ŞAHANE! HARİKA! MUHTEŞEM!

ŞAHANE! HARİKA! MUHTEŞEM!

Başlığı görünce başlığa uygun şeyler yazacağımı düşündünüz değil mi? Değil işte! Tam tersini yazacağım. Tamam mı? Anlaştık mı? O zaman ne yapıyoruz? Şöyle yapıyoruz. Arkanıza yaslanıp okumaya başlıyorsunuz. Bu arada ben aklımla bin yaşayayım diyerek şahsımı(!) tebrik ediyorum! Yoksa siz arkanıza dayanmadan okuyacak ve bel ağrısı çekecektiniz! (burada da tecrübe konuştu!)

Sadede gelirsek; aynen alıntılıyorum. Ne diyor ülkemizin son 15 yılının mimarı Erdoğan; “Benim 16 Nisan’a çıkacağımın garantisi var mı? Nefsim için mücadele verecek kadar karaktersiz değilim. Biz bir sistem getiriyoruz sistem.”

Bi dakika ben bu sözlere takıldım en baştan başlamalıyım! Bu sözlerin Türkçe meali şu mudur? Ben ülkeme, (dikkat isterim) yalnızca evlerinde zorla tuttuğum yüzde 50’ye değil tüm halkıma bu sistemle rahatlık, ferahlık, özgürlük ve huzur garanti ediyorum!

Komşumuz Azerbaycan’da olduğu gibi tek adam yönetiminden aile boyu yönetime geçmeyeceğimin garantisini veriyorum. Bakanlar Kurulu’nu, sarayda, uçakta toplamayacağımı tekeffül ediyorum!

Erkeklerin kadınlara, bazılarının(!) çocuklara taciz, şiddet uygulamayacağı, uygularsa da en ağır şekilde cezalandırılacağı bir ülke vaat ediyorum. Şiddetin, cengâverliğin, dayağın taçlandırıldığı, şiddetin sıradanlaştırıldığı, attığı dayakla övünenlerin alkışlandığı bir ülke ayıbından bir an önce uzaklaşmamız için elimden geleni yapacağıma dair söz veriyorum. Bunları diyorsa alkış!

Yine terfi ve tayin için, dikkat çekmek, tabana mesaj vermek, işaret çakmak için, “ben de sizdenim, beni görün demek” için ortaya dökülenlere dur denileceğinin sözünü veriyorum. Yine alkış!

Ülkenin un ufak olduğuna dair, en ufak bir fikri olmayanlara şunu hatırlatarak konuyu bağlamak gerekirse; Sevmekle şiddet uygulamak arasında dağlar kadar fark olduğunu dünya âlem bilir. Ancak politik manevra kabiliyetinin zor iş olduğunu, her bünyenin kaldıramayacağını herkes bilmez. Bunun için bakmak yetmez görmek gerekir…

Geçenlerde de istikrar adası ülkemizden örneklere yer verdim. Örnekler hız kesmeden sürüyor. Örneğin satır, tüfek, tabanca, pompalı günlük hayatımıza girdi. Adam öldürme, kızdığına cezasını kendi eliyle verme, yaralama, saldırı, taciz, kesme, tekmeleme, bıçaklama, silahlı saldırı, boğma, yaralama olayları arttı. Dayak atma, işyeri yakma ve bıçak sallama sıradanlaştı. Hoyratlık sınır tanımamaya başladı. Başka ülkelerde kıyamet kopartan bu olaylara hafif yollu bir kıyametin dahi kopmaması neyin göstergesidir acep?

O halde milletin silahlanması normalse devam! Mutluluğun yolu betondan, içi boş AVM’lerden ve pahalı olduğu için kullanılmayan köprü ve duble yollardan geçiyorsa tamam!
Herkesin birbirini boğazlamaya hazır olduğu bir ortamda, depresyon hali normal karşılanıyorsa tamam! İlerlemenin olmazsa olmazı sanat, gereksiz görülüp, içleri boşaltılıp, sanat merkezleri yakılıyorsa tamam!

Ancak nereden nereye geldiğimizi görüp, Atatürk mucizesi görmezden geliniyorsa! İşte ona kocaman bir HAYIR! Eskiler “Her şerde bir HAYIR var” derlerdi!

Eskiler bu işi iyi bilir deyip konuyu bağlayalım…