücünde olsun istiyoruz. Ama bu olmadı. Zaman zaman çatışmalar olduğunda yurttaşlara giderdik, şehit cenazelerine giderdik. Onlar şunu söylerdi, hiç unutmuyorum. Ne olur bu terörü durdurun. Yeni şehitler gelmesin, analar ağlamasın. Gittiğimiz her yerde bu söyledi. E biz de insanız, siyasetçiyiz. Sorunları çözmek istiyoruz. İktidar çözmüyor, çözüme yanaşmıyor. Ne yaptığını kimse bilmiyor. Ama biz aydınlıktan yanayız. Oturduk nasıl bir çözüm üretilir? Siyaset kurumu sorumluluk almak zorunda. Çözümün yolu neydi? Büyük bir toplumsal uzlaşmayı sağlamaktı. Bunu sağlarsak önemli mesafeler alabilirdik. Salt güvenlik politikalarıyla bu sorunun çözülmeyeceğini 30 yıllık tecrübe bunu gösterdi. "Gelin beraber kafa yoralım, akıl akıldan üstündür" dedik. Oturalım konuşalım. Bu çerçevede bir metin hazırladım ve o metni 6 Haziran 2012’de AKP’nin kapısını çaldım. Dedim ki "Bu sorunu çözmemiz lazım. Bir uzlaşma komisyonu kuralım parlamentoda."

"O TARİHLİ GAZETELERE BAKIN"

Biz bu niyetlerle yola çıktık. Yola çıktığımda o günün gazetelerine arkadaşlarımın bakmasını isterim. Dediler ki "CHP çok büyük bir risk yüklendi." Evet, çünkü biz insanımızın burnu kanamasın istiyorduk. Çünkü biz bu sorunu çözerken Türkiye’nin gündeminden çıkartmış olacaktık. Ben o tarihli gazetelere bakın. "Her türlü bedeli ödemeye hazırım" demişim, "Siyasette kan davası olmaz" demişim. "Bunun için mücadele edelim" diye ifade etmişim. Gelin konuşalım, güzel. O zaman nerede konuşalım? Adresi de göstermişiz TBMM’de konuşalım. Bir uzlaşma komisyonu kuralım. Eşit sayıda insanlar katılsın buraya. Onun dışında olayın derinliğine ve olayın önemine özgü olarak parlamento dışında da bir akil adamlar heyeti oluşturalım. Yine her parti eşit sayıda aday belirlesin oraya. 

Ben bunları söyledim, ama bu gerçekleşmedi. Bunun üzerine 5 Ocak 2013’te, Parti Meclisi toplantısı yaptık. O bölümü dikkatinize sunuyorum. “Barışı sağlamak sadece emek işi değil akıl işidir. Kişisel çıkarları gözardı etme işidir. Sayın başbakana önerim bu kez açık ve dürüst politika üretmesidir. Türkiye yeni hayal kırıklıklarını hak etmiyor. Halkımız büyük bir sağduyu ve barış umuduyla bekliyor. CHP barış için atılan adımların arkasında duracaktır. Bu ülkede kan dökülmesini istemiyoruz. Hiçbir yurttaşımızın açının teline zarar gelsin istemiyoruz. Biz geçmişteki bütün hatalarına karşı olarak Adalet ve Kalkınma Partisi’ne yeni bir kredi açıyoruz.”

Dört madde belirlemişiz.

1 - Samimi ve dürüst olacağız.
2 - Gizli ve kişisel bir ajandan olmayacak
3 - Millete izah edemeyeceğin angajmanlara girmeyeceksin
4- Ana muhalefet partisine veya millete bilgi vereceksin.

Bundan sonra kişinin yaptığı konuşma: “Sen nereye kredi vereceksin? Sen krediye muhtaçsın. Hangi krediye muhtaçsın? Meclis’te çok krediler verildi. Ama yenilen pehlivan güreşe doymazmış. Bunlar buna doğmuyorlar.” Biz katkıda bulunmak istedik. Ama o bunları reddetti. Bizim samimiyetimizde hiçbir yurttaşımın şüphe etmesini istemem.

"BU ÜLKENİN BAŞBAKANI AĞLIYOR"

Masanın bir ucunda Abdullah Öcalan, öbür ucunda kim oturuyor? Recep Tayyip Erdoğan. Ne konuştuklarını kimse bilmiyor. Samimi ve dürüst değiller. Dedik ki "Millete hesabını veremeyeceğin angajmanlara girme." Girmiş olacak ki milletten de gizliyor. Millete bilgi ver dedik, ama bilgi de vermiyor. Barış ve güven ikiz kardeş gibidir. Eğer bir ülkede barışı sağlamak istiyorsanız güveni de sağlayacaksınız. Bu samimiyet demektir. Eğer siz barıştan uzaklaşmışsanız, güvenden uzaklaşmışsanız olmaz. Süreç diyorlar, süreç iyi gidiyor diyorlardı. Bu süreç iyi gidiyorsa bu insanlar niye dağa gidiyorlar? Şimdi analar Diyarbakır’da feryat ediyorlar. Peki bu ülkenin başbakanı ne yapıyor? Ağlıyor, ey BDP’liler gidin dağdan alın gelin. Demirtaş’ta cevap verdi. Çocukları ben getireceksem in başbakanlıktan. Başbakanlık makamı şikâyet makamı değildir.

"O BAYRAĞI SEN İNDİRDİN SEN"

Bunların sonucu yine kaosa geldi. Bir askeri birlik düşünün. Tel örgüler var. Atlıyorsun gidiyorsun. Bayrak direğine çıkıyorsun. Bayrağı indiriyorsun, alıyorsun tekrar dışarı geliyorsun. Başbakan ses çıkarmıyor, cumhurbaşkanı ses çıkarmıyor. Vay efendim bayrak nasıl inermiş. Yahu sen kimsin? Sana millet yetki verdi. Bayrak bir ülkenin onurudur arkadaşlar, bir ülkenin namusudur. Bayrak inecek, bunların hepsi seyredecek. Şimdi bugün grup toplantısında celallenmiş. Bayrak nasıl inermiş, asker hesabını verecekmiş. O bayrağı oradan sen indirdin sen. Sen indirdin derken bunu ben söylemiyorum. Bunu Bülent Arınç söylüyor. Arınç ayın 9’unda Meclis’te toplantıya katılıyor. Yaptığı konuşmayı okuyorum.

"NASIL SESSİZ KALABİLİRİZ"

“Genelkurmay başkanımızın açıklaması fevkalade dikkatle okunmalıdır. Sabırla olayları takip ediyoruz. Yoksa bayrak direğine çıkmaya çalışıp da o bayrağı oradan yere indirmeye cüret eden insana herhalde insana o anda verilebilirdi eğer sabır olmasaydı”
Şunu söylüyor. “Eğer hükümetin iradesine bağlılık olmasaydı.” Bayrak oradan inecek, asker ses çıkarmayacak. Bülent Arınç ben söylesem kıyameti koparacak. Bülent Arınç söylüyor, "Siyasi iradedir" diyor. Talimatı verdik, o bayrak indi, asker seyretti, çünkü biz söyledik. Yahu bir bayrağın indirilmesine biz nasıl sessiz kalabiliriz? O bayrağı dalgalandırmak için yüz binlerce şehit verdik. Bayrak geçerken hepimiz ayağa kalkarız. Bayrak bizim kutsalımızdır. Her ülkenin bayrağı değerlidir. Gazi Mustafa Kemal İzmir’e gittiğinde Yunan bayrağını seriyorlar ayağının altına. "Bu Yunanistan’ın onurudur" kaldırın diyor.

"MİLLİYETÇİLİK BAYRAK SEVGİSİDİR"

Ne olursa olsun. Bütün yurttaşlarıma sesleniyorum. Bu değil miydi daha düne kadar "Her türlü milliyetçiliği ayaklarımın altına aldım" diyen. Milliyetçilik bayrak sevgisidir, vatan sevgisidir. Sağa sola kıvırmasın. Sadece olay bununla sınırlı değil. Esendere Sınır Karakolu’nda da bayrak indirildi. Bunu açıkladım, çünkü elimde tutanak vardı, bayrak indirilmişti, pek çok yere de haber verilmişti. 7-8 memur tutanağa bağlamıştı. Açıkladıktan sonra o memurları Ankara’ya getirdiler. Eski tarihli tutanak tutturup, aşırı rüzgârdan bayrak düşmüş. Bunların bayrağa falan saygısı yok. Bayrağa saygısı olan adam zaten böyle konuşmaz.

"TEK FARKI APOLETLERİNİN OLMAMASI"

Recep Tayyip Erdoğan’ın Kenan Evren’den tek bir farkı var, onun apoletleri yok. Yoksa ikisi de darbeci. Bunu anlatmak için 17 maddelik özgürlük ve demokrasi bildirgesi yayınladık. Dedik ki bu ülkede terörü bitirmenin yolu tam demokrasi ve özgürlükten geçiyor. Birey hak ve özgürlüklerinin genişletilmesinden geçiyor. Yüzde yüz terör biter mi? Onu bilmem. Ama en azından marjinalleşir. Bunun hiçbirisi gerçekleşmedi, biri hariç. Yüzde 10 seçim barajı. Seçim barajının olduğu bir ülkede barışı ve hukuku savunamazsınız. Kim getirdi? Darbeci getirdi. Kim savunuyor? Sivil darbeci savunuyor. Vatandaşın önüne listeyi koyuyoruz, diyoruz ki bunlara oy ver. Oy vermezse yine ceza yazıyoruz. Millet sanıyor ki kendi milletvekilini kendileri seçmiş. Yasama organında görev yapan milletvekili liderin iki dudağına bakar. Acaba listelerde yer alacak mıyım? Almayacak mıyım kaygısı yaşar.

Peki illa kalsın diyen kim? Sivil darbeci. Düşünceyi açıklama özgürlüğü. İnsan düşüncelerinden ötürü hapse atılır mı? Gazeteciler avukatlar, akademisyenler, askerler öğrenciler. Sadece düşüncelerinden ötürü hapislere atıldı. Biz buna demokrasi diyoruz. Demokrasi sadece doğuda batıda değil bütün Türkiye’de olmak zorunda. Toplantı gösteri hakkı anayasada var. Adam meydanları kapatıyor ya. Meydanları kapatıyor, polis dolduruyor. Emin olun Kenan Evren’in aklına gelmezdi, ama bu yapıyor. Tam bir darbeci. Çünkü bir paranoya var. Kardeşim seni sandıkta indireceğiz söz, seni sandıkta indireceğiz.

Ucu kendisine dokununca aklına hukuk geliyor. Daha düne kadar ben o davaların savcısıyım diyordu. Sonra önce kendi danışmanı kumpas var dedi, haksızlık var dedi. Arkadaşlarımız çalışıyorlar dedi, düzelteceğiz dedi. 17 Aralık bitti, seçimler bitti. Bizim diktatör bozuntusu bunların tamamını unuttu, hiçbir şey yok. Peki kardeşim bu balyozda haksızlık yapıldığını sen söylüyorsun. E peki biz kanun teklifi verdik. Türkiye barolar birliği başkanı ziyaret etti, evet dedin. Niye unutuyorsun? Çünkü rahatladı. Bu haksızlığın giderilmesini savunan kim? Yine biziz. Yasa teklifini veren kim? Yine biziz. Çünkü biz zalimden değil mazlumdan yanayız.

"BÖYLE BİR TEKNOLOJİ DÜNYADA YOK"

TÜBİTAK’a hayvanat bahçesinden bir müdür atandı. Ülkenin en saygın kurumlarından birisi ve onların öncülüğünde bir rapor hazırlandı. 17 Aralık’tan sonra Erdoğan’ın konuşmaları hece hece montajlanmış. Böyle bir teknoloji dünyada yok. Ama kim bulduysa güzel bulmuş yani. Kendisini aklamaya çalışıyor. Montajdır diyor düzmecedir diyor. Ne derse desin. Çünkü ben her türlü eleştiriyi yapabilirsiniz. Ama kimse sen kul hakkı yedin diyemez. Neden doğru bu biliyor musunuz? Şimdi size yapılan konuşmaları dakikası saniyesi itibariyle vereceğim.

17 Aralık Saat 08:01:04 nereden arıyorlar? Ankara Subayevleri'nden. Hangi telefonla? 0530..... Telefonu açan Recep Tayyip Erdoğan. Kiminle konuşuyor? İstanbul’dan Bilal Erdoğan’la. 0533... Görüşme süresi 14 saniye. “oğlum evde misin? Evdeyim babacağım.

08:02:56. Ankara subayevlerinden Erdoğan arıyor. Telefonu değiştirmiş 0536...... Arayan Erdoğan. Görüştüğü kişi Bilal Erdoğan, o da telefonu değiştirmiş. 0530… Ne diyor biliyor musunuz? “Operasyon yaptılar bakanların çocukların evinde” Bilal oğlan da bir daha söyler misin diyorlar. 240 saniye konuşuyorlar. 

Sonra 08:12. Yani 10 dakika sonra. Arayan Üsküdar Bulgurlu’dan arıyorlar. 0530... Arayan Bilal Erdoğan. Kimi arıyor, Recep Tayyip Erdoğan’ı. Görüşme süresi 73 saniye. O arada “Sümeyye’yi sana gönderiyorum” diyor. Sümeyye 9 uçağına yetişmek zorunda. Yetişiyor ve arabayla Esenboğa’ya gidiyor.

08:58:21. Ankara’da Sümeyye Erdoğan korumasını arıyor. 0505… Koruma polisini arıyor. “Sümeyye nasıl gitti.” Olaylara ne kadar vakıf olduğumuzu sağlamak…

TK 2123 seferiyle İstanbul’a gidiyor, koltuk numarası 01F, korumasının 01D. Erdoğan arıyor Sümeyye’yi. 10:31’de arıyor. Sümeyye o sırada, İstanbul Bağcılar’da İSTOÇ OtoCenter bölgesinde. 
Arkasından 0530...’dan Sümeyye bu kez Bilal Erdoğan’ı arıyor. Bilal Erdoğan’ın konuştuğu yer İstanbul Kısıklı.

11:17:43. Arama saati. Erdoğan açıyor Bilal’e soruyor “Sümeyye geldi mi” diyor. Ve parayı tamamen sıfırlayın talimatı verdiği telefon bu. 

11:44: 26 ve akşam 23:15:58’de bir daha arıyor Erdoğan.

"MİLLETİN VİCDANINI DEĞİŞTİREMEZLER"

En son görüşmede Bilal Erdoğan diyor ki “tamamını sıfırlayamadık babacağım. 30 milyon avro kaldı" diyor. "Kalan parayla da Şehrizar’dan villalar alacağız” diyor. Şu TÜBİTAK’ta bunun altına imza atan adamlarda acaba vicdan var mı, iman var mı, Müslümanlık var mı, kul hakkına saygı var mı?  Türkiye’nin en saygın kuruluşlarından birisine hayvanat bahçesinden müdür getirirseniz size böyle rapor getirir. Ben bu ayrıntıları biliyordum, paylaşma fırsatı bulamamıştım. Ses mühendisi olan birinin verdiği raporlar ne zamandan beri delil oluyor. Bir dakika diyecek, kimsin sen. Hakimi de değiştirebilirler. Ama bu milletin vicdanını değiştiremezler. Eğer bunlar sahteyse telaşa kapılmış. Savcı yazı yazıyor, HTS kayıtlarını 15 Aralık’tan sonraki bölümlerini silin diyor. Niye siliyorsun? Madem sahte niye siliyorsun? Onların tamamı doğru. Bu kürsüde konuşmuştuk, Ağrı dağı ne kadar gerçekte bu tapeler de doğru.  Gitti Şehrizar konutlarından 6 tane villa aldırdı. Biz senin bütün üçkağıt numaralarını biliyoruz. Bu millete ahlaksızlığı öğretmeye çalışıyorsun.

Sonra ne oldu? Havuz medyasına servis edildi. Havuz medyası ne yaparsa yapsın. Adı havuz medyası olduktan sonra onların hiçbir önemi yoktur. Onların doğru yazma, haber verme özellikleri yoktur. Onlar kendilerini Recep Tayyip Erdoğan’a adamış kişilerdi. Bunlardan birisi “Alo Süleyman iki milyon gönder de işçilerin paralarını ödeyeceğim” Süleyman dediği de evinde ayakkabı kutularından milyon dolar çıkan, bankanın genel müdürü. Sonra ne oldu bu genel müdür? Ziraat Bankası’na yönetim kurulu üyesi olarak atandı. Bence Recep Tayyip Erdoğan’a çok iyi danışman olur. Devlet nasıl soyulur, bunların hepsini birbirlerine anlatsınlar. Daha garibi olan şu, bir gazeteciyle yapılan bir görüşme vardı. Bakara-makara vesaire diye. Gazeteci arkadaş çıktı özür diledi. Şimdi o konuşmanın da montaj olduğunu iddia ediyorlar. Adam ben konuştum diyor, "Hayır montaj" diyorlar. 


Hürriyet Gazetesi
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87

YSK'dan 'İFTAR' KARARI
Bahçe İlçe Seçim Kurulunun "iftar saatinde kısa bir mola verilip verilmeyeceğini" sorduğu YSK,...

Haberi Oku