Hürriyet Gazetesi Yazarı Ahmet Hakan’ın bir gün ara vererek yazdığı üç ardışık yazı şu başlıkları taşıyor;
10.11.2014 Pazartesi ”Artık Atatürk hakkında öyle düşünmüyorum”
Ahmet Hakan, Salı günü yayımlanan “Saat 9’u 5 geçiyordu ve ben ayağa kalkmadım” başlıklı yazısı nedeniyle binlerce eleştiri ve olumsuz değerlendirme aldığını bizzat ifade ediyor.
Bugünkü yazısını da gelen bu tepkiler üzerine kaleme almış ve “Soru ve cevaplarla 9’u 5 geçe meselesi” başlığıyla yayımlamış. Hürriyet internet ise yazının içinden çıkardığı bir cümleyi manşetine taşımış, “Erdoğan ile Atatürk mukayese edilir.”
Hürriyet'in manşete taşıdığı bu ifadeyi tartışmaya gerek bile duymadan deli saçması olarak niteliyor ve kapatıyorum. Zira bu kıyaslama denemesi sapla samanı karıştırmaktan başka bir anlam taşımıyor.
Az önce başlıklarını verdiğim ve Ahmet Hakan'ın 'kafa karışıklığı'na işaret eden üç yazı, bu konuda beni de birşeyler yazmaya tahrik etti doğrusu...
Yazayım dedim demesine ama konuyu neresinden tutacağımı da şaşırdım.
Yıllar önce pratisyen hekim olarak çalıştığım Anadolu kasabasında yapmak zorunda kaldığım bir otopsiyi hatırlattı bu durum bana.
Etrafa yayılan kokular nedeniyle yapılan bir ihbar neticesinde 10-15 gün kadar önce öldürülmüş bir ceset bulunmuştu bir evde. Yaşlı bir adamdı… Kafasına sert bir cisimle vurularak öldürülmüştü. Otopsi yardımcılarıyla adamı yattığı yerden hastane morguna götürmek için sedyeye almak istediğimizde tuttuğumuz yeri elimizde kalıyordu. Neresinden, nasıl tutacağımızı şaşırmıştık…
AHMET HAKAN'IN MEFHUM-U MUHALİF DENEMESİ!
Gelin biz yine 3 gün öncesine gidelim…
Sanırım ucundan tutulabilecek tek şey o yazının içerisinde mevcut.
Ahmet Hakan, aslında gerçekten sap ile samanı karıştırmış ama muhalifinden doğruya gitmeyi hedeflediği aşikâr olan bir yazı ortaya koymuş, iktidarın ve Erdoğan'ın menfî özellikleri üzerinden Atatürk'e övgü çıkartmaya çalışmış.
Direkt olarak Atatürk'e övgüde bulunmak zor gelmiş ona besbelli!
10.11.2014 Pazartesi
-Eskiden Atatürk'ün aleyhinde konuşanların, "müthiş cesaretli şahıslar" olduğunu düşünürdüm.
-Eskiden Atatürk'ün süper şık kıyafetlerine bakarken... İçimden "ama şık kıyafetler giyilirken millet yoksul ve perişan idi" cümlesini geçirirdim.
-Eskiden "Atam sen kalk da ben yatam" edebiyatıyla kafa bulurdum.
-Eskiden Atatürk'ün zaferinin fazlasıyla abartıldığını düşünürdüm.
-Eskiden Atatürk'ün, ülkenin yönünü Batı'ya çevirmesini şiddetle eleştiriyordum.
-Eskiden Atatürk'e saygı gösterenlerin tümünü, "devlet katlarında bir şeyler elde etmek isteyenler" olarak görürdüm.
-Eskiden Atatürk'ün -1920'lerde de olsa- otoriter bir sistemin başında yer almasını "Olmaz böyle şey" diye karşılıyordum.
-Eskiden her türlü farklılığın, değişimin, özgürlük talebinin karşısına "Atatürk" çıkarılırdı ve ben bu duruma ifrit olurdum.
AHMET HAKAN'IN KAFASI KARIŞMIŞ!
Ahmet Hakan’ın ‘eskiden’ derken neyi kastettiğini biliyoruz; bugün geldiği Nişantaşı Ahmet’inden önceki dönemi kastediyor… Dönüş sonrası imajı da aslında kamuoyunda dindar vatandaşların çoğu tarafından hoş görülerek karşılanmış, arasına sonradan katıldığı ‘modern’ diye adlandırabileceğimiz kitle tarafından da genellikle sempatiyle karşılanmıştı.
Maruz kaldığı mahalle baskısına rağmen modern, medenî ve çağdaş âleme üstelik de dininden vazgeçmeden ayak uydurmayı becerebilmiş olması doğrusu ‘ağaç yaş iken eğilir’ sözüne inanmış birisi olan bende bile bütün şüphelerime rağmen bir takdir hissi yaratmıştı.
Ancak şimdi ortaya çıkan manzara Ahmet Hakan hakkındaki kuşkularımın üstelik de kendisi tarafından doğrulandığına işaret ediyor.
Bana göre Ahmet Hakan, 10 Kasım 2014 tarihinde yayımlanan o yazıyı gerçekten kendisi yazmışsa, 9’u 5 geçe bütün dünya ile beraber saygı duruşunda ayağa kalmış olmalıdır. Zira o yazının içeriğinde saygı duruşu vardır!
Yazarın kendisinin de ifade ettiği gibi reyting peşinde olmaya da trollük yapmaya da ihtiyacı ve gereği yoktur.
Olsa olsa kafası karışık olmalı, kafa karışıklığı devam ediyor olmalıdır.
Ne demişler, ‘Ağaç yaş iken eğilir’.
Yoksa kırılıyor işte…!