ANKARA HİLAFETE mi GEÇTİ?..

ANKARA HİLAFETE mi GEÇTİ?..

Vah Türkiyem vah!.. Vah cumhuriyet vah!.. Uygarlık Mars’ta yaşam alanları ararken ne hallere getirildi bu ülke?..
Baksanıza şu pervasızlığa, kamuda türban furyası, imam-hatip kampanyası, tarikat-cemaat kuşatması ve “sıbyan mektepleri” sinsiliği yetmezmiş gibi, “hilafet” özlemcilerinin rövanş çılgınlığı giderek cumhuriyeti açıktan tehdide kadar geldi!..
Bir şeriatçı dergi, “Hizb-ut Tahrir” adlı dinci örgüt yöneticileriyle birlikte, hem de cumhuriyetin başkentinde “hilafet” çığlığı atmış... Üstelik kimseyi takmadan, kimseden çekinmeden!!!
Aynı zamanda bu çığlık hilafetin kaldırılmasının 93. yıldönümü nedeniyle Atatürk’ün kurduğu TBMM’nin hemen yanı başındaki “Ankara Atatürk Spor ve Sergi Salonu”nda atılmış...
Cumhuriyete savaş açan grupların düzenlediği “Uluslararası Hilafet Konferansı”nda kürsüye gelen Mahmut Kar adlı Hizb-ut Tahrir üyesi, Atatürk’ü açıktan hedef almaktan da çekinmemiş...
Gazi’ye saldırmaktan geri durmayan Kar, “İslam düşmanı kâfirler, 3 Mart 1924’te Hilafeti kaldırmakla İslam’ı ilelebet tarihe gömdüklerini sandılar” demiş...
Şeriat çığlığı atan zat birilerinden cesaret almış olmalı ki, cumhuriyetin başkentinde konuşmasını şöyle sürdürmüş;
“3 Mart ümmetin kara günüdür. Hüzünlüyüz, zira 3 Mart, ümmetin halifesinden koparıldığı bedbaht gündür. Ama aynı zamanda umutluyuz, coşkuluyuz ve sevinçliyiz. Zira Hilafet’in ilga edildiği 3 Mart 1924’ten tam 92 sene sonra, bugün burada Hilafet’in ilga edildiği meclisin hemen yanı başında, Hilafeti yeniden ikame edeceğimizi haykırıyoruz.”

Başkentte savcı yok mu?..

Ankara’nın göbeğindeki bu pervasızlık, AKP’nin iktidara gelmesiyle birlikte bir karanlık zincirin cumhuriyetin adeta boynuna dolanan son paslı halkası...
3 Mart’ın üzerinden 6 gün geçti... Acaba bu apaçık gerici çığlığa karşı Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığı ne yapacak, kitle örgütleri ve en önemlisi de Atatük’ün partisi CHP nasıl bir tepki gösterecek diye bekledik ama kimseden ne yazık ki çıt yok...
Ne yani, bu ülkede gerici takımı ne kadar pervasızlaşırsa cumhuyetçi güçler de o kadar siniyor ve vurdumdıuymaz mı oluyor acaba?.. Yazıklar olsun o halde!..
Evet, madem devletin bürokrasisi, yetkilleri ve cumhuriyete sahip çıkmakla görevli bürokrasi ve politik merkezler susuyor, o halde adında “cumhuriyet” geçen en önemli makamlara sormak lazım; Ankara’da “savcı” var mı acaba?.. TBMM’nin yanı başındaki “hilafet” çığlığını duyan oldu mu?.. Kim yanıt verecek bu sorulara?..

Vize balonunun sebebi!..

Hükümette bir telaş, yandaş medyada ise bir heyecan ki görmeyin gitsin...
Ancak yıllar önceki, “Avrupa Birliği’ne girdik” teranesinin medyatik hükümet şovunu da unutmadık...
Havai fişekli gösterilerle “AB’ye girdik” diye göbek atılmasının üzerinden yıllar geçti ama Türkiye halen AB kapısında dilenci gibi...
Geçen hafta da AKP iktidarı “AB vizesi” üzerinden heyecan fırtınası estirmeye çalıştı... Hükümet medyası da neredeyse “AB’ye vizesiz giriş” diye şov manşetleri atmaya hazırlanıyordu ki, meselenin bir kez daha balon olduğu çok geçmeden anlaşıldı...
Baksanıza, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande, Türkiye’nin AB’ye üye olma sürecinin sonuçlanması için halen “uzun bir yol” olduğunu söylemiş...
Hollande, “vize serbestisi” tanınması için Türkiye’nin “72 kriteri yerine getirmesi gerektiğini” açıklamış...
Ankara, Türk vatandaşlarının AB’nin vizesiz dolaşım bölgesi Schengen’e kabul edilmesi için pazarlıkları sürdüredursun ama son girişimden de bir sonuç alınamayacağı ne yazık ki ortada...
Baksanıza, hükümetin önüne “72 kriter” koyan AB, vize için bile “kırk dereden su” getirtmeye devam ediyor...
Velhasıl Türkiye, skandal Suriye stratejisinin yolaçtığı dış politika erozyonu ve etksizliği nedeniyle AB kapısında “Avruplalılık” dilenmeye devam edecek gibi görünüyor...

Bu kadarına yuh!..

Suriye üzerinden yürütülen algı operasyonu yalnızca Esad’ı “Esed”, IŞİD’i ise “DEAŞ” yapmadı...
Aynı zamanda, at izinin it izine karıştığı komşu topraklarda cirit atmayan devlet de kalmadı... İran, Irak, ABD, Türkiye, Rusya, Çin, Lübnan, PKK, Hizbullah, IŞİD, El Kaide ve diğerleri rant savaşının ortasında çırpınıyor...
Ancak sanki tüm bu ülkeleri ve örgütleri Suriye lideri ülkesine çağırmış!.. Sanki sokakta kafa kesenler ve toplu katliamlar yapanlar Esad’ın adamları...
Sanki Esad kendi ülkesini “Sünni”, “Alevi”, “Kürt” ve “Arap” diye parçalamak istemiş...
Ve de sanki milyonlarca Suriyeli’nin topraklarından kaçmasına Şam yönetimi sebep olmuş gibi, yalan-dolan siyaseti her alanda devam ettiriliyor!..
Suriye’deki işgal, iç savaş ve katliam dünyanın hangi ülkesinde yaşansaydı eminim, o ülkenin tüm bunlara karşı direnişi “vatan savunması” olarak nitelenir ve lideri de kahraman olurdu...
Ancak nedense “BOP” ve “Arap Baharı” zırvalığının kurbanı olduğu için işgalcilere direnen Suriye yönetimi neredeyse “terörist” ilan ediliyor...
Baksanıza, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Suriye Başkanı Beşşar Esad’ın “uluslararası camiada yargılanması yönünde bir irade oluşursa, bu kararı destekleyeceklerini” söylemiş...
Yani Kirby, Suriyeli muhaliflerden Riyad Hijab’ın, “Esad’ın geçiş sürecinin başlaması sonrasında Suriye’yi terk etmesi ve uluslararası adaletin karşısında çıkartılması” yönündeki çağrısına destek vermiş...
Lafı hiç uzatmaya gerek yok; Suriye de, petrol ve rant yağması uğruna Irak ve Libya’ya dönüştürülmek isteniyor... Ancak Şam’da sert kayaya çarpan emperyalist işgal zihniyeti umduğunu bulmak için her yolu denerken, battıkça batmaktan da kurtulamıyor... Çünkü gidişat gösteriyor ki, Suriye’deki savaşı Suriyeliler kazanacak...


https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac