90 YIL ÖNCEKİ UYARI 2 YIL ÖNCEKİ AHVAL!..

90 YIL ÖNCEKİ UYARI 2 YIL ÖNCEKİ AHVAL!..

“Ülkenin nereden nereye geldiğini ve ‘91’ yıl sonra ne yazık ki aynı vahim noktaya sürüklendiğini en net biçimde görmek istiyorsanız, aşağıdaki satırları bir kez daha, sindire sindire okuyunuz;

‘Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir...

Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler.

Millet, fakrü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı!.. İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!..’

20 EKİM 1927...

Atatürk’ün; tehdidi, tehlikeyi, yıkımı, yozlaşmayı, işbirlikçiliği ve ihaneti de anlattığı Gençliğe Hitabe’deki bu satırlar ‘20 Ekim 1927’ tarihli...

Büyük Önder’in 87 yıl önce öncesine ait bu çok önemli saptamaları, Kurtuluş Savaşı’nda, yani Osmanlı’nın işgal edilmiş topraklarındaki ‘ahval ve şeraiti’ anlatıyordu...

Tarihin her açıdan tekerrürden ibaret olduğunu da kanıtlayan çok yaşamsal satırlardır bunlar... Bu nedenle cumhuriyetin yeni bir ‘kurtuluş’ mücadelesine gereksinimi olduğu şu günlerde, Gençliğe Hitabe’nin son satırları, karşımıza ne yazık ki günümüz Türkiye’sini de çıkartıyor...

CUMHURİYETİN CANI ACIRKEN

Söyler misiniz; dışa bağımlılıkla ekonominin, ‘üs’ adı altında stratejik kurumlar ve toprakların, terör faaliyetleriyle güvenliğin ve ‘yoksullaştır köleleştir’ stratejisiyle de siyasetin çökertildiği bir ‘vatanın ve bütün kaleleri cebren ve hile ile kuşatılmış’ değil mi?..

Söyler misiniz; özelleştirme yağması, hırsızlık-rüşvet ve dinci-biatçı sermaye yaratma uğruna ülkenin ‘bütün tersanelerine girilmiş’ olması, günümüzde de Anadolu’nun işgali açısından yanlış bir saptama mı?..

Ve yine söyler misiniz, ‘açılım’ uğruna hareket kabiliyeti çökertilen, yanlış diplomasi uğruna Suriye sınırında aciz duruma düşürülen ve ‘Ergenekon-Balyoz’ gibi kumpaslarla da askerleri esir alınmış ‘orduların dağıtılmış’ olmasının, 91 yıl öncesindeki esaret ve kuşatmadan çok mu farkı var?..

Peki; gericilik-bölücülük kıskacında çırpınan cumhuriyetin, eğitiminden ekonomisine kadar ‘memleketin her köşesi bilfiil işgal altında’ demek, bugünkü karanlık çemberi ve paslı kıskacı da yeterince anlatmıyor mu?..

Hitabe’deki keskin ve uyarıcı saptamaların, tıpkı cumhuriyet öncesinde olduğu gibi günümüz Türkiyesi’nde de toplumun canını nasıl acıtmaya devam ettiğini gösteren satırlar, 91 yıl öncesinden bile ‘daha elim ve daha vahim’ değil mi?..

KARŞI DEVRİMCİ TUZAK!..

Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’ndeki çok önemli saptamalar, yoksul, eğitimsiz, geri bırakılmış üstelik de Osmanlı’nın yanlış siyaseti ve kimilerinin de ihanetleri nedeniyle 91 yıl öncesindeki erozyonu, yozlaşmayı ve ne yazık ki dayatılan teslimiyeti de anlatıyordu...

‘Bütün bu şeraitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hiyanet içinde bulunabilirler’ şeklindeki çok çarpıcı saptamaları bugünkü Türkiye’ye uyarladığımızda karşımıza çıkan tablo bellidir...

Günümüzde ülkeyi yönetenlere, icraatlarına ve onlara muhalefet bile edemeyen zavallı işbirlikçilerin gafletine baktığınızda, cumhuriyetin aslında ‘kuşatma’ açısından Osmanlı’daki konumundan çok da farklı olmadığını anlayabilirsiniz!..

‘Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasî emelleriyle tevhit edebilirler’ diye devam eden saptamalara bakıldığında da, karşımızda yine işbirlikçi ve çıkarcı siyasetçilerin olması kesinlikle rastlantı değildir... Çünkü günümüzün siyasetçileri, hilafeti isteyen zavallıların mirasçıları...

Peki ya millet?.. Peki ya ulus?... ‘Millet, fakrü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir’ diyen Atatürk, bugünlerde, yoksullaştır-köleleştir zihniyetiyle hilafetçi siyasetin peşinde sürüklenen kitleleri de anlatmıyor mu?..

NEDEN ISRARLA ‘HİTABE?..’

Gelelim sonuca... Biliyoruz; özellikle son dönemlerde, ulusal bayramların kutlanması, Atatürk büstlerine çelenk konulması bile yasaklanmışken, tarikat-cemaat militanlarıyla molla-medrese düzenine sürüklenen eğitim de bağnazlarca kuşatıldı...

Bir gecede 5 bin okul imam hatibe dönüştürülürken ve türban ilkokullara kadar girerken cumhuriyete sahip çıkması gereken muhalefet de ne yazık ki işbirlikçi konumunda...

Atatürk’ün Gençliğe Hitabe’deki son sözleri, yalnızca cumhuriyetin kuruluşu öncesindeki yıkıma dikkat çeken bir uyarı değil, günümüzde de ‘kurtuluş’ açısından da bir pusula görevi görüyor;

‘Ey Türk istikbalinin evlâdı!.. İşte, bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır!..’

Tüm karanlık ‘ahval ve şerait’e rağmen, günümüzde cumhuriyetin korunabileceğine yönelik koşulların Kurtuluş Savaşı öncesinden yüz kat daha iyi olması nasıl gerçekse, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi’nin saptama olmakla birlikte bir aydınlanma meşalesi olduğunu görmek de yaşamsaldır...”

OKURLARA NOT: Dikkatli okurlar farkındadır... Nutuk ve özellikle de Gençliğe Hitabe’ye ısrarla dikkat çekiyoruz... Çünkü dünyada, 90 yıl önce dikkat çekilen devasa bir tehlikeyi ve tehdidi günümüzde de yaşayan başka bir ülke yoktur... Gazi’nin 20 Ekim 1927’de gençlere seslenişine dikkat çeken 29 Ekim 2014 tarihli yukarıdaki yazı yalnızca gericilerin asırlık rövanş kavgasını göstermiyor, “2 yıl” öncesine ve bugünkü Anayasa tuzağına bakıldığında,karşı devrimcilerin ne kadar rahat yol alabildiğini de gözler önüne seriyor.


https://twitter.com/FARACYAZIYOR
https://www.facebook.com/mfarac