VAAZ ve VAAT AĞIRLIKLI İTTİFAK…

VAAZ ve VAAT AĞIRLIKLI İTTİFAK…

Kurtuluş reçeteleri sıralama, mucize yaratma, Cumhuriyet tarihinin her alanda rekorlarını kırma, kılıf bulma gibi konularda rakip tanımayan merkezi yönetimin temel politikalarına, yeni buluşlarına hayret etmek ve hayranlık duymamak mümkün değil doğrusu! Sırayla gidersek; kenevir ekimi, uzaktan kumandalı sertifika programları, 30 yıllık tanzim satışı kendi icatları gibi tanıtma, çöken binada hayatını kaybedenleri şehit sayma, hele de 11 maddelik manifesto! Şaştık mı? Hayır! Çünkü “damat halayını” ve kitle psikolojisini iyi bilen bir ekip var karşımızda…

Din görevlilerine 3 ay boyunca uzaktan kumandalı çocuk eğitimi sonunda da sertifika verilecekmiş. Ücret 340 TL olarak belirlenmiş. Bilgisayar başında video destekli program 380 ders saati olarak planlanmış. İş garantisi yokmuş tamamen kişisel gelişim amaçlı imiş. Ey teknoloji sen nelere kadirsin deyip soralım!

Kenevir ekimi serbest bırakılınca ya da bilgisayar başında eğitim alınınca! Ekonomi düzelecek mi, enflasyon düşecek mi, hava temizlenecek mi, kâğıt ucuzlayacak mı, sebze fiyatları inecek mi, samandan patatese dışa bağımlılık azalacak mı, işsizlik sorunu ortadan kalkacak mı, mucize reçete tüm bunları çözecekse hoş geldi sefa geldi.

Ekonomiden çıkıp siyasete yönelince ve partilerin belediye başkan adaylarına bakınca ister istemez yurtdışına uzanıp derin ahlar çektim! Niye mi? Şöyle; Paris’ten Washington’a, Barcelona’dan Madrit’e, Mexico City’den Oslo’ya, Roma’dan Amsterdam’a, San Fransisco’dan Las Vegas’a, Melbourne’den Santiago’ya, Tunus’tan Tokyo’ya kentleri kadın belediye başkanları yönetiyor. Ayrıca Almanya ve İngiltere’yi de kadın başbakanlar! Bu ülkelerde erkek yok mu diye üzüldüm ayrıca!

Acep dedim kendi kendime adı geçen bu ülkelerde; Gücünü cinsiyetçi kavramlardan alan yöneticiler yok mu? Ya da tecavüz suçlarına iyi hal indirimi sağlayan bir adalet anlayışı yok mu? Kadın cinayetlerinde ağır tahrikten hafifletici ceza indirimi yok mu?  Ya da insanın ayaklarını yerden kesen ve adalet duygusunu yerle bir eden çocuk tacizlerinde “rıza” gibi gayri insani görüşler yok mu? Yoksa niye yok!

Bu can sıkan yazıyı daha fazla uzatmadan ve saf bir yurttaş olarak konuya dâhil olmak istersem; bazen susmak erdemdir deseler de yazıp konuşmak, paylaşıp dertleşmek daha iyi değil mi?

Ortalık toz dumanken, bir yanda anayasaya eklenen maddeler, bir yanda Türk tipi başkanlık sistemine geçiş yapma sürecinde yaşanan gariplikler, bir yanda sonsuz ve sınırsız ihtişam merakı, diğer yanda görüntüsüyle, tantanasıyla, debdebesiyle Arapları bile kıskandıran şaşaasıyla, sanatçısıyla, muhtarıyla halka açık Külliye!

Hani bizim yöneticilerin uzun süredir dillerinden düşürmedikleri içi boş bir deyim var ya artık ezber ettiğimiz! “Asla kabul edilemez, kabul edilebilir gibi değil! Kınıyoruz! Reddediyoruz! Yok, hükmündedir!” gibi. Şimdi konuyu örneklerle açmaya çalışalım.

Dış ilişkilerde; Kabul etmiyor, kabul edilebilir bulmuyor, şiddetle kınıyor, yok hükmünde sayıyorsunuz! İyi de işin bir de ülkemiz ayağı var! Örneğin kadınlar öldürülüyor, mesela çocuklar örseleniyor, tacize uğruyor, faraza hayvanlara fena muamele, işkence, eziyet ediliyor. Bu arada siz ne yapıyorsunuz? Bakanlar toplanacak da, çalıştay yapılacak da, taslak hazırlanacak da, konu mahalli idarelerce de ele alınacak da, mutabakat sağlanacak da, masaya yatırılacak da, çocuğun üstün yararı gözetilecek de, makul sürede davalar sonuçlanacak da da da! Nereye kadar?

Tüm bu örneklerden sonra daha neler mi göreceğiz? Bakalım! Resmi plakalı araçla seçim çalışmaları mı dersiniz? Devlet çevreyi kirletiyor diye bas bas bağırıp yasaklarken Güngören Belediyesi’nin dağıtacağı plastik poşetlere mi şaşarsınız? Yeni kurulan partinin yepyeni genel başkanının açıkladığı evlere şenlik manifesto mu ayaklarınızı yerden keser? Hem TBMM başkanı hem İstanbul Belediye başkan adayının bir koltukta iki karpuz taşımasını mı alkışlarsınız? Yoksa “memleket işi, gönül işi” sloganına mı şapka çıkarırsınız? Size kalmış! Ama ben her şehre anayasa, her şehre kimlik, doğaya uygun ruhsat, şehir mimarisini koruma, dikey mimariye sınır, yatay mimariye geçiş (yer kaldıysa?) kişiye özel parsele hayır, şirkete özel imara yasak getiren manifestoya bayıldım doğrusu! Keşke tüm bunları bugüne kadar yapanları da ortaya çıkarsalar yüzde 50 değil, tüm oylar onlara derim!

Neydi sloganları? “Mazimiz hizmet, azmimiz millet!” Hem AKP genel başkanı, hem CB, hem reis, şimdi de Ankara adayının deyimiyle ağalık. Bir koltukta bunca karpuz zor ki ne zor! İnsan öğretmen de olsa, bekçi de olsa, siyasi de olsa sonuçta insandır. Zaaflarıyla, korkularıyla, düşünceleriyle, duygularıyla, umutlarıyla, hayal kırıklıklarıyla insandır. Karar verir, pişman olur, boyun eğer, karşı çıkar. Önemli olan ne olmasını bekleyip, ne olacağını umarken, yanlışın yanlışı olaylar karşısında sergilediğimiz tavırdır değil mi?

Mesela; Pahalılık ortalığı tozu dumana katmış kavuruyorken! Mesela; bazıları bizden olmayanlar ne olmalılar, kahrolmalılar diye bas bas bağırırken, damat bakan; “Krizi atlattık, iyi yönettik, bu bir başarı hikâyesidir” diye damat halayı çekerken! Mesela Ankara’daki Kayserili aday; “AK belediyecilik nasıl olur göreceksiniz, sırtımıza ağaya dayamazsak iş mi yürür?” diye gerçeğin altını çizerken!

Örnekleri uzatırsam yazı dizisi olur. Siz de aklınıza gelenlerle idare edin artık. Nokta…