BALBAY'ın İPİNİ KİM ÇEKTİ?..

BALBAY'ın İPİNİ KİM ÇEKTİ?..

İkinci cumhuriyetçilerin ele geçirdiği Cumhuriyet gazetesinin hali ne yazık ki içler acısı...
Maalesef, “adını Atatürk’ün koyduğu gazete elden gidiyor” şeklinde, bu köşeden yaptığımız uyarılarda her geçen gün haklı çıkıyoruz...
Baksanıza; Ankara’daki 5 katlı binadan sonra Cumhuriyet Vakfı’na bağışlandığı için satılmayacağı belirtilen Nadir Nadi’nin Elmadağ’daki evi de yok pahasına elden çıkartıldı... Yakında Cumhuriyet’in isim hakkı da satılırsa, kimse sakın ola şaşırmasın!!!
Fethullahçılarla kol kola girmekten utanmayan Hikmet Çetinkaya ile altındaki cipi gizemli biçimde çaldıran Akın Atalay’ın adeta mahvettiği gazete, ne yazık ki tiraj sıkıntısı da yaşıyor... Çünkü kimi “CUMOK”lar tehlikeyi çoktan gördü...
Peki, Cumhuriyet’teki son tasfiyenin kurbanı Mustafa Balbay’a ne demeli?.. Sevgili Balbay’a “yazarlar sansür edilip, emekleri gasp edildiğinde keşke susmasaydın” demeyeceğim... 
Çünkü Balbay, “Cumhuriyet’in geleceği bu toplantıya bağlı... Balbay ve Şükran Soner ne yapacak“ şeklinde, Aydınlık’ta yayımlanan uyarıya rağmen, Cumhuriyet Vakfı’nın 18 Şubat 2014 tarihli kritik toplantısına katılarak, kendi ayağına kurşun sıkmıştı...
Balbay toplantıya katılmayan Şükran Soner’in aksine, Atalay- Çetinkaya ikisini güçlendirme pahasına oy kullanmış ve gazetenin dengelerinin sarsılacağını da görmemişti!..
Balbay işte ikinci cumhuriyetçilerin gazeteyi tamamen kuşattığı bu toplantıya katılarak, yanında saf tuttuğu Akın Atalay tarafından tasfiye edildi... Yani Balbay kendi ipini çekmiş oldu!.. 
Balbay’ın kovulmasının ardından, Cumhuriyet’teki kuşatmayla ilgili medyadaki yakınmalarını okuyunca, 2014’te attığı ve kendi sonunu da hazırlayan o vahim imzası geldi aklıma... Şikayet etmeye hakkı var mı acaba?..
Ah Balbay ah... Keşke tehlikenin farkına varan bizler ve sevgili Cumhuriyet okurları kadar teyakkuzda olsaydın... Şimdi demezler mi, “Hadi Atatürkçülerin tasfiyesine sessiz kaldın, peki, kendi ipini nasıl çektin?..”
Sevgili Balbay düşünsün bakalım, Cumhuriyet’i kim, nasıl kurtaracak bu tasfiyeci zihniyetin elinden?.. Yanıt bekliyorum...

Kanlı kuşatmanın gafili!..

Gazeteler dün, “Cizre’deki terör operasyonunda sona doğru gelindi” diye yazmıştı!.. Doğrusu terörden bıkan millet bunu sevindirici bir haber olarak görebilir!..
Ancak bu ülkede, Cizre’nin nasıl olur da devletin ve siyasal iktidarın gözleri önünde bu kadar işgal edilebildiğini sorgulayacak kimse çıkacak mıdır acaba?..
Baksanıza; Sur, Nusaybin, Silvan ve Yüksekova nasıl gafletin “rutin”leşen kanlı sonuçlarını yaşıyorsa, devletin aylardır terörden kurtaramadığı Cizre’de, operasyonlarda sona gelindiği iddiası da ne yazık ki sıradan bir vakaya dönüşmüştür...
Çünkü tıpkı kentlerin işgal edilebilmesi ve her gün şehit cenazelerinin gelmesi gibi, Güneydoğu’nun en büyük ilçelerinin ortasındaki terör kaosu da ne yazık ki AKP iktidarının skandal güvenlik stratejileri nedeniyle “olağan” hale getirildi...
İşte bu yüzden “Cizre’de terör operasyonlarında sona gelindi” şeklinde yandaş medyanın attığı sözde kahramanlık başlıkları da utanç verici bir kandırmacanın yanı sıra, gafletin ve ihanetin üzerini örtmekten ibarettir... 
Kimse kendini kandırmasın; “sonuç”tan çok “neden bu hale geldi”ği sorusunun üzerinde durmamak da ihanettir artık... 

Güneydoğu’nun yorgun halkı...

Evet; siyasal iktidarın, kendi yaktığı gaflet ateşini- ancak yüzlerce şehide ve büyük yıkıma rağmen- söndürmeyi başarı saymaktan çok, bu olaylara nasıl “zemin” hazırlandığını millete açıklaması ve özeleştiri yapması da gerekiyor...
Çünkü yalnızca kan, kaos ve korku merkezine dönüştürülen Cizre’yi ilgilendiren sorular bile çok vahim ve ürkütücüdür... Bölgedeki yurttaşlara da aylardır çile çektiren terör olaylarının bu kadar büyük direniş altyapısını nasıl hazırladığı acilen sorgulanmalıdır... 
Terörün onlarca ilçeye yerleşmesini yalnızca, “valililere operasyon yapmayın talimatını biz verdik” şeklindeki itiraf hezeyanı kapatamaz... 
Sorular nettir; AKP iktidarı “açılım” iddiasıyla bölgeyi adeta PKK’ya teslim ederken ve yöre halkını iki ateş arasında çaresiz bırakırken, devletin tüm istihbarat ve güvenlik birimleri de kafalarını kuma mı gömdü acaba?..
Evet; Cizre’deki vahim tabloya da bakılırsa, ne yazık ki devlet “açılım” bahanesiyle son 2 yılda yalnızca operasyonları durdurmakla kalmamış...
Çünkü devlet sanki ilçelerden çekilmiş, istihbarat ağını tatile göndermiş, gözünü, kulağını, ağzını kapatmış ve ne olacaksa olsun gafletiyle adeta bir ihanete imza atmıştır... Kanıt mı istiyorsunuz?.. İşte Cizre’deki çok ürkütücü işgal bilançosu;

631 tuzak!..

PKK’lılar, AKP Hükümeti’nin operasyonları durdurmasını fırsat bilerek Cizre’yi devletin gözleri önünde tamamen işgal etmiş ve bunun için de her türlü altyapıyı kolaylıkla hazırlamış... 
Hem de terör yorgunu Kürt yurttaşların yaşam alanlarını darmadağın ederek, bebek, çocuk, kadın ve yaşlı demeden masumların canlarını tehlikeye atarak ürkütücü bir hazırlık yapılmış!..
İşte Genelkurmay’ın açıkladığı rakamlar bir işgalin boyutlarını göstermesi açısından çok vahimdir... Baksanıza; Cizre’de 14 Aralık’tan bu yana devam eden sokağa çıkma yasağında, güvenlik güçlerince çoğu el yapımı patlayıcılarla tuzaklanmış 631 barikat kaldırılmış, 222 çukur kapatılmış, kontrol edilen 14 bin 414 evdeki bin 155 patlayıcı imha edilmiş...
İddiaya göre Cizre’de “517 terörist” etkisiz hale getirilmiş... Şehit sayısına ise her gün yenileri ekleniyor... Cizre’de dün de bir polis şehit edildi...
Bu ülkeye yarın cumhuriyeti savunacak bir iktidar gelirse, yalnızca yolsuzlukların ve yağmanın hesabını sormamalı; başta Cizre olmak üzere Güneydoğu’daki terörün perde gerisinde nasıl bir ihanet yaşandığını da ortaya çıkartmalıdır...


https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac