SORDUM ÖĞRENDİM

#artıkyeter #ankara diyen 6 kişi  Ankara polisine panik yaşattı

Şahin Ciner’in öncülüğünde başlatılan #artıkyeter protesto yürüyüşünün Ankara bölümü hem çok hareketli hem de çok eğlenceli geçmiş.
İstanbul’dan uğurlamaya benim de katıldığım yürüyüşü 5 arkadaşıyla yapan Şahin Ciner’le konuştum. İşte iki günlük maceralarından satır başları.
Ciner ve arkadaşları “sembolik” olarak yaptıkları yürüyüş için pazartesi günü erken saatlerde Ankara’ya varıyorlar. AŞTİ’de otobüsten indiklerinde kendilerini karşılamaya gelen küçük grupla hatıra fotoğrafı çektirirken çevrelerini özel güvenlikçiler sarıyor.
“Fotoğraf çekemezsiniz, bu yeleklerle burada olamazsınız” diye saldırmak istiyorlar. Polis geliyor, yelekleri topluyor, bir saat süren incelemeden sonra herhangi bir suç bulunamadığı için grup serbest bırakılıyor.
Ancak CHP’ye doğru yürümeye başlayan grubun arkasına 10 kişilik bir sivil polis ekibi de takılıyor.
Grup, önce CHP binasına gidiyor. Görevliler verilen basın açıklamasını almak istemiyorlar. Israrlar üzerine alıp yönetim katına gönderiyorlar.
Daha sonra gidilen MHP’de de soğuk bir karşılama yapılıyor. Basın bülteni kerhen teslim alınıyor.
Grup HDP’ye de gidiyor. HDP’liler hiç olmazsa bir çay ikram ediyor ve 20 dakika kadar sohbet ediyorlar. Sohbette HDP’liler kendilerini savunurken, protestocu grup üyeleri de HDP’ye yönelik eleştirilerini açıkça söylüyorlar.
Sonraki durak Çankaya’daki başbakanlık oluyor. Burada bir sorun çıkarılmıyor ancak basın bülteni Yalçın Akdoğan’ın özel kalemi tarafından teslim alınıyor.
Ardından gidilen Meclis’te ise ilk ciddi sorun yaşanıyor. Grubun “randevu almadığı gerekçesiyle” Meclis’e giremeyecekleri bildiriliyor. Meclis Başkanlığı ise basın bültenini teslim almayacağını iletiyor.
Grup Meclis’ten sonra Cumhurbaşkanlığı Sarayı’na doğru yola çıkıyor.
Bütün bu turda AŞTİ’den itibaren takibe başlayan sivil polisler hiç ayrılmıyor. Özellikle saraya yürüyüş başlayınca artık gizlenmek ihtiyacını da duymadıkları gibi kameralarla çekimler de başlıyor.
Sarayın kapısında grubu 20 kişilik bir polis ekibi karşılıyor.
Bildiriyi okuyan bir yetkili “Hırsızlıkla anılan bir iktidar” cümlesini görünce öfkeleniyor ve gruptaki herkesin yeleklerini ve kimliklerini topluyor.
Grup bir saat sorgusuz sualsiz kapı önünde bekletiliyor sonra ne oluyorsa oluyor ve kimliklerle yelekler iade ediliyor.
Polis “nereye gideceksiniz?” diye sorunca Şahin Ciner son durağın Anıt Kabir olduğunu söylüyor.
Ekip yine yayan olarak Anıtkabir’e yürürken polisler de arkalarından takibi sürdürüyor.
Anıtkabir’deki saygı duruşundan sonra Ankara’dan katılanlar ayrılmaya hazırlanırken, takipte polis telsizlerinden “Hiçbirini bırakmayın, kimse gitmesin” anonsu yükseliyor.
Gruptakiler gözaltına alınacaklarını düşünerek “nasıl ifade verecekleri konusunu” konuşmaya başladıklarında yine beklenmedik biçimde polisin kararı değişiyor.
Grubun yanına gelen bir polis yetkilisi “Bundan sonra Ankara’yı terk edecek misiniz?” diye soruyor. “Evet” cevabı verilince polis de “Tamam Ankaralılar evlerine gitsin, biz de size otogara kadar eşlik edeceğiz” diyor.
20 kadar polis 6 eylemcinin bindiği otobüs kalkıncaya kadar otogarda bekliyor.
Tamamen ülke çapında bir duyarlılık yaratmak için sembolik olarak yapılan bir #yeterartık yürüyüşü iktidarı bu kadar panikletiyorsa düşünün artık.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Başkası çelik yelek mi takıyor da Davutoğlu “ben istemem” dedi

Cumhurbaşkanı ile Başbakan arasında sanki garip bir kavga var.
İlk bakışta hiçbir kavga yokmuş gibi görünüyor ama farklı yerlerde yaptıkları konuşmaların satır aralarında karşı tarafı incitecek ya da rahatsız edecek sözler söylüyorlar.
Örneğin Başbakan “Çözüm sürecini başlatabiliriz” mi dedi, Cumhurbaşkanı sesini yükselterek “Son terörist ölene kadar görüşme falan yok” diyor.
Başbakan “Mayısta anayasayı hazır ederiz” diyor, ertesi gün Cumhurbaşkanı “anayasada süre vermek yanlış, iyi düşünülmeli, süreç iyi kullanılmalı” deyiveriyor.
Önceki gün de Başbakan’ın Türk Polis Teşkilatı’nın Kuruluşunun 171’inci Yıldönümü nedeniyle Polis Akademisi’nde “çelik yelek”ten söz etmesi merakımı çekti.
Başbakan 2 polisimizin şehit edildiği Ceylanpınar’a gittiğinde vatandaşlar çelik yelek giyip giymediğini sormuşlar.
Diyarbakır’da da partililer böyle bir önlem almayı önermişler.
Başbakan polislere konuşurken bu anılarını anlatıp çelik yelek giymeyi reddettiğini belirterek “Başbakan çelik yelek giyerse Diyarbakırlı eğer o çelik yeleği hissederse kendisini nasıl güvende hisseder? Emin olun başbakanın canı herhangi bir askerimizin, polisimizin, jandarmamızın ya da herhangi bir vatandaşımızın canından kıymetli değildir” diyor.
Başbakan’a çelik yelek giymesi önerilmişse bu öneri herhalde başkalarına da yapılmıştır. Örneğin Cumhurbaşkanı bölgede gezerken çelik yelek giyiyor mu?
Davutoğlu üstü kapalı Erdoğan’a dokundurma mı yapıyor?
Tabii işin bir de şu tarafı var; Cumhurbaşkanı bölgeye en az 3 bin, başbakan ise bin 500 silahlı koruma ile gidebiliyor ancak. Hal böyle olunca “çelik yelek kahramanlığı” yapmalarının bir anlamı kalmıyor ama olsun, halkın yarısı bu tür kahramanlıklardan etkileniyor ya…

BUNU YAZMAK GEREK

Bayrak da gidiyor demiştim, bayraksız miting yaptılar

Cumartesi günü yayınlanan bir yazımda futbol milli takımının forma renklerini eleştirirken “Pek çok değerimiz yok edildi, bayrağın da renkleriyle oynuyorlar” demiştim.
Yazının çıktığı sırada Başbakan Davutoğlu da Diyabakır’da top atışlarıyla yıkılan binaların arasında geziyor ve halka “Yıkılanları daha iyi yapacağız” müjdesi! veriyordu.
Adı Diyarbakır olmasına rağmen Başbakan ısrarla ve abartmıyorum onlarca kere “Diyarbekir” dedi. Öyle olunca daha mı dinsel bir anlam yükleniyor ve oranın halkı da sevinçten alkışlıyor anlamış değilim.
Başbakan daha sonra bir de miting yaptı. Emirle olunca tabii bir kalabalık toplanıyor.
Ancak dikkatinizi çekti mi bilemiyorum, güya Türk Bayrağı’na çok meraklı AKP’lilerin elinde tek Türk bayrağı bile yoktu.
Oysa 7 Haziran Seçimleri’nden önce CHP lideri Kılıçdaroğlu Hakkari mitinginde hiç Türk Bayrağı’nın olmaması nedeniyle ağır biçimde eleştirilmişti iktidar ve saray tarafından.
İyi güzel de çok değil bir yıl önce “Bunlar Türk Bayrağı’na bile tahammül edemiyor” diyen AKP’liler neden Türk Bayrağı taşımadılar.
Örneğin AKP’nin bölgede bayraktarlığını yapan Galip Ensarioğlu var, hiç olmazsa o eline bir Türk Bayrağı alamaz mıydı, ya da başka yerlerde elinde Türk Bayrağı sallayan Davutoğlu’nun da mı aklına küçücük de olsa bir bayrak almak gelmedi.

ŞAŞIRDIM

Bu, tebrik değil utanç kuyruğu olabilir

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Sema Ramazanoğlu önceki gün en mutlu günlerinden birini yaşadı.
Tarihe çocuk tacizi konusunda söylediği “Bir kereden bir vakfı sorumlu tutamazsınız” sözleriyle geçen Ramazanoğlu önünde sıraya giren AKP milletvekillerinin tebriklerini kabul etti.
Peki, AKP’liler Ramazanoğlu’nu neden sıraya girip kutladılar? Çünkü CHP’nin Ramazanoğlu hakkında verdiği gensoru önergesi reddedilmişti.
Anlamadığım şu; bu konuda kutlanacak olan Sema Ramazanoğlu değil ki. AKP milletvekilleri sayıları daha fazla olduğu için önergenin aleyhine oy kullandı.
Burada kutlanması gereken birileri varsa AKP milletvekilleri. Çünkü Sema Ramazanoğlu gensoru önergesine karşı çok iyi bir savunma yaparak milletvekillerini ikna etmedi ki. O ne söylerse söylesin zaten AKP milletvekilleri aldıkları talimat gereği “gensoruya hayır” oyu kullanacak ve çocuk tacizini savunmuş duruma düşen bakanlarını kurtaracaktı.
Bu nedenle Sema Ramazanoğlu gülücükler içinde el sıkarken ortaya çıkan görüntü bir “tebrik kuyruğu” değil olsa olsa ancak “utanç kuyruğu” olarak adlandırılabilir.

ÇOK GÜLDÜM

Hürriyet’teki Abdülkadir Selvi’ye güzellemeler çok komik

Meğer ne çok istermiş Hürriyet yazarları AKP’li Abdülkadir Selvi’nin kendi gazetelerinde yazmasını.
Önce Ahmet Hakan bir “hoş geldin” yazısıyla Selvi’ye methiyeler düzdü.
Arkasından hızını alamadı Selvi’yi eleştiren yandaşlara bindirdi dün de.
Yandaşların Selvi’yi Hürriyet’e geçtiği için eleştirmesine çok öfkelenmiş Ahmet Hakan bu nedenle yandaşlara “Bizim gibi düşünen bir arkadaşımız Hürriyet’e gitmiş, ne güzel” demedikleri için kızıyor.
Tabii Ahmet Hakan’ın anlamadığı şu; Selvi’ye saldıranlar saray gazetecileri. Selvi’ye Hürriyet’e gittiği için değil hükümet gazetecisi olduğu için saydırıyorlar.
Ahmet Hakan Selvi’ye ikinci “hoş geldin” yazısı yazarken hemen yanındaki bir başka yazıda ise “alıştık” diyerek Selvi’nin yazısına atıfta bulunuyor.
Abdülkadir Selvi henüz Yeni Şafak’ta yazarken çıktığı bir tv programında “Bir süre terörle yaşamaya alışacağız” demişti.
Bu sözler çok tartışılmıştı. Ahmet Hakan ise adeta “Abi haklı çıktın, valla ben alıştım” diyerek hepimizin de alışması gerektiğine inandırmak için alt yapı hazırlıyor.
Diğer yazar eski Genel Yayın Müdürü Ertuğrul Özkök ise Selvi’yi yere göğe koyamamış.
Meğer Selvi, Hürriyet saldırıya uğradığında ilk arayan isimlerdenmiş. Üstelik İçişleri Bakan yardımcısı ile İstanbul Emniyet Müdürü’nü arayıp “önlem alınmasını” isteyecek kadar da mert biriymiş.
Özkök bir gazetecinin bakanlığı ve emniyeti arayıp önlem alınmasını hangi yetki ve güçle istediğini sorgulamıyor da “Buna yapacak kadar da mert” diyerek övüyor.
Özkök’e göre Selvi asla biat etmeyen cesur, Erdoğan’dan hiç korkmadan Afrika’daki garip dansları yazabilecek kadar kahraman, yandaşlar birbirini gammazlarken asla kimseyi gammazlamayan karakter sahibi biri.
Özkök’ün Selvi’den bir de ricası var. Diyor ki “Beni de eleştirebilirsin, ama hakaret etme.” Sonra kırdığı potu anlayıp “Ama onun tıynetinde zaten hakaret yok” diye ekliyor.
Vallahi bu güzellemelere bayıldım. Şimdi diyorum ki Abdülkadir Selvi gibi sakin bir gazeteciye bu kadar yağlar yakanlar Cem Küçük Hürriyet’e transfer olsa neler yazmazlar.


https://twitter.com/can_atakli_
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87