ÜLKEYİ UÇURUMA SÜRENLERDEN KURTULMANIN YOLU BUDUR

ÜLKEYİ UÇURUMA SÜRENLERDEN KURTULMANIN YOLU BUDUR

Geçenlerde bir yazı yazdım...

“Apo, derhal serbest bırakılmalı” başlığını attım... Bu yazıda, “gerçek çözüm” için olmazsa olmaz 3 öneriden söz ediyordum. (İLGİLİ YAZIYI OKUMAK İÇİN LÜTFEN TIKLAYIN)

Yazının kaleme alındığı tarihte henüz “Türk ordusu niçin Kobani’ye yardım etmiyor” diye ülke savaş alanına çevrilmemiş , 40 kişi birilerinin hırsı yüzünden yaşamını yitirmemiş, Öcalan’ı bir kez daha “yıkama-yağlama” operasyonu doğal olarak başlamamış, Türkiye henüz sınırının dibindeki kirli oyunlara dahil olmamış, ABD’nin talimatıyla “Kürt Koridoru” açılmaya başlanmamış, tonlarca silah PYD-PKK’ya hediye edilmemiş, Apo’ya İmralı’da sekretarya oluşturulacağı resmen doğrulanmamış, buna karşılık terör suçlusunun, “sekretarya güzel de, Kandil’den de bir temsilci olsun” talimatı henüz medyaya yansımamıştı!..

- O yazımın ardından geçen kısacık sürede hepsi oldu, hem de fazlasıyla!..

* * *

Dilimizde, olacakları anlatan müthiş özdeyişlerden birini hatırlatayım önce:

- Perşembe’nin gelişi, Çarşamba’dan bellidir!..

Tüm yaşananlar, önceden belliydi... Türkiye’nin kirli ve bol kanlı bir oyunda “piyon” rolüyle sahaya sürüleceği aşikardı... Aslında plan çok daha önceden, 1990’ların ikinci yarısından beri sahneye konmaya başlanmış, Türkiye’de iktidar bu yüzden el değiştirmişti... Uluslararası spekülatör George Soros bu amaçla Ülkemize gelip, “Türkiye’nin en değerli ihraç malı Mehmetçik’tir” demişti!..

2000’li yıllar ise planın fiilen, zor yoluyla, milyonlarca insanın kanına girilerek, “demokrasi, özgürlük, bağımsızlık” sözcükleriyle sahneye konulduğu süreçti. Irak bu nedenle üçe bölündü. Libya bu yüzden ortaçağa savruldu. Suriye bu amaçla parçalanma sürecine sokuldu.

Yıllar yılları kovaladı; efendilerin yazdığı senaryoda neredeyse sona gelindi... Burnumuzun dibinde yaşanan felakette Türkiye’nin başındakilerin en ufak bir söz hakkının olmadığı da mıh gibi ortaya çıktı!.. Bu ülkenin başbakan yetkilerini de üzerinde toplayan Cumhurbaşkanı’nın, efendiden gelen bir telefonla, bir saat içinde nasıl 180 derece dönüş yaptığı (yaptırıldığı!) adeta ilan edildi... Aynı muhteremin Letonya’da itiraf ettiği üzere; Amerikan silahlarının PYD kılıklı PKK’ya, Türkiye’ye rağmen nasıl havadan indirildiği de ortaya çıktı. Ama siz yine de bizim yetkililerin olan bitenden haberinin olmadığını sanmayın. Bunun adı uluslararası literatürde bellidir:

- Efendi ile Bileği öpen “Stratejik Ortak!!!”

* * *

Türkiye, hem içerde, hem dışarda diz çöktürülmüştür!..

Ben o yazıyı ortada “tabak” gibi duran olacakları gördüğüm için yazmıştım zaten... Apo derhal serbest bırakılsın derken, şunları da söylüyordum:

- Apo, İmralı’da dışarda olacağından çok daha özgürdür!. Tanrı katına yükseltilen bu adam dışarıya çıkıp fanilerin arasına karışmalı ve neye kadir olduğu bizzat Kürtler tarafından görülmeli, tartılmalıdır... Bu adamın ve kuyrukçularının gerçek potansiyeli net biçimde ortaya çıkmalıdır...

Şimdi bakalım; Apo’ya İmralı’da, 5 kişilik bir sekretarya kuruldu mu? Kuruldu.. Apo efendi “yetmez, Kandil’den de bir temsilci olsun” dedi mi? Dedi... İktidara yapışmış kalemler, bilim adamı, diplomat kılıklı kimi muhteremler, bu adamın ne denli önemli olduğunu, hem de kendiyle birlikte Türkiye’yi de düşündüğünü hiç sıkılmadan yazmaya, anlatmaya başladılar mı? Başladılar... Kimi kalemler, “Öcalan’ı karşınızda görürseniz şaşırmayın” başlıklı yazılar çiziktirmeye başladılar mı? Evet başladılar!..

Bir çağrı ile ülkenin dört bir yanı kana, ateşe boğuldu mu? Boğuldu... Adeta bir iç savaş bilançosu gibi 40 insan hayatını kaybetti mi? Kaybetti... Bu olanları fırsat bilen ama nasıl bir “gayya kuyusuna” yuvarlandığının ayırdına varamayan parti hükümeti, “iç güvenlik” adına koyu bir faşizmi dayatan yasaları burnumuza uzattı mı? Uzattı... Jandarmayı da emniyet teşkilatına katarak, “Polis Devleti” yaratmanın önünü açtı mı? Açtı...

Yani, kısacası Türkiye, elbirliğiyle yarını bile belli olmayan Ortadoğu devletlerinden biri haline geldi, getirildi!.. Ülkenin bölüneceği ile ilgili algı öylesine başarılı biçimde yaratıldı ki; şimdi “Sevr” sözcüğü hiç çekinilmeden kullanılabiliyor ne yazık ki!.. Irak ve Suriye’de Kürdistan’ın kurulduğu, sırada Türkiye’nin olduğu, sıradan bir olay gibi anlatılıyor, anlatılabiliyor... Hala birileri çıkıp, “ülkede kaç Kürt, kaç Alevi var?. Sünni Türk nüfusu nedir?” diye sorabiliyor...

İşte ben bunun için mutlaka nüfus sayımı yapılmasını, Kürt nüfusun ortaya çıkarılmasını, ardından da Kürt olduğunu beyan edenler arasında tek soruluk bir referandum yapılmasını önermiştim. Soru gayet basitti:

- Türkiye’den ayrılmak istiyor musun?. 

Türkiye’nin “çözümü” de, bu kan ve pislikten “çıkışı” da buna bağlı demiştim... Hala aynı şeyi savunuyorum: ülkenin, kendilerine “Tanrı” süsü verenlerden, efendilerden ve faşizmden medet umanlardan, ülkeyi uçuruma sürenlerden kurtulmasının biricik yolu budur...

- Atilla İlhan’ın usanmadan işaret ettiği “vatan hainlerinden” kurtulmanın da...


https://twitter.com/umit_zileli