BAZEN İNSAN KENDİNİ KİRLENMİŞ HİSSEDER

BAŞIMDAN GEÇENLER
 

BAZEN İNSAN KENDİNİ KİRLENMİŞ HİSSEDER
 

Yaklaşık iki yıldır Korkusuz'da yazıyorum. Bu süre içinde kısa yıllık izinler dışında yazılarımı hiç aksatmadım. Önceden size de haber vererek bir ya da iki gün özel bir nedenle yazamadığım olmuştur. Ancak ilk kez hiçbir mazeret bildirmeden üç gün üst üste yazım yayınlanmadı. Çünkü başımdan öyle bir şey geçti ki, bir gün tüm günü karakolda geçirdiğim, sonra da çok moralsiz olduğum için yazamadım. Aslında basit bir hırsızlık, dolandırıcılık, ahlaksızlık olayı idi bu. Ama bana çok dokundu. Böyle bir rezilliği yaşadığım, böyle insanlarla aynı havayı soluduğum için çok üzüldüm, kendimi çok kirlenmiş hissettim.
 

BİR TAKSİYE BİNDİM
 

Size de anlatayım; Geçen pazar günü küçük bir dost grubunun daveti üzerine helikopterle Bozcaada'ya gittik. Doktor Metin Ağcaoğlu ile Etiler'de buluşmak ve oradan birlikte helikopterin kalkacağı Maslak'taki Kaan Air helikopter pistine gitmek için sözleştik. Ben de Beylerbeyi'nde arabamı otoparka bırakıp bir taksiye bindim. Taksici çok samimi biçimde “Kendisinin AKP'li olduğunu ama beni çok sevdiğini, dik duruşumu beğendiğini” söyleyip araç hareket halindeyken cep telefonu ile fotoğraflarımı çekti. Etiler'de inip doktorla buluştuktan sonra helikopter pistine gittik. Hareketimize birkaç dakika kala cep telefonumun olmadığını fark ettim. Takside unuttuğumu düşünerek bir arkadaşımın telefonundan kendi numaramı aradım, telefon açılınca da kendimi tanıttım taksici hemen “Can bey sizin miydi bu telefon ben de kimin diye düşünüyordum, neredeyseniz hemen getireyim” dedi.
 

İLLE GETİREYİM DİYE ISRAR EDİYOR
 

Ben de helikopterle havalanmak üzere olduğumu Maslak'a yetişmesinin mümkün olmadığını söyledim. Taksici ısrarını sürdürdü sonunda “Peki telefonu nereye götüreyim?” dedi. Ben de nasıl olsa durağa dönerken Beylerbeyi'nden geçeceğini düşünerek “Bir ara Beylerbeyi'ndeki Köy Kahvesi'ne bırak lütfen” dedim. Akşam 17.00 sıralarında İstanbul'a döndük. Beylerbeyi'nde Köy Kahvesi'ne gittim. Ama telefon bırakılmamıştı. Ben de “belki yolu düşmedi” diye düşünerek taksi durağına gittim.  Oradaki görevliler taksiciyi buldular, 15 dakika sonra durağa geldi. “Can bey senin telefonu müşterilerden biri çalmış” demez mi? Taksicilerin hiçbiri inanmadı. Hepsi de “Madem çalındığını fark ettin niye gidip polise zabıt tutturmadın? Çalındığını nereden bileceğiz?” diye sordular. Bana da “Kardeşim karakola gidin şikayetçi olun, madem hangi müşterinin çaldığını biliyor, polisler onun indiği yerdeki Mobese kameralarından çıkarırlar kimliğini” dediler.
 

KARAKOLA DOĞRU YOLA ÇIKIYORUZ
 

Taksici pek itiraz etmeden “Benim korkum yok, haydi karakola gidelim” diyerek beni de taksisine aldı ve yola çıktık. Ben o anda gerçek durumu fark ettim. Onu aradığımda bana ısrarla “telefonu getireyim, yollar açık 15 dakikada gelirim” diyordu. Bense yetişemeyeceğini düşünerek “gerek yok” diyordum. Oysa Üsküdar'dan Maslak (yeni mezarlığın olduğu bölge) nereden baksanız 60 lira tutar. Yani telefonu getirerek taksimetrede yazan parayı alacağı gibi belki bahşiş de umut ediyordu. Tabii ben saf saf Beylerbeyi'ne bırakmasını isteyince para alamayacağını düşünerek bu yola başvurduğunu anladım. “Bak ne istediğini anladım, para istiyorsan vereyim telefonu getir” dedim. Israrla “Bende değil telefon” diyor. Ama karakola yaklaşınca “Yarın o müşteriyi aldığım yere giderim, onu mutlaka bulurum, para istiyorsa iki üç yüz lira veririm” dedi. Anlaşıldı ki telefon bu adamda. Benim derdim telefonu almak böyle ahlaksızca bir şeye tevessül eden adamla uğraşmak değil. Bunun üzerine karakola gitmekten vazgeçtim. Sandım ki ertesi gün telefonu getirecek “şu kadar para verdim” diyecek, ben onu ödemeye razıyım o anda.
 

TAKSİCİDEN HİÇ SES ÇIKMADI
 

Ertesi gün hiç haber çıkmadı. Salı günü de ses çıkmayınca tekrar durağa gittim. Adamı yine buldular, geldi ve “tamam mesele çözüldü, ama özel konuşalım” dedi. Bir kenara çekilince “İyi haber telefonu çalan satmamış, piyasasının 800 lira olduğunu söylüyor” diye lafa girdi. Anlattığına göre o müşteriyi aldığı sokağa gitmiş, kahvehanelere kendi telefon numarasını vererek arabasına binip telefonu çaldığını söylediği o müşteriyi tarif etmiş ve kendisini aramasını söylemelerini istemiş, işe bakın ki mahalleli adamı bulmuş mesajı iletmiş o da benim taksiciyi aramış. “Tamam” dedim “vereceğim parayı.” Ama yine olmadı, çünkü adam telefon numarasını vermemişmiş, gizli yazan bir numaradan adammış. Artık sabrım taştı ve “Haydi bakalım polise gidiyoruz” dedim. Üsküdar Emniyet Müdürü'nü arayıp beş dakika uğramak istediğimi söyledim. Taksici benimle beraber oraya geldi. Emniyet müdürüne durumu anlatıp “Bu konularda hiç bilgim yok, hayatımda hiç karakola gidip ifade vermedim, kimseyi şikâyet etmedim, kimseye dava açmadım, ne yapacağımı bana söyler misiniz?” dedim. Müdür Bey Asayiş Şube'den bir ekip çağırdı.
 

BÖYLESİ ÇOK ZOR BULUNURMUŞ
 

Ekip taksiciyle bir odaya girip 10 dakika kadar konuştu. Sonra polislerden biri “böyle bir yalancı görmek çok zordur, telefon bu adamda ama yerini söylemiyor, telefonuna baktık özel numara diye arayan bir numara yok, bunu bile izah edemiyor ama telefonun kendisinde olmadığını söylüyor, çaresiz şikâyetçi olacaksınız, o zaman belki sorun çözülür” dedi. Hep birlikte Çengelköy Karakolu'na gittik. Taksici bana ne anlattıysa aynı ifadeyi verdi. Hiç umursamaz tavırlar içinde bir de bana dönüp “Sen galiba bu telefonu almak istemiyorsun” dedi bir de. Sonra ben ifade verip şikâyetçi oldum. Telefon cihazının numarasını vererek sinyal verdiği yerin bulunmasını ayrıca Mobese kameralarının incelenmesini talep ettim. Bekliyordum ki savcı adamı çağıracak ifadesini alacak, telefonun bulunması için hizmet veren şirkete talimat verecek. Hiçbiri olmadı. Savcı “dosya üzerinden bakarız” dedi adamı da gönderdiler. Bu durumda o telefon taksicide veya bir arkadaşında olsa bile artık çoktan ya çöpe ya denize gitmiştir. Şu ana kadar da araştırma yapılıp yapılmadığına dair bir haber gelmedi.
 

HİÇBİR ŞEY YAPAMAMAK VAR YA
 

Telefonun maddi değeri önemli değil, maldır yerine konur, içindeki bilgilerin gitmesi tabii ki facia bir şey ama beni asıl üzen o taksicinin hepimizin karşısına geçip sanki hiçbir şey yapmamış gibi sırıtması, alay etmesi, “nasıl olsa bana bir şey olmaz” lakayıtlığı içinde davranabilmesi yok mu, işte o korkunç. Buna karşı sizin ise her şeyi anlamış olmanıza rağmen hiçbir şey yapamamanız, işte insanı kahreden kendini kirlenmiş gibi hissetmesine neden olay şey bu.
Ayrıca yargının nasıl çalıştığını görmeniz, göz göre göre sanki suçlular korunuyormuş gibi davranılması, insanın bu ülkeye olan sevgi ve güvenini bile sarsıyor.
Nasıl bir ülke haline geldik böyle? İnsanlar bir yerde unutulan herhangi bir eşyayı sahibine vermek için bile bir avanta peşinde koşuyorlar. O küçücük avantaya ulaşamayacağını düşünürse de karşı tarafın ne kadar mağdur edileceğini, üzüleceğini, zora gireceğini hiç düşünmeden ahlaksızca ve vicdansızca yürüyüp gidebiliyorlar. Bu yaşadığım olay on binlerce insanın başına gelen hırsızlık, dolandırıcılık, gasp, aldatma türü suçlar arasında mutlaka çok basit kalır. Ama diyorum ya olayın basitliği değil önemli olan, ülkesine karşı hep dürüst davranmış, ahlak, namus, vicdan yolundan hiç sapmamış, kasıtlı olarak kimseye bir kötülüğü dokunmamış birinin ruhunda yaratılan tahribattır.


https://twitter.com/can_atakli_