BAŞARI EFSANELERİ!

Efsane yazmak, kahramanlık destanı yaratmak özellikle son yıllarda moda olan, hava yaratan, içi boş olsa da bazılarını etkileyen, alıp bir yerlere götüren kavramlar oldu…

Tabii ki bazı özel durumlarda demokrasiye sahip çıkmak, darbeye geçit vermemek önemlidir. Ancak ya meselenin öteki ve bilinen arka yüzünü nereye koymalı? Evet, ortada bir destan var dadestanın arka planını kimler döşedi? Hele de nasıl korunup kollandıkları, üzerlerine nasıl kanat gerildiği, hayranlıklarını nasıl da sık belirttikleri herkesin bilgisi içinde ve arşivlerde iken nasıllar ve nedenler neden açıklanmıyor, ya da neden üstü örtülüyor?

Aslında hem biz, hem batı sayısız örneklerini görmemize rağmen gerçek efsane nasıl yazılır, destan nasıl yaratılır, bunlar için ne gerekir, bu işin aslı faslı nedir, koşulları nelerdirkonusuyla pek ilgilenmiyoruz! Çünkü işleyiş şöyle oluyor; dur durak tanımadan, hız kesmeden, hatta hızını artırarak süren bazı durumların öncesinde, sırasında, sonrasında hemen bu iki kavrama sarılıyor, sonra da doymak bilmez bir iştiha ile yarattığımız efsane ve destan kahramanlarına sahip çıkıp, onları baş tacı ediyoruz!

Kuşkusuz ki son 15 yıla damgasını vuran başarı efsanelerini ve onları yarattığın destansı kahramanları bir gazete yazısının sınırları içinde özetle aktarmak bile mümkün değilken yazmaya çalışmak çok zordur.Onun için de ev ödevi olarak verip aradan usulca sıyrılma yöntemi yazarlığa dâhil ve yazarlığın şanındandır diyor ve gerçek anlamda yazboz tahtasına çevirdikleri ve bir türlü yerli yerine oturtamadıkları eğitim sorunumuzun derinliklerine dalmak istiyoruz.

Bunu yaparken de önce geçmişe doğru gidip, önümüze çıkan gerçek eğitim destanına şapka çıkarıyoruz!Çünkü bu destanı yaratanlar; kuş uçmaz kervan geçmez Anadolu topraklarında yıllar önce başlatılan eğitim seferberliğiyle bir devrim yapmış ve yerelden evrensele bir büyük kalkınmaya imza atmışlardır. Hele de Köy Enstitüleri geri kalmış ülkeler için eğitim modeli seçilmişse, binaları Unesco’nun korunması gereken eserleri listesine alınmışsa bunun adı destan olmazsa ne olur diye de sormak istiyoruz?

Dünün yüzü Avrupa’ya dönük ülkesinden, bugün yüzünüKatar’a, Suudilere dönük bir ülke haline nasıl ve niye geldik? Git gide dozunu artıran, sinsi, ciddi ve pervasız adımlarla eğitim sisteminde 94 yıllık omurga kırılıp parçalanırken niye sustuk? Amacın; biat etmeyen, diz çökmeyen, teslim olmayanların dışlandığı bir yönetim biçimi olduğunu neden göremedik? Her kademedeki sınavlarda yapılan yolsuzluk ve hatalarhem sisteme, hem yetkili kurum ve kişilere güveni sarsarken değişen ve dönüşen sisteme neden gerektiği gibi tepki koyamadık?

Bu konu çok ayrıntılı işlenecek kadar kapsamlı olduğundan,eksik de olsa, kusurlu da olsa, yüzeysel de olsa bir yazının sınırları içinde sıkıştırılarak nokta konulacak bir konuolmadığından,eğitimsizliğin doğal sonuçlarının nerelere kadar uzandığını görmek ve göstermek adınagündemden hiç düşmeyen bir konuyla noktayı şimdilik koyacağız.

Şöyle ki; 191 günde 230 kadın öldürülmüş ülkemizde.  Her konuda söyleyecek sözü, sallayacak parmağı, bağıracak genzi olan ilgili ve yetkililerden ne bir ses ne bir nefes!  Acaba biz ne dersek inandırırız, ne yaparsak onaylatırız diye düşünen yönetim erbabıbu ardı arkası kesilmeyen kadın cinayetleri için iki söz neden etmez? Keşke diplomalarını Milli Eğitim Bakanlığı’nın vereceği ve Hollanda’da açılacak olan İHL’lere verdiğimiz değerin ve önemin binde birini kadın cinayetlerini önlemeyeayırsaydık. Teşbihte hata da olsa belki azalır ve artık daha fazla can yanmazdı…

Örneğin sakin sakin derdimizi anlatacakken bizi dinleyen yok. Esip gürlersek yel değirmenlerine savaş açtık sayan çok!  Sendelememiz, bağırıp çağırmamız işe yaramıyor. Sonra da tüm negatif algıları üzerimize çektiğimiz için silaha sarılan sarılana! Nasıl ki dış politikada yedi düvel birleşip bizi yakmaya yıkmaya çalışıyorsa erkeklerde televizyon programlarından esinlenerek, dizilerden kopya çekerek, yargıdan ve hafifletici sebeplerden yararlanarak kadınları hedef tahtasına oturtuyor. İktidara bu konuda abartılı senaryolar mı sunuluyor? Örneğin kadınlar hak etmiştir, insan hakları da neymiş, kadın hakları da neymiş mi deniliyor! Bilmiyoruz bildiğimiz o ki; artık yeter denilen noktaya hızla ve koşarak gidiyoruz…

İyi de bu dünyada adli yargının yanındabirde vicdani yargı yok mudur? Biz hangisine sığınalım?

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87