KURTULUŞ İÇİN GÜÇBİRLİĞİ ZAMANI...

KURTULUŞ İÇİN GÜÇBİRLİĞİ ZAMANI...

AKP’yi var eden gafletin, sol cenahtaki bölünme anlayışından kaynaklandığını sakın unutmayınız...

Çünkü herkes biliyor ki, 1994 yerel seçimlerinde CHP, SHP ve DSP ayrı adaylarla seçime girmeseydi, Refah Partisi İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni (İBB) kesinlikle alamayacaktı...

Seçim sonuçlarındaki vahamet de zaten bunu kanıtlıyor; 1994 yerel seçimlerinde SHP adayı Zülfi Livaneli yüzde 20.30 ile 784 bin oy, DSP adayı Necdet Özkan yüzde 12.38’le 478 bin oy ve CHP adayı Ertuğrul Günay ise yüzde 1.40 ile 54 bin oy alabildi...

Peki; solun, toplam yüzde 33’e ulaşan oy oranına karşın dönemin Refah Partisi adayı Tayyip Erdoğan yüzde kaç oyla seçim kazandı?.. Ne yazık ki “yüzde 25.19”, yani 973 bin oyla!!!

Sol, bu bölünme hezimetinden 1999 seçimlerine gidilirken de ders çıkartmadı!.. DSP adayı Zekeriya Temizel yüzde 20,21 ve CHP adayı Adnan Polat 13.91 (toplam yüzde 34) oy almışken Fazilet Partisi adayı Ali Müfit Gürtuna yüzde 27.52 ile seçimi kazandı...

Evet, 1994’te sol bölünmeseydi, koca İstanbul Tayyip Erdoğan gibi bir isme teslim olmayacak, belediyeyi cumhuriyetçi bir isim yönetecek ve bugünlerdeki karanlık da oluşmayacaktı...

Dönemin sol siyasi liderlerinin 1994 gafleti ve inadı olmasaydı Refah Partisi, İBB’nin sırtında büyüyemeyecek, Erdoğan da siyasette parlamayacaktı...

CHP, SHP, DSP boş bir inat uğruna kavga etmeseydi, Erdoğan yıllar sonra AKP’yi kuramayacak ve iktidara da gelemeyecekti...

Özetle, 1994’teki İBB seçimleri sırasındaki “illa ki ben” anlayışı AKP’nin 13 yıllık baskıcı iktidarının yollarını açtı... Yani, sol ne zaman bölündüyse işte o zaman “küçük lokma” oldu ve gericilik karşısında hızla tükenmeye başladı...

Dönemeçte büyük fırsat...

İşte bakınız; 20 yıl önceki siyasi hatalar yüzünden cumhuriyet ne yazık ki 13 yıldır karanlık bir kuşatmada adeta eriyor... Çünkü gericiliğin, bölücülüğün, cemaatçiliğin ve vurgunculuğun kıskacıdır bu...

Böyle yıkıcı ve tüketici bir kuşatma sürerken, dağılma, ayrışma ve bölünme yalnızca kitleleri umutsuzluğa sürüklemiyor, cumhuriyeti kuşatanların ekmeğine yağ sürmeye de devam ediyor...

Oysa derdi “cumhuriyet” olanların bu süreçte kesinlikle bölünme ve ayrı durma lüksü yok...

Çünkü cumhuriyete karşı taarruzlarda her zaman Atatürkçüler, solcular, yurtseverler hedef alındığına göre, bir kez daha kanıtlandı ki, “bizim bizden başka dostumuz” da yok...

Bakınız, cumhuriyet düşmanları, konu iktidarı korumak olunca ayrışmayı ve kavgayı hemen bir tarafa atabiliyor;

AKP zora düştüğünde MHP içine operasyon yapıyor, Büyük Birlik Partisi’ni ikiye bölüyor ve Milli Görüş gömleğini yeniden giyme pahasına Saadet Partisi’ne de çengel atıyor...

Kılıçdaroğlu-Perinçek...

Peki; söyler misiniz, Devrim karşıtlarının bir araya gelmek için her yolu denediği bir dönemde, Aydınlanma Devrimi’nin bekçilerinin birbirine karşı olma, birbirinden uzak durma hakkı var mıdır?.. Kesinlikle yok...

Çünkü memleket elden giderken, Türkiye karşı devrimcilerin kuşatmasındayken Atatürkçülerin, devrimcilerin, solcuların, yurtseverlerin ve “Türk-Kürt kardeştir” diyenlerin ayrışmaya hakkı olamaz...

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek’i işte bu düşünceler geçen hafta bir araya getirdi...

İkilinin amacı AKP’ye karşı bir “cumhuriyetçi güç birliği” sağlamak, bölünme algısını yıkmak ve umutsuzluğa sürüklenmiş kitlelerde direnç yaratmak...

Kol kola iktidara...

Hiç kuşkunuz olmasın, Kılıçdaroğlu-Perinçek buluşması AKP’den yaka silken kitlelerde heyecan ve umut yarattı... Çünkü nereye gitsek bu buluşmanın gidişatı soruluyor...

Kinci cumhuriyetçilerle CHP ve Vatan Partisi düşmanları, gerici-bölücü takımı ile AKP’nin yandaş medyasının nifak sokma çabaları da bu buluşmanın ne kadar doğru zamanda yapıldığını ve ne kadar gerekli olduğunu kanıtlıyor...

Unutmayınız ki; AKP iktidardan gitmemek için direnirken, laiklik karşıtı bu partiyi saf dışı bırakacak güç ancak böylesi bir işbirliğiyle sağlanabilir...

Yani Atatürk’ün partisi ile yine Altıok’u savunan Vatan Partisi’nin kol kola girmesinin büyük artıları olacaktır... Yeter ki, gericiliğe- bölücülüğe karşı direnecek “cumhuriyetçi bir liste” oluşturulabilsin...

7-8 milyon seçmenin umutsuzluk nedeniyle sandığa gitmediği bir ülkede, böylesi bir güç birliğinin müthiş bir sinerji yaratacağından da kimsenin kuşkusu olmasın...

O halde madem ülke bölünmemeli, madem laiklik darbe almamalı, madem Atatürkçüler, solcular iktidarda olmalı ve madem AKP gitmeli o halde hem Kılıçdaroğlu’na, hem Perinçek’e, hem de diğer cumhuriyetçi partilere büyük görev düşüyor...

Evet; cumhuriyet için bir an önce kol kola girme zamanıdır... Ha gayret sayın liderler; el ele tutuşun, topluma umut verin ve bir an önce iktidara yürüyün!..


https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac