Özel Haber:
AŞI'da NEREDEN NEREYE…

AŞI'da NEREDEN NEREYE…

Covid-19 ya da Koronavirüs pandemisi sonrası tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de aşı, hem ölümlerin önlenmesi hem de salgının kontrol altına alınması konusu hayatımızın önemli bir parçası oldu. Neredeyse aşı üreten ülkelerden gelecek sevindirici haberleri bekler olduk. Peki, neden bizim ülkemizde aşı çalışması yok ya da varsa neden bunla ilgili hiçbir yerde haber yapılmadı?

İşte bütün bu sorulara cevap ararken Osmanlı arşivlerinde aşı üretildiği kayıtlarına rastladık. Bunun üzerine de sizler için bilmediğimiz geçmişimizi öğrenmek ya da unuttuğumuz tarihimizi hatırlamak istedik ve bu haberi hazırladık.

1920 ile 1921 yılları arasında Fransa, İngiltere ve ABD'ye çiçek, 1940'ta Çin'e kolera, II. Dünya Savaşı sırasında ise çok sayıda ülkeye tifüs aşısı ihraç eden Türkiye, nasıl olur da aşıda dışa bağımlı hale gelir? İşte yanıtları…

İNGİLİZLER HAYRETE DÜŞMÜŞ

Edirne'de çiçek hastalığından korunmak amacıyla 'variolasyon yöntemiyle ilk aşı uygulamaları', 1700'lerde gerçekleştirildi. Durum, İngiltere Büyükelçisi'nin eşi Lady Mary Montagu'nun ülkesine gönderdiği bir mektupta "İstanbul'da çiçek hastalığına karşı aşı denilen bir şey" yapıldığını belirtmesiyle kayıtlara geçti. Böylelikle bu mektup aşı yapımına ilişkin ulaşılmış en eski belge olarak tarihin tozlu raflarında yerini aldı. 

Sağlık Bakanlığı ile Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı'nın (TUSEB) bilgilerine göre, ülkedeki aşı üretimi 1887 yılında Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şahane'de kuduz aşısıyla başlarken, 1892'de ilk çiçek aşısı üretim evi kuruldu. 1911'de tifo, 1913'te kolera, dizanteri ve veba aşıları ilk kez hazırlanarak uygulandı.

Türkiye'de verem aşısı üretimi ise 1927 yılında başladı.

OSMANLI’dan PASTEUR’e DESTEK

Sultan 2. Abdülhamid Han'ın, kuduz aşısını bularak milyonlarca kişinin şifa bulmasını sağlayan Fransız mikrobiyolog ve kimyager Louis Pasteur'e, çalışmaları için 10 bin frank ile Mecidiye Nişanı verdiği, bilim adamının ölümünden sonra adının yaşatılması amacıyla yaptırılan heykeli için de 1.000 frank yardım gönderdiği Osmanlı Arşivi’nde yer alıyor.

Ayrıca kayıtlarda Osmanlı’dan 3 kişinin asistan olarak bilim insanı Pasteur’un yanına yetiştirilmesinin istendiği de belirtiliyor.


Bilim insanının yanına Mekteb-i Tıbbiye-i Askeriye-i Şâhâne’den müderris Alexander Zoeros Paşa’nın başkanlığı altında, Kaymakam (yarbay) Dr. Hüseyin Remzi ve Kaymakam (yarbay) Veteriner Hüseyin Hüsnü beylerin gönderilmesine karar verilir. Daha sonra bu ekip çalışmalara temel teşkil etmesi için “kuduz mikrobu” enjekte edilmiş bir kemik iliği ile Osmanlıya geri dönmüş. 1887’nin Ocak ayında da Zoeros Paşa’nın kliniğinde Daûl-Kelp ve Bakteriyoloji Ameliyathanesi yani Kuduz Tedavi merkezi kurulmuş. Bu kurum Dünya’da üçüncü, doğunun ise ilk kuduz merkezi olarak tarihteki yerini almış. Daha sonra bu merkez difteri serumu da üretmiş.

1931 yılından itibaren 1996 yılına kadar tetanoz ve difteri aşıları üretilmiştir.
1937’de kuduz serumu üretilmeye başlanmıştır.
1940 yılında kolera salgını için Çin’e aşı gönderilmiştir.
1942 yılında tifüs aşısı ve akrep serumu üretimi başladı.
1947’de Biyolojik Kontrol Laboratuvarı kuruldu.
1950’de İnfluenza laboratuvarı Dünya Sağlık Örgütü tarafından Uluslararası Bölgesel İnfluenza (grip) Merkezi olarak tanındı ve İnfluenza aşısı üretimine geçildi.
1976’da Kuru BCG aşısının deneysel üretimi başladı. 1983’te kuru BCG aşısı üretimine geçildi.


Kurtuluş savaşı sırasında zor koşullar altında da hayvan ve insan aşıları üretilmeye devam edildi. İstanbul’un işgali sonrasında aşı merkezi önce Eskişehir, daha sonra da Kırşehir’e taşındı. Aynı dönemde Afyon’da da çiçek aşısı üretilmeye devam edildi. Erzurum’daki
serum laboratuvarı Rus işgali sırasında Halep, Niğde, Sivas ve Erzincan’a taşındı. O dönemler Kastamonu’da da aşı üretimi yapılmış.

CUMHURİYET DÖNEMİNDE DE ÜRETİLDİ

Aşı üretimi Cumhuriyet döneminde de devam etti. 1928’de Hıfzıssıhha Enstitüsü ile üretim merkezileştirildi. 1940’lı yıllara kadar tifo, tifüs, difteri, BCG, kolera, boğmaca, tetanoz, kuduz aşıları seri üretimle oluşturuldu. 1968’de kurulan serum çiftliğinde tetanoz, gazlı gangren, difteri, kuduz, şarbon akrep serumları da üretildi. Ülke de hastalıkların yok olması ile 1971’de tifüs, 1980’de çiçek aşısı üretimi sonlandırıldı.

Ülkemizde aşı üretimi 1996’da DBT ve kuduz aşısı, 1997’de BCG aşı üretiminin kesilmesi ile sona erdi.

Şimdilerde ise aşı üretiminin sona ermesi ile aşılar satın alınarak temin edilmektedir. İki binli yıllarda aşıların Türkiye’de üretimi konusunda tekrar ilgi artmıştır.

2009 yılında beşli karma (DaBT-IPV-Hib), 2011 yılında dörtlü karma (DaBT-IPV) 3 yıllık alımı yapılırken kademeli olarak paketleme ve enjektöre dolum teknolojisi ülkemize getirildi.

2010 yılında zatürre aşısı (KPA-Konjuge Pnömokok) yine 3 yıllık alım garantisi karşılığı paketleme, enjektöre dolum yanında formulasyon teknolojisinin de ülkemize getirilmesi sağlandı.

Halen yerli bir firma tarafından akrep ve yılan anti serumları da üretilmeye devam ediyor.

2015 yılında yedi yıllık alım garantisi ile tetanoz ve difteri aşılarının kademeli olarak antijen üretimine kadar yapılması planlandı. 2018 yılı içerisinde dolumu yapılırken 2019 yılında antijenin tamamen milli olarak üretilmesi planlanıyor.

Sağlık Bakanlığı bünyesinde Halk Sağlığı Genel Müdürlüğü tarafından halen akrep ve difteri serum üretimi devam etmekte. Bunun yanında öncelikle diğer stratejik serumlar ile hepatit A, Hepatit B, Suçiçeği aşısı milli aşı üretimleri de hedeflenmek.

Kaynak: asi.saglik.gov.tr



Haber Habere
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87

HATAY’da 278’inci SAATTE MUCİZE
Hatay'ın Defne ilçesinde depremin 278'inci saatinde bir binanın enkazından 45 yaşlarındaki Hakan...

Haberi Oku