ATATÜRK’ün KILIÇ ALİ’si

ATATÜRK’ün KILIÇ ALİ’si

1890 yılında İstanbul’da doğan, 14 Temmuz 1971 yılında vefat eden Kılıç Ali Bey’in asıl adı Emrullahzâde Asaf Tevfik’tir. Mondros Mütarekesi’nin ardından Orta Asya'da bulunan Enver Paşa'nın genç subaylara ihtiyaç duyması nedeniyle “Turan'a gideceğiz, vatanı o yoldan; Turan'ı gerçekleştirmek suretiyle kurtaracağız” der. Seyahat etmeleri için gerekli parayı Celal Bayar’dan rica eder ama O, “Enver Paşa'nın ordusuna katılın, ama iyi düşünün; geri döndüğünüzde acaba Anadolu’yu yerinde bulabilecek misiniz?” diye sorarak Atatürk’e katılma önerisinde bulunur. Bunun üzerine 1 Eylül 1919 tarihinde Sivas'ta Atatürk'ün emrine girerler. Atatürk kendisini “Enver Paşa'nın adamı” olarak bildiği için kabul etmek istemese de zamanla güvenmiştir. [1]

Adını Atatürk veriyor

Yüzbaşı Asaf Tevfik millî mücadele dönemi boyunca Mustafa Kemal Paşa’nın kendisine verdiği isimle “Kılıç Ali Bey” olarak anılacaktır. Kılıç AliAtatürk'ün kendisine şunu dediğini belirtir:

“‘Artık Asaf Tevfik yok…Sadece Kılıç Ali var…Ne güzel isim… Malumundur ki, Hazret-i Ali'nin diğer adı da Kılıç'tır. Hem de Allah'ın keskin kılıcı…Böyle bir birleşme olur da insan Asaf'ı falan nasıl taşır? Hele senin gibi savaşmış bir asker olursa’”. [2]

Atatürk, Sivas Kongresi’ni basmaya yeltenen Ali Galip’i dizginlemek üzere Kılıç Ali’yi Malatya'ya gönderir. Bundan sonra yeni görevi Maraş-Antep Kuvayi Milliye Kumandanlığıdır.

Maraş-Antep Kuvayi Milliye Kumandanlığı

Kılık değiştirerek Elbistan’da bir arpa tüccarı sıfatıyla mücadeleyi örgütlemeye başlar. [3] Fransızlarla girdiği savaş 22 gün sürer. 11/12 Şubat 1920 gecesi Fransız ve Ermeni askerleri şehri terk ederek Islahiye tarafına çekilirler. Kılıç Ali bu başarıyı şöyle değerlendirecektir:

“Topumuz yoktu. Tüfeğimiz azdı. Düzenli ordumuz yoktu. Cephanemiz kıttı. Maraş Türkleri bu harikaları soylu kanındaki cevherle yaptı.” [4]

Sonrasında faaliyetlerini Antep’e yönlendirir. Fransız kumandanlarından Abadi, Kılıç Ali’nin Antep’e gelişini, “Kılıç Ali adında azimli birisi Antep dolayları Milli Müdafaa Kumandanı adını aldı” diye anlatır. [5]

Antep’ten çıkan ayaklanmayı bastırmak üzere Yozgat’a gider. Sonrasında Ankara İstiklal Mahkemesi’nde görev yapar.  

Süt kardeşini askerlikten atıyor, 15 yıl hapis cezası veriyor

Dişikilitli denilen isyancı tutuklanarak mahkemelerine gönderilir ama mahkemeleri işlediği suçların yargı alanının dışında olduğundan Dişikilitli’yi Kayseri'ye göndermeye karar verir. Bu isyancıyı Kayseri'ye götüren Yüzbaşı Kemal Bey geceyi geçirdikleri bir köyde, Dişikilitli ile arkadaşlarını bir camiye tıkar ve kapıya bir nöbetçi dikerek uykuya dalar. Kontrolsüz bırakılan nöbetçinin uyuklamasından yararlanan Dişikilitli camiden kaçar. Mahkeme heyeti ciddiyetsiz davranışı yüzünden yüzbaşıyı cezalandırır. Kılıç Ali yüzbaşı için “benim süt kardeşimdi ve evimde kalıyordu” der. [6]

Arkadaşını 10 seneye mahkum ediyor

Mahkeme, Maraş’ta milli teşkilatı kuran Çuhadarzade Mehmet Efendi adında vatanperver kişinin öldürülmesinde dahli görülen ve milli mücadeleye katkısı olan Maraş vekillerinden ve arkadaşları olan Tahsin Bey’i yargılamak durumunda kalarak 10 sene kürek cezasına mahkum eder. Heyet, arkadaşları olan Tahsin Bey’e şunu söylemek durumunda kalır:

“Nereden bakılırsa bakılsın, vatan hizmetinizi, ahlakınızı ve yakın arkadaşlığımızı nazar-ı dikkate almakla beraber, maalesef olay o kadar açık, o kadar elim ve fecidir ki, heyetimiz sizi kanunun pençesinden kurtarmayı başaramadı.” [7]

Atatürk ikna edemiyor

İstiklal Mahkemeleri görevini yaparken Atatürk de dahil kimse tarafından yönlendirilmeye açık değildir. Sakarya Savaşı sırasında bir gün Ankara’da dolaşırken mahkeme heyetinden İhsan Bey’le birlikte cepheye gönderilen bir asker kafilesinin yırtık pırtık mintanlı olmasına üzülürler. Fakat tümen kumandanlarından albay Hulusi Bey'in evinin önünde temiz giyinmiş, üstü başı düzgün, sağlığı yerinde dinç bir askerin odunları balta ile kırmasına kızarlar. Böyle sağlıklı, güçlü ve dinç bir asker hizmet erliği için gerilerde alıkonuluyor, her şeyleri eksik, kıyafetleri perişan, çoğu hasta, belki kimsesiz olanlar cepheye sevk olunuyordu. Bu nasıl olurdu!

Mahkeme heyeti durumu tartışarak Hulusi Bey'in tutuklanarak mahkemeye sevkine dair bir tezkere yazarlar. Hulusi Bey'in tutuklanmasına Milli Savunma Bakanlığı Müsteşarı Kazım Bey'in izin vermemesi üzerine Kazım Bey'in de mahkeme kararına muhalefetten yargılanmak üzere hemen tutuklanması emrini verirler. Bu emir ve karar herhangi bir yerde, herhangi bir kimse tarafından engellenirse, sorunu Büyük Millet Meclisi'ne arz edecekler, gerekirse İstiklal Mahkemesi'nden istifa edeceklerdir. Mustafa Kemal Paşa, İhsan Bey’le kendisini çağırır. Çok sinirlidir. Onlara “ben bu durumun düzeltileceğini vaat ediyorum. Bu tezkerenizi geri alarak, bu seferlik kararınızda ısrar etmemeniz mümkün müdür?” diye sorar. Kılıç Ali’nin yanıtı şöyle olur:

“ ‘Amacımız ordu mensuplarıyla Meclis arasında bir olay çıkarmak değil, orduda muzaffer olmak gayesine yönelik güç ve düzenin etkisini görmektir’ dedik.

Gazi bu düşünce ve kararımızdan memnun olmuştu. İhsan ile bana imzalı birer fotoğrafını vererek memnuniyetini gösterdi.” [8]

Çiçerin’in Atatürk ve İstiklal Mahkemesi övgüsü

Bolşevik Devrimi’nin on beşinci yıldönümü için heyetle Moskova'ya giden Kılıç Ali, Hariciye Komiseri Çiçerin'in şu sözlerinin onları gururlandırdığını belirtir:

“Mustafa Kemal gibi büyük çapta kudret sahibi bir adamın başınızda bulunması sizin için ne kadar büyük bir kuvvet ise, O’nun dostluğu bizim için de aynı şekilde kuvvet ve bahtiyarlıktır.” [9]

Başka bir sohbette Çiçerin’in, İstiklal mahkemelerini Çeka mahkemelerine benzetmesi ve aradaki farkı Kılıç Ali’den sorması üzerine şu yanıtı verir:

“Çeka mahkemelerinin gizli ve dört duvar arasında ne tarzda cereyan ettikleri bilinemez bir halde faaliyette bulunduklarını, bizimkilerin ise millet karşısında her dâvayı açık muhakeme ederek yine millet karşısında hükümlerini verdiklerini söylediğimde Çiçerin bile beni tasdik etmiş;

‘Evet bu hal inkılap mahkemeleri için bir emniyet ve itimat unsuru teşkil eder’ demişlerdi.

Gizli yapılmış tek bir muhakeme yoktur. [10] 

 “Atatürk'ün en denenmiş ve sadık arkadaşı”

Sabiha Gökçen, Kılıç Ali’nin Atatürk'ün en denenmiş ve sadık arkadaşı olduğunu aktarır. Tarihi Park Otel'in sahibi oğlu, Kılıç Ali’nin Atatürk'e ne kadar bağlı olduğunu gösteren şu öyküyü Altemur Kılıç’a anlatır:

“Atatürk, otelde arkadaşlarıyla yemek yerken, birden elektrikler söndü. Birkaç dakika sonra yine geldi. Ortalık aydınlandığında görünen manzara şu idi: Atatürk 'ün yanında bulunan Kılıç Ali ve diğer kişiler, ellerinde çıplak tabancaları, Gazi'nin üzerine vücutlarını siper etmiş, bekliyorlardı.” [11]

Bir ülkeyi ayakta tutan kahramanlarıdır. Nazım Hikmet’in dediği gibi “Kuvayi Milliye kahramanları… mezardan çıkmanın vaktidir.”

Emperyalizme karşı mücadele ederken sendikalarımızda, partilerimizde, derneklerimizde Kuvayi Milliye kahramanlarının portrelerine yer vermeliyiz. Cesaretlerine, kahramanlıklarına, cumhuriyete ve devrime bağlılıklarına ihtiyacımız var.

Tarihçi-Yazar Mustafa Solak

https://twitter.com/karahuseyinler

[1] Kılıç Ali, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, Derleyen; Hulusi Turgut, 9. Baskı, İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul, 2007, s.14-15.

[2] Age, s.55.

[3] Bürhan Cahit, Gazinin 4 Süvarisi, Kanaat Kütüphanesi, İstanbul, 1932, s.16-17.

[4] Kılıç Ali, age, s.95.

[5] Abadi, (1999), Türk Verdün’ü Gaziantep: Antep’in Dört Muhassarası, (Günümüz Türkçesine Aktaran:Şakir Sabri Yener), Gaziyurt Matbaası, Gaziantep, s. 48.

[6] Kılıç Ali, İstiklal Mahkemeleri Hatıraları, Sel Yayınları, İstanbul, 1955, s.13-15.; Kılıç Ali, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, s.389-390.

[7] Kılıç Ali, İstiklal Mahkemeleri Hatıraları, s.21-22.; Kılıç Ali, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, s.391-392.; Ergun Aybars, İstiklal Mahkemeleri, İleri Kitabevi, İzmir, 1995, s.405.

[8] Kılıç Ali, İstiklal Mahkemeleri Hatıraları, s.78-79; Kılıç Ali, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, s.384-386.

[9] Kılıç Ali, Atatürk’ün Sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları, s.548.

[10] Age, s.372-373.; Kılıç Ali, İstiklal Mahkemeleri Hatıraları, s.9.

[11] Age,  s.17.