“VERGİ TAKOZU” ve  SADECE DEVLETE GELİR SAĞLAMAK İÇİN VERGİCİLİK

“VERGİ TAKOZU” ve  SADECE DEVLETE GELİR SAĞLAMAK İÇİN VERGİCİLİK

Bilmem “Vergi”yi sadece devlete gelir sağlamak dışında da düşünmüş müydünüz?
“Vergi” denince insanın aklına hemen “devlete gelir sağlamak” ona “para toplamak” gelir çoğu zaman çünkü.
Ama biliyor musunuz ki; vergi konusu bir toplumun neredeyse “temel düzenini” belirleyen bir konu.
Vergiyi öyle alırsanız bir başka düzen gelişir ülkede, böyle alırsanız bir başka…
Dolayısıyla ancak vergide izlediğiniz politikanız doğruysa; ülkenin düzeni, gelişmesi ve büyümesi için de doğru bir yolda ilerliyor olabilirsiniz.
Aynen koca koca gemilerin o heybetli gövdeleri yanında ufacık bir teferruatı gibi görünen hatta suyun altında kalıp görünmeyen dümenlerinin o gemilerin hangi denizlere doğru yol alacağını belirlediği gibi…

*
Türkiye, politikacı diliyle “hala orta gelir düzeyinden kurtulamamış” bir ülkedir. Hala kişi başına milli geliri on bin doların altında ve günlük kurlara bağlı olarak sekiz binlerde falandır. Yani Türkiye, yıllardır “gelişmekte” diye tanımlansa da ne yazık ki çıtayı aşamamış, gelişip de kendini henüz çağdaş ülkeler arasına sokamamıştır.
O zaman şu sorunun cevabını aramalıyız: orta gelir tuzağından ya da kendimizi hala “gelişmekte olan ama hala gelişememiş” bir ülke durumundan kurtaramayışımızda acaba bu ülkede uygulanan vergi politikalarının etkisi ne kadardır?
*
Milletlerin zenginlikleri büyük ölçüde onların üretim gücüne bağlıdır değil mi?
Öyle ya, yerden petrol falan fışkırmayınca üreteceksiniz ki, kimselere muhtaç olmadan önce kendi nüfusunuzun ihtiyaçlarını karşılayacak, sonra da fazlasını dışarıya satarak kendinizi geliştirecek parayı kazanacaksınız.

Peki, o zaman bir ülkenin kalkınmasının itici gücü hiç tartışmasız biçimde “üretim” ise, devlet yönetmede bütün mesele her iktidarın söylediği ama bir türlü çıkış yolunu bulamadığı şu üretim artışına hedeflenmek değil midir

Üretim artışına hedeflenmektir tabii…
Çünkü ancak o üretim artışının kazandırdığı parayla;
-Başkalarının yapıp işletmesiyle değil, devletin kendi parasıyla büyük bayındırlık işleri yaparsınız,
-Memurlarınıza daha iyi ücret öder emeklinizi rahat yaşatırsınız,
-Halk sağlığına özen gösterir, kaliteli eğitim verir, kültür ve sanata, şuna buna imkan tanırsınız.
Ve milli ekonominiz kazandığı için milletiniz de kazanır ve bu kazancından istenen vergileri kolayca cebinden çıkarıp öder.

Bunun tam tersi; ekonominiz üretmiyorsa halkınız kazanamaz, halkınız kazanamadığı için siz beklediğiniz kadar vergi toplayamazsınız, zorlarsınız, cezalandırırsınız, affedersiniz, yapılandırır sonra bir daha yapılandırırsınız ama yine de sonuç değişmez.
Hepsi o kadar mı?
Bütçesi hep açıkla bağlanan, bütçesi gereksinmelerine yetmeyen bir devlet olarak bu piyasacı ekonomi sisteminde asla dişe dokunur bir şeyler yapamazsınız.

Ne yapmalı o zaman?
Çıkış noktası “üretim” olduğuna göre, böyle bir ekonomide atılacak olan ilk adım, o sözüm ona “adalet olsun” diye üretiminin üzerine de bindirmiş olduğunuz vergi yükünü olabildiğince hafifletmek, burada oluşacak kaybı başka yollara kaydırmaktır.
Çünkü üzerindeki vergi yükü her zaman yapılacak üretimi “kasar”
*
Üretenden “üretme vergisi” mi alıyoruz ki?
Elbette alıyoruz.
Çünkü mal ya da hizmet, ne üretirseniz üretin; o ürettiğinizin girdileri içerisindeki işgücü yani ücret belirli bir seviyenin üzerinde vergilendiriliyorsa, sonuçta üretim de “adı konmadan” vergilendirilmektedir.

Türkiye’nin vergicilikteki hatta ekonomi yönetimindeki geleneksel yanlışı, bizdeki üretimin önemli girdisi olan “işçiliği” yani ücretleri vergilendirirken bu etkiyi göz ardı etmekte olmasıdır.
Ve biliyor musunuz; Türkiye, ücretleri çoğu gelişmiş olan OECD ülkelerinin ortalamasından daha yüksek oranda vergilendirmekte, kendi üretkenliğine o gelişmiş ülkelerden daha fazla “takoz” koymaktadır (*).

Peki neden?
Tabii ki bunun cevabını herkesten önce o takozu koyanların vermesi gerekir.

Düşürün ücretin vergisini, işçilik ucuzlasın.
Ucuzlatın işçiliği üretim ucuzlasın
Ucuzlatın üretimi maliyetler düşsün,
Düşürün maliyetleri; artan üretim herkese yetsin, ithalata bağımlılık azalsın, rekabet şansı doğsun, fazlası satılsın, borçlanma bitsin, kimseye avuç açılmasın.
Bunu ne kadar düşürebilirseniz üretiminiz o kadar artacak, ne kadar erken fark edebilirseniz şu kendi ayağımızla girdiğimiz orta gelir tuzağından o kadar erken kurtulmuş olunacaktır.
­­­­­­__________

(*) Vergi takozu, ücretler üzerindeki vergi, sosyal güvenlik primi ve diğer kesintilerin tümünü içeren ve uluslararası literatürde yer alan, İngilizcesi “Tax wedge” olan bir adlandırmadır. Bu takoz, ekonomileri genelde bizden daha gelişmiş, daha üretken ve dolayısıyla buna daha dayanıklı olmasına karşın OECD ülkelerinde ortalama yüzde 35,9 iken bizde yüzde 39,1 dir.
O Takoz, hızlı kalkınması ile dikkat çeken ülkelerden Kore’de 23,3 ve İsrail’de 22,7’dir.
Türkiye, bu oran farkı dışında ayrıca, üretimi genelde düşük teknolojili ve emek yoğun olmaktan dolayı da “takozlanmayı” uygulamada rakamların gösterdiğinden daha büyük ölçüde hissetmektedir.

(https://data.oecd.org/tax/tax-wedge.htm)

https://twitter.com/bulentsoylan
https://www.facebook.com/yeminlimalimusavir.bulentsoylan