“DEĞERSİZ KONUT” SAHİBİ ya da KİRADAKİ HALKIMIZ ACABA DEĞERLİ KONUT VERGİSİNE KARŞI mı?

“DEĞERSİZ KONUT” SAHİBİ ya da KİRADAKİ HALKIMIZ ACABA DEĞERLİ KONUT VERGİSİNE KARŞI mı?

Şu “Değerli Konut Vergisi” tartışmaları…
Bunlar bana büyük usta Aziz Nesin’in “Kazık Bana Giriyor” hikayesini hatırlatıyor…
Anlatması uzun olur ama tek cümle ile özetlemek gerekirse; “Memleketin birinde” sıradan insanlardan başlayarak taa o ülkenin padişahına kadar sırasıyla herkesin gözle görülemeyen bir kazıktan şikayet edip “kazık bana giriyooor” diye bağırdıklarını ama sıkıntı günden güne büyürken o kazığı hiç kimsenin göremediğini anlatır hikaye.

Nüfusunun yüzde kırkının üzerindeki kısmı yoksul, kağıt üzerinde yapılan hesaba göre de olsa yıllık ortalama gelir kişi başına ancak 8.000 dolar ya da bu günkü kurlardan (8000X5,94=) 47.500 lira iken, dolar milyarderlerinin mantar gibi türediği bu ülkede neredeyse bütün medya ve bir kısım siyasetçi, halkımızın derdine tercüman olduğunu düşünerek yoğun bir biçimde adeta “Kazık bize giriyor” diye feryad-ü figan ediyor.

Nedenmiş?
Efendim hiç böyle değeri 5 milyon lirayı aşan değerli konutlardan, daha doğrusu bu konutların sahiplerinden emlak vergisinin üzerine bir de 0,003 (binde üç), 10 milyon lirayı aşanlarda ise binde altı vergi alınır mıymış?...

Hadi bunu söyleyenlerin bir kısmı bu vergiye muhatap olan, 5-10 milyon liralık konutlarda oturanlar ve bir hesaplamaya göre hepsi 150 bin kişiden ibaret ise; yukarıda hali pür melaline değindiğimiz, doktora gitse, çocuğunu kursa yazdırsa, sırtına gömlek, sofrasına zeytin peynir alsa o dar gelirine rağmen yüzde 8-18 arası KDV ödeyen şu 85 milyon kişiye ve bunların haklarını savunmakla görevli kimilerine bundan ne?

Bütçe açığı felaket boyutlardaysa, harcamanın önü alınamıyorken sizce acaba kimleri “biraz daha” vergilendirmek daha doğru olurdu?
Ya da bu da yapılmayıp elde kalan son kamu malları da pazarlanmalı, kaça mal olursa olsun diyerek gelecek nesillere kadar kapatılamayacak biçimde biraz daha mı borçlanılmalıydı?
Yoksa devlet “benden bu kadar” deyip kepenk mi indirmeliydi?
*
Gelelim işin aslına:
-Piyasa ekonomisinde ya da kapitalist devlette kamu harcamalarının kaynağı asıl olarak vergi midir?
“Evet vergidir.”
-Toplanan vergiler ile kamu harcamaları arasında genelde bir denge olmalı mıdır?
“Evet olmalıdır.”
-İktidarlar “bu para yetmiyor, yeni vergi lazım” dediği zaman -hemen vergiye karşı çıkmak yerine- öncelikle, bu ihtiyacın harcamaların aşırılığından mı yoksa vatandaşın üzerine düşen vergiyi ödeyememesinden mi kaynaklandığı sorgulanmalı mıdır?
“Sorgulanmalıdır.”
-Eğer mutlaka yeni vergiler almak gerekiyorsa, gelir dağılımının bu kadar bozuk olduğu, 201 bin kişinin bir milyon liradan fazla mevduatı olduğu, 149 bin kişinin en az beş milyon liralık evde oturduğu bir ülkede, bunun öncelikle bu gibi üst gelir ve servet gruplarından alınması daha adaletli değil midir?
“Evet daha adaletlidir”
-Türkiye’nin bu durumunda yeni bir vergi konacaksa bunun ödeyicisi sıradan yurttaşlar mı olmalıdır yoksa bu ülkenin en kaymak gelir ve servet grubuna giren 149 bin konut sahibi mi olmalıdır?
“Evet, bu kaymak tabaka olmalıdır”.
-Peki, aslında iktidarların her zaman pek kolay kolay vergilendiremediği bu üst gelir-servet grubunun şimdi vergilendirilmesi nüfusun geriye kalanının “ondan alma bizden al” deyip itiraz edeceği bir şey midir?
“Hayır, asla”
-O zaman vergi konusunda ille de iktidara “çakmak” gerekiyorsa, öncelikle yapılması gereken “Varsıllardan bu kadar da vergi alınır mı?” demek yerine, “Toplanan bu vergilerin neden yetmediği, yeni toplanacakların da nerelere harcanacağı”nı sormak değil midir?
Özellikle siyasiler ve medyanın “ultra varsıllar” yerine öncelikle sıradan halkın sözcüsü olması beklenmez mi?
“Evet beklenir.”
*
Siz bu soruları ve kendi yanıtlarınızı bir kere daha düşünürken biz artık kendi lafımızı bağlayalım:

1.Türkiye’de ekonominin yapısı malum iken vergi konusu açıldığında tartışılacak ilk konu, “toplanabilen” vergilerin nerelere harcandığı, bütçenin neden bu kadar açık verdiği ve öncelikleri konusudur.

2.Ülkemizdeki “vergi düzeni”, servet ve kazançtan ziyade tüketim ve istihdam üzerine yüklenmiş olmakla hem adaletsiz hem verimsiz bir uygulamadır. Bu en önce düzeltilmesi gereken, en önce itiraz edilmesi gereken konudur.

3.” Değerli Konut Vergisi” o çok yanlış bir uygulama olarak bilinen “Varlık Vergisi” ile aynı şey değildir. Varlık Vergisinde; yükümlüsünden ölçüsüne, mevzuatındaki esnekliğinden(!) uygulama biçimine kadar tartışılacak çok yan vardır. Bugün uygulanan “Değerli Konut Vergisi” bir klasik “Servet vergisi”dir ve vergiciliğin en doğru uygulamalarındandır. Çünkü, bunun “alternatifi” yani bunu yapamadığınızda yapılacak olan; tüketimi, kazançları vergilendirmektir.

4.Şimdi uygulamaya konan “Değerli Konut Vergisi”, hem iktidarın iyi düzenleyemediği, kamuoyuna iyi anlatamadığı, hem muhalefetin ve medyanın bu konuda daha çok, “tepki olsun” diye itiraz ettiği bir uygulamadır. Yanlış yönde verilen tepkiler, diğer haklı tepkileri haksızlığa dönüştürebilir. Bugün Değerli Konut Vergisine olmaz diyenler yarın KDV yükseltildiğinde “niye fakir fukara vergilendiriliyor, gidin varlıklılardan alın” demek zorunda kalmayacaklar mıdır?

5.Toplanan vergilerin nerelere harcandığı ve adaletli olup olmadığı konusu bir yana; bu vergide gerçekten bir yanlışlık varsa; o yanlışlık, verginin daha kademeli bir tarifeyle salınmamış, özellikle sıradan halka gerekçesinin iyi anlatılmamış olmasındadır.
Bu yanlışlıkları yine yanlış eleştirilerle düzeltmek mümkün değildir. Yanlış eleştiri bazen yapılmış yanlışları bile örtebilir.

https://twitter.com/bulentsoylan
https://www.facebook.com/yeminlimalimusavir.bulentsoylan