YANDAŞLARI YİNE DARBE KORKUSU SARDI

ANALİZ

YANDAŞLARI YİNE DARBE KORKUSU SARDI

Türkiye'de son darbe 12 Eylül'de oldu.
O sırada henüz dünya iki kutupluydu, Türkiye NATO şemsiyesi altındaydı, işler kötüye gidiyordu, batı çıkarları için Türkiye'nin temelleri yeni atılan “global ekonominin bir parçası olması” için yönetimin disiplin altına alınması gerekiyordu, işaret verildi, “bizim çocuklar başardı” ve darbe yapıldı.
1990'ların başında Sovyetler Birliği çöktü, iki kutuplu dünya planlandığı gibi adeta tek kutuplu “global ekonomi” düzenine geçti. Böylelikle Türkiye'de artık “darbe olma ihtimali” de tamamen kalktı.
Şimdiki iktidar ve yandaşları 28 Şubat'ın da ısrarla darbe olduğunu söylüyorlar ama bu koca bir yalan.
28 Şubat darbe değil, büyük sermaye ve medya işbirliğinin askerleri kışkırtmasıyla yapılan “merkez sağ” operasyonuydu.
Asıl hedef olan Çiller'in iktidardan indirilmesi için Refah üzerinden yapılan “irtica karşıtı” propagandaların o dönemki hükümeti bitirmesiydi.
Bu operasyon da ağırlıklı olarak dış kaynaklıdır.
Amerika Ortadoğu'da oluşturacağı yeni politikalar gereği Türkiye'nin başına “ılımlı İslamcı bir yapı” musallat etmeyi kafasına koymuştu.
Bu “millici olan” Erbakan ve ekibiyle olamazdı. Proje olarak Erdoğan ortaya çıkarıldı, desteklendi ve iktidara getirildi.
O günden bu yana da “istenilen her şeyi yerine getiren Erdoğan” Amerika ve batı tarafından şiddetle destekleniyor.
Elbette şu sıralar bazı şikâyetleri olduğu ve bunu da sert biçimde dile getirdikleri de bir gerçek ama siz sonuca bakın, Amerika ve batının yerine getirilmeyen tek isteği var mı?
Ancak bütün bunlara rağmen, iktidar bir türlü rahat edemiyor. Yüzde 50 oy almasına rağmen, sorunları çözemediği, Türkiye'ye çare olamadığı ve sadece günü kurtararak halkı kandırdığını bildiği için hep bir tedirgin bekleyiş içindeler.
Bu nedenle bir yandan “mağduriyet edebiyatını” ellerinden hiç bırakmazken diğer yandan da “gerginlik, kin ve intikam” duygularını körükleyen politikalar izliyorlar.
Bir taraftan iktidar gücünün şımarıklığı ile “yüksek perdeden” dünyaya kafa tutuyor gibi görünürken diğer yandan da “darbe gelebilir” paranoyasını diri tutarak mağduriyetin asla bitmeyeceğini gösteriyorlar.
Son günlerde yine dikkatimi çekmeye başladı. Yandaş medyada pek çok yazar günlerdir “darbe tehdidi” üzerine yazılar yazıyorlar.
Dün sadece bir gazetede iki, diğerlerinde toplam 6 “darbe ihtimali” yazıları okudum.
Böyle bir paranoya sağlığa da zararlı.
Aslına bakarsanız yandaş takımı darbe olmasından korkmamalı, hatta darbe olursa bile her zaman olduğu gibi kendilerine bir şey olmayacağını bilmeli.
Korkmaları gereken halkın “artık yeter” diye ayağa kalkması olmalı.

ÖNERİ

CHP O EVLERE BİRER MASA HEDİYE ETSİN

Cumhurbaşkanı'nın eşi Emine Hanım'ın ve Başbakan Binali Yıldırım'ın “yer sofralı iftar şovları” kamuoyunda tartışmalara neden oldu.
Dün ben de yazdım biliyorsunuz.
Halka inmekten anladıkları yer sofrasında yemek bunların.
Tabii kasıtlı yapıyorlar. Yaşam biçimine müdahale ederek halkı ilkelliğe itip, bağımlı hale getirmek ve oy toplamak asıl amaç.
Binali bey ve eşi, Emine Hanım ve eşi acaba bugüne kadar hiç yer sofrasında oturdu, aynı tastan yemek yedi mi acaba?
2023 Türkiye'si diye hayaller kuran iktidarın ilkel bir yaşam biçimini dayatması ve özendirmesi facia bir durum.
Okurlardan gelen tepkilere baktım da, CHP'ye ilginç önerisi olanlar var.
Diyorlar ki; CHP AKP'yi taklit ederek iftar sofraları düzenleyeceğine, bu tür ev ziyaretleri yapsa, örneğin Emine Hanım ve Binali Bey'in gittikleri evleri ziyaret ederek birer masa hediye etseler ne güzel olur.”
Bilmem. Fena da olmaz hani.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

ALMAN BAYRAKLI TÜRKLER, MECLİS ÖNÜNE GELSELER NE OLUR?

Biraz zaman geçti üzerinden ama yazmadan edemeyeceğim.
Alman parlamentosunun Ermeni soykırım kararı doğal olarak hepimizi çok kızdırdı.
Başta saray olmak üzere hükümet, iktidar yandaşları ve muhalefet de tepkisini ortaya koydu.
Tabii sarayın ve iktidarın tepkisi daha ziyade Almanlara karşı oldu. “Siz de soykırım yaptınız” gibi hatırlatmalarda bulundular örneğin.
Oysa bu tür bir kıyaslama bizim de aynısını yaptığımızı kabul etmemiz gibi bir sonuç doğurur ki onu düşünen yok.
Tabii bir de haksızlık yapmayalım, Almanya'da milyonlarca kişi parlamentonun bu kararını beğenmedi.
Hatta öyle ki oylama öncesinde binlerce Alman Türklerin yaptığı protesto gösterilerine katıldılar, Türk Bayrağı taşıdılar.
Benzer bir durumun Türkiye'de olduğunu düşünelim.
Diyelim ki bizim parlamentomuz Almanya'nın aleyhine bir karar almak üzere toplanacak.
1- Türkiye'de yaşayan Almanlar ellerinde Alman bayraklarıyla parlamento önünde veya başka kentlerde gösteri yapabilir mi, buna izin verilir mi?
2- Almanları haklı gören Türklerin bu gösterilere katılmasına izin verilir mi?
3- Almanlarla gösteri yapan Türklere hangi sıfatla hitap ederiz?

ÇOK GÜLDÜM

POLİTİKACININ FİLM YILDIZI SEVGİLİSİ

Hayli tanınmış bir politikacı gönlünü bir film yıldızına kaptırmış.
3-4 ay flört devresinden sonra ona evlilik teklif etmeden önce “Bilmediğim bir geçmişi nedeni ile acaba politik geleceğimi tehlikeye sokar mı?” sorusuna cevap alabilmek için kimliğini gizleyerek bir dedektifle anlaşmış.
Dedektif raporu birkaç hafta sonra politikacıya vermiş.
“Beyefendi; Söz konusu hanımefendinin en ufak bir lekesine rastlanmamıştır. Geçmişi, ailesi, karakteri çok temizdir. Onu tanıyan herkes çok olumlu şeyler söylediler. Ama maalesef son birkaç aydır geçmişi son derece karanlık ve şaibeli bir politikacı ile çok sık görüştüğü onu tanıyanlarca ifade edilmektedir. Bu hanımefendi tek kusuru olarak bunu buldum.”

BUNU YAZMAK GEREK

TARİHLERE BAKMADAN KILIÇDAROĞLU'NU SUÇLAMAK KOLAY

İktidar ve yandaşları CHP'yi ve Genel Başkanı'nı terör örgütleriyle iç içe gösterme propagandaları tam gaz sürüyor.
Kılıçdaroğlu'nun sözleri üzerinden yola çıkanlar “İşte görüyorsunuz, CHP terör örgütleriyle ortaklık yapıyor” diye sahte bir yaygara koparıyor.
Kılıçdaroğlu'nun iki yıl önce YPG için söylediği sözlerden yola çıkan yandaş kalemler ortaya güya “kanıt” koymuş oluyorlar.
Yandaşlar CHP liderinin YPG ile ilgili şu sözleri üzerinde tepiniyor; “YPG terör örgütü değil. Kendi alanlarını kurtarmak için örgütlenmiş bir oluşumdur.”
Kılıçdaroğlu bu sözleri 21 Ekim 2014'te söylemiş.
Şimdi o tarihe dönelim. 14 Ağustos 2013'te PYD Başkanı Salih Müslim Ankara'da gizli görüşmeler yapıyor.
4 Ekim 2014'te Salih Müslim yine Ankara'da, MİT ve hükümetle kapalı kapılar ardında toplantılar yapıyor. Hükümet Müslim'e şartlarını söylüyor.
Bu sıralarda kimse PYD ve silahlı kanadı YPG'den terörist diye söz etmiyor.
Aynı sırada, henüz terör örgütü ilan edilmemiş bir örgüt için ana muhalefet partisi liderinin yaptığı açıklama ise bugün ısıtılıp “işte teröre destek” diye önümüze konuyor.
Siyaseten ayıp, ahlaken ayıp, tamam ayıp da sanki bu ayıbı ilk kez yapıyorlar.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

BU CÜMLENİN NERESİNİ ÇARPITABİLİRİZ Kİ?

Adamın adının önünde “nal gibi” Profesör! unvanı var.
ODTÜ'ye girmiş kimya okumak için ama vazgeçip İlahiyat Fakültesi'ne gitmiş.
Bir dönem Batman Üniversitesi İslami Kültürler Fakültesi'nde dekanlık yapmış sonra Ankara Üniversitesi'ne dönmüş.
Mustafa Aşkar isimli bu profesör! devletin TRT'sine çıkıp “din istismarını” bile gölgede bırakacak şekilde “Namaz kılmayan hayvandır” dedi.
Elbette tepki topladı.
Başta Diyanet tepki gösterdi, bu tür söylemlerin dinen de ahlaken de yanlış olduğunu açıkladı.
Bağlı olduğu Ankara Üniversitesi de sözlerin yanlış olduğunu açıkladı.
TRT bir gün sonraki aynı programında söylenenler için özür diledi.
En azından, kendi yandaşları bile bu densizliğe prim vermedi. Bu iyi bir gelişme.
Gelin görün ki, bu profesör! evlere şenlik bir açıklama yaptı.
Sözleri çarpıtılmış.
Bu kadar kolay. Millete “bidon kafalı” muamelesi yapmanın bir başka örneği.
Şimdi bu profesörün! TRT'de söylediği sözleri aynen aktarayım tekrar;
“Alnı secdeye gelen bir varlık var mı insanın dışında? Yok. Secde eden tek varlık insan. O zaman ben düz söyleyeyim. Ayette de bunu söylüyor, ağır gelmesin. Yani namazı hayvanlar kılmaz. Namaz kılmayan da hayvandır.”
Aynen aldım ki “Namaz kılmayan hayvandır dedim ama bakın bakalım altında üstünde başka hangi cümleler var” diyemesin kimse.
Yani cümle cımbızla çekilmiş değil.
Şimdi gelelim Aşkar'ın “özür” cevabına.
Şöyle diyor; “TRT'de katıldığım Ramazan Sevinci Programında gayri ihtiyari maksadımı aşan ifadelerimden dolayı özür dilerim. Sözlerim yanlış anlaşıldı. Bunun dışında sözlerimden farklı ifadeler çıkaran, yorumlarda bulunanların ifadeleri ise kendilerin bağlar.”
Yahu halka bu kadar aptal muamelesi yapılabilir mi?
Cümleler ortada. haydi çarpıtın bakalım. Vallahi bu sözleri insan ne kadar çabalarsa çabalasın çarpıtamaz.
Ama günümüzün en güzel savunması bu; “Maksadımı biraz aştım, sözlerim çarpıtıldı.”
Haydi oradan.


https://twitter.com/can_atakli_