TABLO İYİMSER DEĞİL!

TABLO İYİMSER DEĞİL!

14 Mart nedeniyle yetkili kurumlarca sağlık karnemiz açıklandı. Olduğu gibi aktarıyorum. Okuduysanız bir kez daha okuyun diye!

Efendim! Ülkemizde 1 doktora 572 hasta düşüyormuş. Böylece dünya genelinde alt sıralarda yer alıyormuşuz. 5 yılda sağlık çalışanlarına 46 bin saldırı olmuş. Toplam doktor sayısı 141 bin 259. Tıp fakültelerinde okuyan öğrenci sayısı 76 bin, görev yapan öğretim üyesi sayısı 13 binmiş. Son 3 yılda hekim, hemşire, diğer sağlık personeli olmak üzere 431 sağlık çalışanı intihar etmiş. Bu tablo bir bakıma yaşatmayı seçen ve bunun için yemin eden meslek dalının ölümü seçmesi demek değil midir?

Sırada diğer konular var! Okuyanı bol, yazanı daha bol, inananı en bol dergilerde şu yazıyor! “5- 6 yaşında kız çocuklarıyla evlenilebilir. Allah vur dediyse vardır bir hikmeti. Erkek karısını dövebilir. Kadınlar kocalarından dayak yediğinde şükretmelidir.” Her okuduğumda yüreğimde kırık cam parçaları hissettiğim açıklama ve haberlerdir bunlar. Üzüntümün tonunun çok siyah olduğunu özellikle belirterek…

Sağlıktan yaşama hal ve durum bu iken devletin tepesinde oturanlar pek çok şeyi hafife alarak; “her şey yolunda, sevinin” demiyorlar mı? Donup kalıyor insan! Önce şu soruya yanıt arayalım. Sevinmek mi? Niye ve neye? Devleti yönetenler seviniyor diye mi sevinelim? Yoksa meclis başkanının korumalarına alınan pahalı arabalara mı sevinelim? Yetinmeyip 55 milyon seçmen için bastırılan 500 milyon adet zarfa mı sevinelim? Kararsız kalıyor insan doğrusu!

Oysa üzülecek çok konumuz var bizim! Örneğin ömrünü ailesinden uzakta geçirenler var. Erkenden çekip- göçüp- kaçıp gidenler var. Yıllardır iş bekleyenler var. Olmadık yerde hayattan koparılanlar var. Zoru seçenler, istediği yere bir türlü gelemeyenler var! Alın terinin huzuruna sığınanlar, bilgileri, emekleri, deneyimleri görmezden gelinenler var! Oldu, oluyor, olacak derken ömrü bitenler var! İnsan hangisine daha çok üzüleceği konusunda kararsız kalıyor doğrusu!

Yine hiç hak etmediği halde çok yüksek makamlara getirilenler var. Hiçbir emek harcamadan alınan yollar ve kazanılan üstün (!) başarılar var! İki kelimeyi yan yana getiremeyenlerin döndükleri köşeler var! İnsan hangisine şaşıracağına karar veremiyor doğrusu…

Bilindiği gibi hayata değmeyen bilgi havada kalır! İnsanı var eden emektir. İnsanı yaşatan umuttur. İnsanı insan kılan düşüncedir. İnsan farklı kılan yaptığı değerlendirmeler ve işine verdiği değerdir. Onu tercih edilir kılan sanatkârane ve zanaatkârane dokunuşlarıdır. Son yıllarda örneğine çok az rastladığımız. Ancak son yıllarda örneğine çok sık rastladığımız şeyler de var! Örneğin bizi her konuda ve durmadan kıskanan batı! Kırmızıçizgilerimize yapılan tehditler! Algı ve üst aklın başımıza açtığı işler! “Bizim için yok hükmündedir”, “politik karar bizi bağlamaz”, buruşturup çöpe attık bize ne”, “kendileri çalıp kendileri oynasınlar”, “dolar bu iner de çıkar da size ne” şeklindeki sıradan açıklamalar!

Ocak ayında 9 milyar dolar açık vermişiz. Döviz kuru, dolar, mazot alıp başını gitmiş, zamlar yağmur olup yağmış. Ve biz yok hükmünde saymışız tüm bu olup biteni…

Yeri gelmişken şu notu da düşeyim. Bu yazı aslında burada bitmeliydi ama konular bitmedi diye uzatıyor ve merak ediyorum! Ülkeyi yönetenlerin bu sıralananlara ve unutulanlara bir yanıtı var mı? Varsa dile getirebilirler mi? Nihayet bu yazının sonunda ne demek istediğime geldim ama bugüne dek ders çıkaranı, umursayanı ve tedbir alanı görmedim…

Önemli Not: Çanakkale Destanı, hayatlarının baharında, 14’de, 15’de, 20’de Conkbayırı’nda, Kilitbahirde, Belentepede, Çiğiltepede ölüme meydan okuyarak canlarını veren, fakat vatanlarından bir karış toprak vermeyenlerin yarattığı destanın adıdır.

Daha önemli not: Çanakkale Destanı, 34 yaşındaki bir kurmay yarbayın, genç Mustafa Kemal’in öncülüğünde ve önderliğinde vatan diyen, ulus diyen, bağımsızlık diyen, özgürlük ve istiklal diyenlerin yarattığı bir efsanenin adıdır.

Minnet notu: Başta Büyük Atatürk olmak üzere bize bu gurur tablosunu yaratanlara ve onların yaptıklarına selam olsun…