Yüzlerce, binlerce ailenin geçim kaynağı olan bu sektör, küresel sermayenin iştahını kabartmış durumda. Taksi sektörü biterse, yok olan hepimizin ekmeği olur...
Taksi sektörü Türkiye'de uzun süredir büyük bir dönüşümün eşiğinde. Ancak bu dönüşüm; teknolojik gelişme, verimlilik ya da müşteri memnuniyeti gibi iyi niyetli kavramlarla değil, tam tersi küresel sermayenin kâr hırsıyla şekilleniyor.
Görünen o ki, artık mesele yalnızca bir ulaşım meselesi de değil; doğrudan küçük esnafın varlık mücadelesi.
Yıllardır taksi esnafı üzerinde sistemli bir itibarsızlaştırma kampanyası yürütülüyor. Televizyonlarda, haber portallarında, sosyal medyada aynı söylem tekrar ediliyor:
“Taksi sayısı yetersiz, taksiciler teknolojiyi kullanamıyor, hizmet kalitesinde sıkıntı var...”
Oysa tüm sektörlerde olabilecek eksiklikler kolayca çözülebilecekken, 60 yıllık taksi sektörünü memleketin en önemli meselesi haline getirip insanların kafasında olumsuz algıyı sabitlediler.
Peki bu algı operasyonu ne amaçla yapılıyor?
Bu algıyı besleyenlerin arkasında kim var?
Cevap basit:
Devasa bütçelere sahip aplikasyon şirketleri. Bu şirketler kamuoyunun zihnine “taksiciler =sorun” fikrini yerleştirip, çözüm olarak kendi sistemlerini dayatıyorlar.
Amaç ise; başta İstanbul'da olmak üzere tüm Türkiye'deki tüm taksilerin, aplikasyon şirketlerine çalışması!!
Yani devasa bütçeli bir rant!
29 Yıllık Kiralama: Sözde Çözüm, Gerçekte Teslimiyet...
Son dönemde sektörün en büyük kırılma anı, yalnızca belirli aplikasyonlarla çalışacak şekilde tasarlanan ve 29 yıllığına kiralanacak “uygulama tabanlı taksi” projesi oldu. Bu sistemin dayatılması, açıkça sektörü parçalamak ve taksi esnafını dev dijital tekellere teslim etmek anlamına geliyor.
Bu noktada İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Eyüp Aksu’nun tutumu bir kez daha tartışmalı hale geldi.
Avukat mahkemede kullanmak amacıyla, Eyüp Aksu ya hazırlayıp verdiği ve Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı'na gönderilmesi gereken 5 soru hazırladı. Ancak ne hikmetse, bu sorulardan 4 tanesi sonradan silinerek sadece "29 yıllık süre" ile ilgili olan tek bir soru bırakıldı..
Ve Bakanlığa bu tek soru gönderildi.
Bakanlık ise İTEO ya gönderdiği cevapta; “kanunda süre ile ilgili bir kısıtlama yapılmadığı, taksi plakalarının süresiz de ihale edilebileceği” yanıtını verdi.
Bu da açıkça gösteriyor ki, söz konusu 29 yıl süreli plaka ihalesi zorunluluk değil, tercihti. Yani istenilseydi, bu ihale süresiz yapılabilirdi.
Kaldı ki İstanbul'da ve pek çok ilde, taksi plaka sistemi "süresiz".
Ama bu tercih edilmedi. Neden mi? Cevabı belli: Esnaf değil, sermaye kazanacaktı. Kiralama sistemi aplikasyon şirketlerinin işine gelecekti, çünkü esnaftan plakaları kısa süreli kiralayabileceklerdi, daha sonra da esas amaçları bir sonraki adımda kurumsal kiralamaya geçmekti.
Küçük Esnafın Varlık Mücadelesi: Sırtımızdan Geçinenler Kim?
Taksi sektörü, yalnızca bir ulaşım meselesi değil; küçük esnafın hayatta kalma savaşı. Ancak bu savaşta düşman cephe sadece dışarıda değil, içeride de.
Seçim öncesi “İTaksi’ye karşıyız, taksi sarıdır, sarı kalacak” açıklamaları yapan İstanbul Taksiciler Esnaf Odası Başkanı Eyüp Aksu’nun söylemleri sonrasında, belediyeye ait İTaksi uygulaması kapatıldı.
Bu, kamuya ait bir alternatifin elimizden alınması ve sektörün sadece "özel aplikasyon" şirketlerine bırakılması anlamına geliyordu. Yani kendi ellerimizle kurumsal sermayeye alan açıldı.
Daha da ilginç olanı, İstanbul Taksiciler Esnaf Odası'nın büyük umutlarla duyurduğu , ve İTEO aplikasyon yaptı diye lansmanını yaptığı “Taksim” uygulamasıydı. Henüz tek bir yolcu bile taşımadan, bu sistemin komple özel bir şirkete satılması sektöre ve esnafa ihanet değil de nedir?
Sözüm ona esnafı koruyacak olanların, aslında bu sistemin taşlarını döşediği çok açık.
Ve Şimdi Ne Oluyor?
UKOME’ye sunulan “kurumsal kiralama” teklifi reddedildi ama süreç hâlâ kapatılmış değil. Martı TAG açık açık korsan taşımacılık yapıyor, ama hâlâ faaliyet gösteriyor. İTEO’nun hukuki hataları, süreci daha da uzatıyor. Ve en kötüsü, esnaf susuyor, kamuoyu susuyor.
Taksi esnafını bitirmenin bir sonraki adımı da;
Taksi esnafını Basit usulden çıkarıp, yazarkasa taksimetre ile deftere tabi vergi sistemine geçmeye zorlamak.
Yani küçük esnafı şirketleştirmeye, maliyetlerini artırma ve kurumsal yapılarla yarışamayacak hale getirilmeye çalışılması..
Sonuç Ortada:
Yüzlerce, binlerce ailenin geçim kaynağı olan bu sektör, küresel sermayenin iştahını kabartmış durumda.
Ve bazı yöneticiler maalesef bu senaryonun figüranlığını, maşalığını, gönüllü şekilde üstlenmiş gibi. Karşılığında ise elbette nemalandıkları noktalar mevcut..
Bu yüzden önümüzdeki İTEO seçimleri, sadece bir başkanlık seçimi değil;
Bir "var olma yok olma " tercihidir.
Artık kimsenin “hemşehricilik” yapma lüksü yok. Sandık başında herkes sadece emeğinin hemşehrisi olmalı. Çünkü…
Taksi sektörü biterse, hemşehri, akraba, köylü ayırt etmez.
Yok olan hepimizin ekmeği olur !!