TÜRKİYE, KUZEY IRAK’ta HANGİ HATALARI YAPTI?

TÜRKİYE, KUZEY IRAK’ta HANGİ HATALARI YAPTI?

Türkiye, 25 Ekim’de Irak’ın kuzeyinde gerçekleşen bağımsızlık referandumunun sonuçlarını tartışıyor. Daha da tartışacak. Çünkü baştan önlem almadı.

Almamak bir yana, Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi lideri Mesut Barzani’yi ekonomik ölçekte büyük yatırımlarla destekledi. Bağımsızlık yönünde teşvik etti. İktidar partisinin kongresinde kürsüye çağırdı; “Türkiye seninle gurur duyuyor”diye inledi tribünler. Diyarbakır’da kürsüye çıkardı, “Megri megri” türküsünü söyletti. Ankara ve İstanbul’da havalimanlarına bölgesel yönetim bayrakları çekerek karşıladı. Bu noktaya nasıl gelindiğini sıralayalım.

1) Türkiye, daha baştan referandumu yaptırmayacak adımlar atmalıydı. Tersini yaptı. O yüzden, referandumdan 3 gün önce Milli Güvenlik Kurulu’nu toplamak inandırıcı ve caydırıcı olmadı. Türkiye’nin haftalar, aylar önce değil, yıllar önce önlem alması gerekirdi. Habur sınır kapısını kapatmak gibi ciddi bir seçenek vardı. Yapmadı. Referandumdan birkaç gün önce Habur sınırına tankları yığdı, etkili olmadı. Birkaç ay önce Irak Başbakanı İbadi’ye “Sen kimsin? Sen benim muhatabım olamazsın. Benim kalitemde değilsin” dedi. Referandumdan önce sınırda Irak Ordusu ile birlikte tatbikat yaptı. İnandırıcı olmadı. Hamaset dozu yüksek sözler, iç kamuoyuna dönüktü. Buna karşılık İran, referandum konusunda Türkiye’den daha kararlı, net, sert tavır aldı. Doğrudan ordusunu ve kendine bağlı milis güçleri devreye soktu.

2) 1926 tarihli Ankara Antlaşması’nın 5. Maddesi, Türkiye – Irak sınırı değiştirilemez diyor. Değiştirmeye kalkan olursa, teorik olarak, bu maddeye dayanarak Türkiye harekete geçebilir. Ama bu güç meselesidir. Sadece antlaşma maddesi olarak yazılması yetmez. Diplomaside, askerlikte kararlılık, tutarlılık, caydırıcılık esastır. Hamasetin yeri yoktur. Arkasında yaptırım olmayan, müeyyide olmayan, güç olmayan içi boş sözler işe yaramaz.

TÜRKİYE’NİN EKONOMİK KOZLARI

3) Referandum Irak anayasasına, ikili antlaşmalara, devletler hukukuna aykırıydı. Kerkük gibi, Bağdat’a bağlı ve statüsü tartışmalı bölgeleri de referanduma dahil eden Barzani, işi oldubittiye getirdi. 2014 yılında IŞİD terör örgütü Musul’a girince, bunu fırsat bilip Kerkük’te fiilen yönetimi eline alan Barzani’ye o zaman gereken sert tepki gösterilse, iş bu noktaya varmazdı. Kuzey Irak’ta çeşitli sektörlerde faaliyet gösteren 1200 Türk şirketi varken, Barzani Türkiye’de enerji dahil çeşitli sektörlerde 500 şirketin ya tamamen ya kısmen sahibiyken, Türkiye nerede hata yaptığını düşünmeli. Misal; Barzani, Kerkük – Yumurtalık Boru Hattı sayesinde yılda 12 milyar dolar kazanıyor. Türkiye; bu hattı kapasa, bu parayı vermese Barzani’yi hırpalar. Türkiye Habur’dan yapılan her türlü ticareti de kesebilir.

4) Irak’ın kuzeyindeki gelişmeleri, Suriye’nin kuzeyiyle birlikte düşünmek gerekir. ABD ve İsrail, her iki bölgedeki Kürt yapıların da önce özerk olmasına, sonra birlikte bağımsız devlet kurmasına odaklandılar. Bu yönde mesafe aldılar. Sırada İran ve Türkiye var. Türkiye aynı tehditle boğuşan komşularıyla birlikte davranmak yerine, hem ABD’yle beraber hareket ederek hata yaptı. Türkiye – Irak arasında, petrol ticareti hariç, 7 milyar doları geçen ticaretin önemli bölümü, Türkiye ile Kuzey Irak arasında yapılıyor. 

5) 3.5 milyon Suriyeli, 250 bin Iraklı sığınmacıya (bunların çok büyük bölümü Türkmen, 100 bin kadarı da son 2 yılda geldi) kucak açan Türkiye, bir zamanlar Barzani’yi bir yüzbaşının karşıladığını, Ankara’ya gelince önce istihbarat teşkilatına gittiğini, dışişleri yetkilileriyle görüşmek için bir hafta beklediğini anımsamalı. Barzani’nin Türkiye’ye ilk kez Turgut Özal döneminde geldiğini anımsamalı. PKK terörüyle mücadelede Türkiye’ye destek vereceğini söyleyip, Saddam devrildikten sonra, Türkiye bölgede yanlış politikalar izlemeye başladıktan sonra, bu sözünü tutmadığını, tersine PKK terör örgütüne destek verdiğini anımsamalı. Politikalarını gözden geçirmeli. 

BARZANİ HEMEN BAĞIMSIZLIK İLAN EDER Mİ?

6) Referandumdan istediği sonucu alan Barzani, hemen bağımsızlık ilan etmeyeceğini açıkladı. Tahminen 2 yıl bekleyecek. Bu süre içinde konuyu soğutmaya çalışacak. Biraz olsun gündemden düşmesini bekleyecek. Bağdat ve bölge ülkelerini ikna etmeye çabalayacak. İsrail desteğinin yanına, açıktan ABD ve İngiltere desteğini katacak. Barzani’nin bağımsızlık talebine olumlu bakan, esastan karşı çıkmayan, sadece zamanlamasını yanlış bulan ABD ve İngiltere de, açıktan destek vermeye başlayacaklar. Bu destek, bölge ülkelerinin işini zorlaştıracak.  

7) 4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’de Türk askerinin başına ABD askerleri çuval geçirdiğinde, Türkiye’nin itibarı, saygınlığı, nüfuzu, caydırıcılığı, kararlılığı büyük yara aldı. Türkiye tepkisiz kaldı. Daha vahimi, ABD’ye nota verilip verilmeyeceğini soran gazeteciye Erdoğan, “Ne notası, müzik notası mı” diye yanıt verdi. Gül ise “Büyük devletlere nota verilmez” dedi. Yani, Türkiye’nin ezikliğini, küçüklüğünü, güçsüzlüğünü ima etti. Dış politikada karizma bir kez çizildi mi, toparlamak güçtür. Böyle bir görüntü veren Türkiye’den kim, niçin korksun diye kendimize sormamız, özeleştiri vermemiz gerekirdi o gün. 

8) İsrail gelişmelerden memnundur. Üzerindeki baskının azalacağını düşünmektedir. Çünkü Irak resmen, Suriye ise fiilen bölünmektedir. Çünkü İran’ın üzerindeki baskı artmakta, uğraştığı bölgesel sorunlar daha da çoğalmaktadır. Çünkü Irak’ın bölünmesi sonucu, İran’ın Irak üzerindeki nüfuzu azalacaktır. Çünkü bölgede ABD güdümlü, İsrail’in sözünden çıkmayan bir Kürt devletinin bölge ülkelerini bölerek ortaya çıkması, İsrail’e önemli bir müttefik kazandıracaktır. Çünkü Kürt devleti İsrail’le enerji projelerinde işbirliği yapacaktır.    

Sözün özü: Dış politika sorunlar sarmalındayken, iç siyasette kucaklayıcı, kavrayıcı, kapsayıcı bir dile, söyleme, üsluba ve de samimi politikalara ihtiyaç var. Kendisi gibi düşünmeyeni başkalaştıran, ötekileştiren, düşmanlaştıran, şeytanlaştıran siyasi dil, milleti bütünleştirmiyor, tersine bölüyor.