YÜZLEŞME mi? HESAPLAŞMA mı?

YÜZLEŞME mi? HESAPLAŞMA mı?
 
Bu nasıl bir kindir? Bu ne menem bitmez tükenmez bir hesaplaşmadır? Bu nasıl “her şeyi ben bilirim” egosudur? Bu nasıl bir konuşma enerjisidir? Bir gün Necip Fazıl’dan giriyorlar, ertesi günü genetik kodlarına – ideolojik genlerine sığınıyorlar, her gün Osmanlı’dan medet umuyor, sık sık Cumhuriyet’in kurucu değerlerine sataşıyorlar. Yetmiyor, kesmiyor…
 
Geçmişe dönük üstü bazen örtülü, çoğu kez örtüsüz göndermelerde bulunuyorlar. Ailevi, sosyal, ruhsal, toplumsal çalkantılara neden oluyorlar. Lozan’dan girip Sevr’den çıkıyorlar. Tüm yanlışlarına rağmen puan toplayıp, oy oranlarını artırıyorlar.
 
Meğer biz neymişiz? Osmanlı döneminde 22 milyon kilometrelik toprağı görmüş bir devletin varisleriymişiz!
 
Meğer biz kimmişiz? 22 milyon kilometrelik toprağı aynı Osmanlı döneminde ve son padişah Vahdettin zamanında imzalanan Sevr anlaşmasıyla 480 bin kilometreye düşüren bir padişahın kullarıymışız!
 
Ve biz ne yapmışız? Cumhuriyeti kuran Atatürk ve yol arkadaşlarının öncülüğünde Kurtuluş Savaşı vererek, Anadolu’yu geri almışız. Lozan Antlaşmasıyla bugünkü sınırlarımıza kavuşup, 480 bin kilometrelik vatan toprağını 780 bin kilometreye çıkarmışız…
 
Yeni Türkiye’nin Yeni Güvenlik Konsepti Konferansında Lozan’ı yeniden gündeme taşıyanlara; “Kimse kusura bakmasın. Lozan, tartışılmaz ve kutsal bir metin değildir. Bizim sözümüz var, 2023 hedeflerine ulaşmak için tüm şartları zorlayacağız” diyenlere şöyle bir çevreye bakın ve gerçekleri görün demeli mi?
 
Yoksa toplum bu! “Uyur, uyutulur, unutur” üçlüsünü her zaman olduğu gibi tedavüle sokarak, nasılsa hava döner, emir demiri keser, adımlar geri atılır, deyip yan gelip yatmalı mı?
 
Nasılsa onu kırmayalım, bunu ürkütmeyelim, diğerini incitmeyelim, bazılarını karşımıza almayalım yaklaşımı artık uzun süreden beri kabul görmüyor. Akıllara takılan sorular yanıt bulmadığı için rafa kaldırılıyor. Meraklar tatmin edilmediği için askıya alınıyor. İnsan hakları, barış isteği, özgürlük özlemi, karamsarlık bulutları arasında savrulup gidiyor.
 
Geriye kala kala; anlı şanlı televizyonlarda yayınlanan gelin- kaynana meydan savaşları, bitip tükenmeyen gardrop savaşları, birbirinin tekrarı diziler, aynı anda 22 kanalda birden canlı yayınlanan konuşmalar kalıyor. AB krizi, ekonomik sorunlar, işsizlik, iç ve dış terör, turizmdeki dar boğaz, toplumsal kaygı gibi aksiyonları(!) saymazsak, Yeni Türkiye’nin 2023 hedeflerini tutturmaya, kanayan yaralarını sarmaya şunun şurasında ne kaldı?
 
Oynatmaya az kalmanın dışında…