Ataklı-YORUM:
MUSUL-KERKÜK TÜRKİYE'NİN KONTROLÜNE GİREBİLİR
MUSUL-KERKÜK TÜRKİYE'NİN KONTROLÜNE GİREBİLİR

İyi akşamlar sevgili izleyiciler; belli ki bir süre Musul’la yatıp kalkacağız. İktidarın ayrıntılarını henüz bilmediğimiz planı bana göre tıkır tıkır işliyor. Sonu hayırlı olur inşallah.

Dün size Irak’ta neler olup bittiğini anlatmaya çalışırken Musul’un işgal edilmesinde Türk hükümetinin de parmağı olabileceği yolunda kuşkularım olduğunu belirtmiştim.

Ortadoğu’da oynanan yeni oyunda yer almak isteyen Erdoğan iktidarının Türkiye’yi Güney’den çevreleyen şeriatçı özerk bölgelerin temelini hazırladığını düşündüğümü anlatmıştım.

Türkiye’nin parmağı var

Bugün itibarıyla Musul olayında parmağımızın olduğuna dair kuşkularım iyice şiddetlendi.

Önce bazı ipuçları vermek istiyorum. Çok yakın geçmişten bazı ipuçları.

El Kaide’nin bir türevi olan IŞİD’in Musul ve Kerkük çevresinde güçlendiği ve öncelikle Musul’u ele geçirme planları yaptığı sıradan istihbarat elemanlarının bile göreceği kadar açıktı.

Zaten Musul’daki konsolosluk yetkilileri de bir süre önce kentte hareketliliğin başladığını IŞİD militanlarının kenti doldurduğunu ve terör estirdiklerini raporlamış.

Musul valisi uyarmıştı

Bundan bir hafta önce Musul valisinin halka çağrıda bulunarak IŞİD’in kentte saldırıya geçeceğini bu nedenle olanağı olanların kenti terk etmesini istemişti. Vali bununla da yetinmemiş ve halktan kendi güvenlikleri için silahlı gruplara karşı direniş yapmamalarını da tavsiye etmişti.

Önceki gün, yani Musul işgal edilmeden bir gün önce MHP Iğdır milletvekili Sinan Oğan Meclis’te yaptığı konuşmada “haberiniz var mı, IŞİD militanları Musul’daki Türk Konsolosluğu’nu kuşattı” diye sormuştu. Bunun üzerine AKP sıralarından protesto sesleri yükselmiş, Oğan ile bazı AKP’liler arasında kısa süreli bir ağız kavgası da yaşanmıştı.

Yani işin özeti Musul’da IŞİD’in bir işgal planı hazırladığını sağır sultan bile duymuştu.

Türkiye’nin nasıl haberi olmaz

IŞİD’e lojistik destek sağlayan, silah mühimmat gönderen, militanlarına askeri eğitim veren, yaralılarını tedavi eden Türkiye’deki iktidarın böyle bir gelişmeden haberinin olmaması mümkün mü?

Lafa gelince Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki istihbarat faaliyetlerimizi övünerek anlatan “CİA’e, Mossad’a nal toplatıyoruz” diye efelenen MİT’in bu gelişmelerden habersiz olması düşünülebilir mi?

Zaten gerçekten hiç haberleri olmadıysa Türkiye yanmış demektir.

Demek ki Türkiye IŞİD’in Musul’da bir oldubitti yapacağını biliyordu. Ayrıca bilmenin de ötesinde bana göre harekâtın Türkiye üzerinden planlanmış olması ihtimali de çok yüksek.

Tabii diyeceksiniz ki, Türkiye bu işi kendi başına yapabilir mi? O bölgede dünya devleri tepişirken Türkiye’nin esamisi okunur mu?

Elbette kendi başına değil. İşin içinde Amerika da var mutlaka. Bu Türkiye’nin tek başına kotaracağı bir şey değil zaten, bölgedeki yeni dengelerin kurulmasında Türkiye’ye biçilmiş bir roldür bu.

Şimdi asıl soru bundan sonra ne olacağıdır.

Ben tahminlerimi ve bu konudaki analizimi sizlerle paylaşayım.

Türkiye operasyon yapabilir

Öncelikle ve elbette Türkiye IŞİD gibi aşırı radikal bir İslamcı örgütle organik bağı olduğunu asla açıklayamaz. Açıktan IŞİD’e destek veremez. Bu iç politika gereği ile değil tamamen dünya konjonktürü gereğidir.

Ancak Türkiye din bağını da öne sürerek buradaki radikal örgütleri kontrol edebileceğini söyleyebilir.

Türkiye hesapta IŞİD’in Musul’u işgal etmesine, üstelik başka ülkelerin vatandaşları dururken sadece Türk vatandaşlarını, ki aralarında Musul konsolosu da var, rehin tutmasına çok şiddetli tepki gösterir.

Dışişleri bakanı artık alıştığımız ve kanıksadığımız “Kimse Türkiye’yi test etmeye kalkmasın, Türkiye’nin şiddetinden herkes korksun” türü ciddiye bile alınmayacak açıklamalar yapar.

Yani iç ve dış kamuoyunun gözü boyanabilir.

Öfkemizi göstermek için bir komando harekâtı düzenlenerek rehineler de kurtarılabilir. IŞİD’e ağır ayıplar verdirilebilir.

Kamuoyundan büyük destek alır

Bunların olması hiç kuşkunuz olmasın ki Türkiye’de kamuoyunun çok desteğini alır. Zaten bugün muhalif olanlar da dahil bütün gazetelere bakın, hepsi de neredeyse aynı görüşte yayın yapmışlar. Söylenen şu; “Çuval geçirdiler ses etmediniz, uçağımız düşürüldü aldırmadınız, kentlerimizde bombalar patlatıldı umursamadınız, vatandaşlarımızı rehin aldılar susuyorsunuz, yeter artık, bu nasıl hükümet bu nasıl devlet?”

Bütün bu yayınların özeti şudur; “Ey Türkiye daha ne kadar duracaksın, haydi yürüsene, hadlerini bildirsene.”

Diyeceğim o ki, eğer yakın bir zamanda Musul’a yönelik bir operasyon yapılırsa herkes tarafından desteklenecektir. Üstelik muhtemelen başarılı olacak bir operasyon Tayyip Erdoğan’a “Musul Fatihi” unvanını bile getirecektir ki, bu da Cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmanın yolunu açacaktır.

Buraya kadar güzel de, peki asıl oyun ne?

Musul ve Kerkük eyalet olabilir

İşte sevgili izleyiciler, aslında çok konuşmadığımız konu bu. Türkiye bir süre sonra Musul ve Kerkük’ü kontrolü altına alabilir.

Musul ve Kerkük Türkiye topraklarına katılabilir ya da bu bölgeler kendi içlerinde bağımsız ama Türkiye’ye bağlı eyaletler haline gelebilir.

Sevgili izleyiciler, Musul ve Kerkük Kurtuluş Savaşı’ndan önce Misak-ı Milli sınırları içinde kabul edilirdi. Atatürk Musul ve Kerkük’ün mutlaka Türkiye’de kalması gerektiğine inanıyordu. Ancak Lozan görüşmeleri sürerken Türkiye’nin gücü bir yere kadar yetti ve bu iki önemli bölge Türkiye sınırları dışında kaldı.

Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları Musul ve Kerkük’ün milli sınırlar içinde kalmamasını Atatürk’ün hatalarına bağlamak isterler, ama bu külliyen yalandır, o günün koşullarında Genç Türkiye Cumhuriyeti’ni yaşatabilmek için yapılacak başka bir şey yoktu.

Hatay oldu Musul Kerkük olmadı

Atatürk tıpkı Hatay gibi Musul ve Kerkük’ün bir gün Türkiye’ye katılacağına inanıyordu. Bunun için de çalışmalar yapıyordu. O günün Batılı egemen güçleri bu planı gördükleri için Türkiye’yi hep karıştırdılar, Doğu’da çıkan kimi isyanların altında yatan asıl gerçek budur, bunu da tarih yazıyor unutmayın.

Atatürk’ün Hatay hayali maalesef ölümünden bir yıl sonra gerçekleşti ama Musul Kerkük hep dışarıda kaldı.

Fırsat ayağımıza gelmişti

İlk Körfez Savaşı’nda Türkiye Musul ve Kerkük’ü kontrol altına alma konusunda çok büyük bir fırsat yakalamıştı. Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Amerika’nın güneyden yapacağı operasyona Kuzey’den destek verebileceğimize ve Musul Kerkük bölgesinde hakimiyet kuracağımıza inanmıştı.

Ancak Özal dönemin askerlerine bunu anlatamadı. Sovyetler Birliği henüz yıkılmış, NATO standartları ve fikriyatı henüz askerin zihninden silinmemişti. Askerler bunun bir macera olacağını söylüyorlardı.

Aynı fırsat ikinci Körfez Savaşında da ayağımıza kadar geldi. Ama ona fırsat kalmadan zaten tezkerenin reddedilmesiyle Musul Kerkük olayı kapandı.

Şimdi durum çok farklı. İkinci Körfez savaşı ile Irak parçalandı. Hesapta bir merkezi hükümet ve otorite var ama Kuzey’de Kürtler, ortada Sünniler ve güneyde Şii’ler bağımsız devletler gibi hareket ediyorlar.

Kürtler petrolü kontrol ediyor

Musul ve Kerkük güya merkezi iktidarın kontrolünde ama biliyorsunuz Kürtler fiili durum yaratarak petrolü kendilerine geçirmeye çalışıyorlar. Türkiye de bu konuda Kürtler’le işbirliği yaparak buradan çıkan petrolü dünyaya pazarlamaya çalışıyor. Ancak sistem tam kurulamadığı için şu anda petrol yüklü tankerler ortalıkta serseri mayın gibi gezip müşteri arıyorlar.

Erdoğan iktidarı Atatürk döneminde elimizden kaçan, daha sonra gelen fırsatlardan yararlanamadığımız Musul Kerkük üzerindeki hakimiyeti ele geçireceğini düşünüyor.

Şimdi diyeceksiniz ki “Orayı bize yedirirler mi?” Peki, yedirmezler. Kime yedirirler? Maliki’ye mi bırakacaklar? Kürtler’e mi sunacaklar? Yarın ne olacakları belli olmayan Şii ya da Sünni yapılara mı teslim edecekler?

Enerji kaynakları kimin elinde?

Değerli izleyiciler, dünya enerji kaynakları kimlerin elinde. Bir Amerika ve Rusya dünyanın en büyük petrol üreticileri. Buralarda sorun yok. İkincisi Arap yarımadası. Suudi Arabistan, Bahreyn, Katar. Buralarda tamamen Amerika’ya bağımlı krallar, şeyhler var. Buralarda da sorun yok. İran sistem dışı.

Kuzey Afrika’da Libya, Ortadoğu’da da Irak ve Mısır var. Bunların başında diktatörler varken yine sorun yoktu. Libya biraz çıkıntılık yapsa da, bu ülkeyi Avrupa üzerinden kontrol ediyorlardı.

Şimdi diktatörler yok. Yönetime gelenler ya da iktidar mücadelesi verenler ise bu kaynakları yine süper güçlere peşkeş çekme konusunda çoktan hazırlar ama kendi içlerinde bir disiplin sağlayamadıkları için hiç güven vermiyorlar.
Yoksa dikkat edin, petrolün en çok üretildiği bölgelerde müthiş çatışmalar var, buna karşı petrol akışında hiçbir aksama yok. Sistem işliyor yani, ama geleceği güven altında değil.

Yeni dünya düzeninde Amerika’nın ya da diğer bazı süper güçlerin askeri olarak bu bölgeleri kontrol etmesi hem gereksiz hem de çok masraflı.

Önemli olan güvenlik

O halde ihtiyaç nedir? Bu bölgeleri güven altında tutacak, güvenilir güçlü bir otorite bulmak ya da oluşturmak.

Hani deniyor ya “Musul’u Kerkük’ü bize bırakmazlar, hayal mi görüyorsun?” Bal gibi bırakırlar, yeter ki siz güvence verin, petrolü iyi koruyun, malı kendinizin sanıp da sağa sola kafa tutmayın, arıza çıkarmayın.

Şimdi gelin bölgeye bir bakın. Amerika’nın ya da diğer ülkelerin bu bölgede sürekli asker tutacak halleri yok. Petrolü emanet edebilecekleri, güven altında tutabilecekleri ve hiç aksamadan üretim yapabilecekleri ortamı Irak’ın ne olduğu belirsiz merkezi yönetimi mi, Şii’ler mi, Kürtler mi, El kaide artıkları mı sağlar?

Türkiye’ye rol verilebilir

Bunu yapabilecek tek güç Türkiye’dir. Bu nedenle bölgede oluşturulacak bir kargaşada öyle ya da böyle canı yakılan Türkiye’nin hem kendi güvenliği hem de bölgenin istikrarı için Musul ve Kerkük’te durumu kontrol altına alması bütün dünyanın da işine gelir.

Burada sorun şudur; Türkiye Cumhuriyet ilkelerine, demokrasi, hukuk ve insan haklarına saygılı bir iktidara sahip olsa Musul ve Kerkük’ü, Irak’taki Kürt bölgesini ve Suriye’nin kuzeyini içine alarak genişleyen bir güç olabilir.

Laik yapısıyla İslam ülkelerine de gerçek bir rol model olabilir.

Ancak bugünkü iktidarın bilinçaltında yatan Türkiye’yi bu anlamda genişletmek değil, İslam’ı birleştirici unsur olarak ele alan, çevresinde oluşturacağı şeriatçı eyaletlerle Türkiye Cumhuriyeti’ni bir din devletine dönüştürecek bir yayılma planıdır.

Bu iktidar konuya bir satranç oyunu gibi değil, fırsattan yararlanıp mezhepçi zihniyetlerinin hayallerine ulaşmak olarak bakıyor.

Bu hükümetle maceradır

Bu nedenle Türkiye’nin Musul ve Kerkük’te zaten tarihten gelen hakkını kullanmak istemesi değil, bunu bu hükümetle yapmaya çalışması bir maceradır.

Yoksa bana göre keşke birinci Körfez Savaşı sırasında Türkiye Musul ve Kerkük’te egemenlik kurabilseydi. İnanın olumsuz hiçbir şey olmazdı. Ortadoğu da çok daha sakin ve istikrarlı bir bölge haline gelirdi.

Burada şu eleştiri yapılabilir; Ortadoğu binlerce yıldır bir bataklık gibi. Kimse içinden çıkamamış, Türkiye bunu yapabilir mi?

Elbette pek çok sıkıntı yaşanacaktır. Ama Ortadoğu bölgesi bugüne kadar hep krallarla, şeyhlerle ve diktatörlerle yönetildi. Tek adamlar mezhepçi, ayırımcı, çıkarcı ve teslimiyetçi politikalar izledikleri için kendi içlerinde dirlik ve düzeni sağlayamadılar.

Demokrasi ve laiklik en büyük silah

Bunun panzehiri demokrasi, hukuk ve olmazsa olmaz laikliktir. Türkiye sadece Anadolu’da 1000 yıldır sürdürdüğü devlet geleneği ile, biz eleştirsek ve mücadele etsek de demokrasi ve hukuk düzeni ile ve en önemlisi laik yapısı ile bölgenin yıldızıdır.

Bu iktidarla değil, ama az önce dediğim gibi cumhuriyet ilke ve devrimlerine bağlı, laik, demokrasiye, hukuka insan haklarına gerçekten inanan bir iktidar yapısıyla gerçekten bölgenin tek egemen otoritesi olabilir.

Berat Kandili

Sevgili izleyiciler zamanım dolmadan Berat kandilinizi de kutlamak isterim. Bilmeyen ya da bilgisi eksik olanlar için Berat Kandili’nin ne olduğunu da anlatayım. Berat Arapça’da temize çıkma, temizlenme anlamına gelen bir kelime. Şaban ayının 14’üncü gününü 15’ine bağlayan gece kutlanır. İslam inancına göre Kuran’ı- Kerim’in tamamının bu gece indirildiğine inanılır. İslam inancına göre Berat Gecesi’de 100 rekat namaz kılınması, bol bol dua edilmesi ve günahlardan arınmak için Allah’a yalvarılması tavsiye edilir.

Evet, bu akşam da bu kadar. Yarın aynı saatte görüşmek üzere iyilikler dilerim. Hoşça kalın…




GÜNÜN YORUMU. 12.6.2014. PRŞ. paylaşan: ulusalkanal

Ulusal Kanal
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87

MEĞER ERDOĞAN GELENE KADAR BU ÜLKEDE HİÇBİR...
Video Haber: "Can Ataklı'dan 11.07.2014 Cuma, Günün Yorumu..."

Haberi Oku