FİKİR HIRSIZLIĞINDAN METAVERSE DÜNYASINA

FİKİR HIRSIZLIĞINDAN METAVERSE DÜNYASINA

Taklit, fikir hırsızlığı yaratıcılığın omuz düşüren yüküdür.

Özgün olmanın-asıl olmak, hiçbir örneğe benzememek- olduğunu biliyoruz. Özgün olmanın yeni bir tarz, yeni bir üslup, yeni bir şey söylemek olduğunda hemfikiriz.

Türkiye gibi özel bir coğrafyada yaşayan insanların, arayışa girmek yerine biraz ondan, biraz bundan kıparak bir araya getirdikleri sanat yaratılarında kendilerini değil; etkilenmek bir yana aynı desenlerini kullandıkları üç sanatçıyı birden görmek mümkün… Acı olan sanatın S’sinden habersiz sanat simsarlarının bunları eser kabul edip alkışlamaları.

Kompleks ve ego, insan ruhundaki gramajı ayarlanamazsa övgü bekleyen kişiyi çıkmaza sokmakla kalmıyor, sanat dünyasında adımı duyurayım çabasıyla kendi isimlerinin önüne; içeriğine bakmadan –küratör, muhteşem, çok ünlü, en ünlü, dünyanın en ünlü- gibi klişeleri kendi beyanlarıyla koyanları ve onların arkasında böbürlenerek duranları komik, acınası duruma düşürüyor.

Bernard Shaw “Taklit yaratıcılığın hamallığıdır” der. Taklitler aslını yaşatır ve hep o taklit edilenin adını hatırlatır.

Artık, oturduğumuz yerden internet ortamında bir araştırma yaptığımızda, resim okutarak eserlerin, isimlerin, yazıların benzerlerine ulaşmak o kadar kolay ki. Hele Sanat Tarihi bilginiz varsa, uzun zamandır Edebi Dünya’nın içindeyseniz; geziyor, görüyor ve hala okuyorsanız gözünüzden kaçması imkansız.

Bir bakıyorsunuz, daha önce yapılmış sergi veya festivali kişileştirerek kendi üzerinden devam ettirenler (ki buna en güzel örnek Gülsün Erbil’in “Ekim Geçidi”, Ülkü Cılızoğlu’nun “Öncü Kadınlarımız”, Rekreasyon Derneği’nin “Han’da Dostluk ve Sanat Festivali”, ve adını saymak istemediğim en az 6 ressamın taklit eserleri) o kadar rahat ve pişkin bir şekilde kendilerinde hak görüyorlar ki, onlara şaşmak bir yana yanında yer alanlara ayrıca hayret ediyorum. (hele bunlar, belediyeler, siyasetçiler, eğitimcilerse…)

Modern yaşamda, sanat, sanat etkinlikleri gündelik yaşamın olmazsa olmazı durumundadır.  Neredeyse bir sanat laboratuvarı haline gelen İstanbul başta olmak üzere ülkemizde sanat yapıtının üretilmesinden sergilenmesine kadar uzanan küratöryel etkileşimin devamında sponsorlar, sanat galerileri, kurumsal eleştiriler yani izleyiciden koleksiyonculara uzanan sürecin biçimi acilen ele alınıp, irdelenmelidir. Sanatın geleceğini doğru kurgulamak gündelik hayatın içinde sürekliliğini sağlamak doğru pratiklerin gelişmesiyle olur.

Ekonomi sanatı da vuruyor. Galerilere yanaşılmıyor. Fiyatların artmasıyla ücretsiz ya da günlük sembolik ücretle belediye salonlarına sergileme konusunda başvurular çoğalıyor. Ben bilmiyorum. Siz biliyor musunuz? Belediyelerin Sosyal ve Kültürel departmanlarında Sanat tarihi mezunu elemanlar var mı? Başvuru dosyalarındaki eserler kim tarafından ve neye göre değerlendirilip onay alıyorlar?

1737’de Fransa Kraliyet Akademisi’nde halka açık ilk sergi gerçekleşir. 1818’de Fransa’da Musee de Luxembourg açılır. 18. Yüzyıl’da Fransa’da sosyal, kültürel ve ekonomik değişimlerle sanat ve kültürü halka açma fikri oluşur. “Salon” tek sergi mekanıdır. O gün Salon’da eserleri yer almayan pek çok sanatçı bugün Sanat Tarihi’ne adını yazdıran sanatın öncüleri olarak bilinmektedirler.  

Güncel sanat modern yaşama umutla eşlik etmeye devam ediyor. Güncel yaşamın şimdisinde sanatçıların kurgularıyla yaptığı özel işler sergilenme alanlarında “Sanat” kimliğini kazanıyor.  Kataloglarda yer alarak resmileşiyor. Sözcüğün desene dolanan dili çizim ve formlarla izleyiciyle kontak kuruyor. Sanatın yolculuğundaki bu ilişki özgür, zengin, kültürel bir topluma dönüşmenin en önemli ivmesini oluşturuyor.  

1960’larda ABD ve Hollanda’da yayılan “Land-Art/Yer sanatı” satılabilir ve sürdürülebilir değilken, Enstalasyon ve Çevre Sanatı sergi alanının dört duvarından dışarı taşıyor. Sokaklar, meydanlar derken 1963’de Warhol üretimlerini yarı kamusal izleme alanı “Fabrika”da açıyor.

Günümüzde sanat NFT ve metavers üzerinden hedefini büyüttü ve artık gökyüzünde… Dijital sanat eserleri müzayedelerde milyon dolarlara satılıyor. Ancak müzayedeyi kazanan kişi bir heykelin ya da bir tablonun değil, NFT olarak bilinen eşsiz bir “dijital eser”in sahibi oluyor.

Özgün işler, özgün etkinlikler üreten değerli sanatçılara saygıyla, biz tuval üzerinde etkilenmelere yenik düşerken Sanatsal Dünya, insan merkezli yaratıcı metaverse kurulumunda yol alıyor. İnsan bilinciyle, kültürel sermaye el ele veriyor, Güzel Sanatlar’ı dijital alana taşıyor.