BİÇARE ÜLKEM!..

Nuri Bilge Ceylan
 Cannes’da büyük ödülü alırken ne demişti anımsıyor musunuz?..


-Güzel ve yalnız ülkem!..


Sözleri çok içime dokunmuş, gözlerim yaşarmıştı... Uzun uzun düşünmüştüm; kanla gözyaşının iç içe geçtiği bu toprakları, Kadim Anadolu’yu, ağıtlar ülkesini... Dün Diyarbakır’da bir ton bombayla havaya uçurulan evleri, yıkıntıların ortasında, “artık yeter” diye çığlık atan kadıncağızı, daha yaşamla tanışmadan enkaz altında kalıp meleklere karışan bebeciğin fotoğrafını görünce, Ceylan’ın sözlerinin bile yetersiz kaldığını düşündüm. Yeni sözcükler katılması gerekiyordu o tanımlamaya...


-Zavallı, biçare ülkem!..


Gayet bilinçli bir şekilde cehaletin karanlığına itilen ülkem... İliklerine dek soyulan, sömürülen ülkem... Dünyanın en güzel coğrafyasında, zenginliklerin ortasında, fakirliğin, yoksulluğun, açlığın zilletini çeken ülkem... Mezhepçilikle, etnikçilikle, ırkçılıkla kan denizinin içine çekilen, gencecik çocuklarını, aslan gibi Memetlerini yitiren ülkem...


Siz de istediğiniz kadar sözcük ekleyebilirsiniz; emin olun yetmeyecektir, kafi gelmeyecektir... Hırs diyebilirsiniz örneğin; “kerameti kendinden menkul muktedirlerin hırs ve ihtirası uğruna geleceğini yitiren ülkem” repliğini seçebilirsiniz...


Gaddarlık sözcüğünü seçebilirsiniz mesela; bir bebeğin, minnacık bir çocuğun vahşice katledildiği, gencecik kızların, kadınların bir hiç uğruna biçildiği ülkem diyebilirsiniz...        Cesetlerin üzerinden “siyasi rant” yaratanların baş tacı edildiği, düşünen insanın ise “linç edildiği” , korkak, bencil, duyarsız ülkem de diyebilirsiniz mesela...


Hepsini bir araya toplayıp, en kestirmeden, hiç uzatmadan nasıl bir sıfat yakıştırılabilir diye de düşünebilir, örneğin şu tanımlamayı yapabilirsiniz:


-Yaşayan ölüler ülkesi!..

 


Aydın namusu!..

 


Çok mu acımasız, çok mu karanlık bir tablo oldu?..


Reyhanlı’daki, Suruç’taki, Ankara’daki, Sultanahmet’teki ve daha dün Diyarbakır’daki katliamları gören, yaşayan bir gazeteci başka nasıl bir tablo çizebilir bilemedim, bağışlayın lütfen!..


“Suça ortak olmayacağız” başlığıyla sözde “Barış bildirisi” hazırlayan, imzalayan akademisyen sıfatlı aydınlar, dün ne düşündüler çok merak ediyorum... Biraz olsun nedamet getirdiler mi, minnacık da olsun utandılar mı acaba?..


Birgün gazetesi dün “Büyüleyici çeşitlilik” manşetine, büyüleyici bir “şehvetle”, Barolar Birliği Başkanı ile mafya patronunu yan yana yerleştirmişti. Haberde de, “akademisyenlere linç kampanyasında AKP rejiminin arkasında duranlar” diyerek kardeş gazetemizSözcü’yü, Metin Feyzioğlu’nu, Akit gazetesi ile, Sedat Peker’le aynı çizgide olmakla suçluyordu... Aynı gazetenin birinci sayfasının en altında, okumak için “büyüteç” gereken bir de haber vardı, yalnızca beş satır:


-Emniyete saldırı: 6 kişi öldü.


Tam bir ton bomba kullanan, biri daha bebek üç minnacık çocuğun ve sivillerin kanına giren PKK’dan ise tek kelime bahis yok! Bu mudur gazetecilik?. Bu mudur barış istemek?. Bu mudur ilericilik?.. Tek kelimeyle utanç verici!..


AKP’nin “Akil adamı”, Akademisyenler Bildirisi’nin imzacısı Prof. Sıfatlı Baskın Oran ise, akademisyenlere karşı başlatılan “Cadı Avına” isyan etmiş, “12 Eylül’de de biz bu filmi gördük. Bunları yapanların çocukları babalarından utanacaklardır. Kuyruğu dik tutmak lazım” buyurmuştu... Günaydın! Yıllar yılı, “aman da ne şahane hükümet, ne de müthiş bir yönetim” diye muktedirin kuyruğundan ayrılmazken, “Çözüm” komedyasında “Akil” hizmet vermek için koştururken, Anayasa Referandumunda “yetmez ama evet!”diye yırtınırken her şey pek bi güzeldi. Öve öve bitiremiyordunuz!.. Kapının önüne konulunca mı aklınız başınıza geldi?. Bu mudur aydın namusu? Bu mudur ilerici haysiyeti?


Yalnızca o mu; namuslu aydınlar hapse tıkılırken, intihar ederken, düzmece suçlamalarla yaşamları karartılırken, neredeyse zil takıp oynayan liberal etiketli solcu eskileri şimdi koro halinde “aldatıldık” diye ağlaşıyor. PKK’nın bile cesaret edip kaleme alamayacağı denli PKK yanlısı bildiriyi “barış bildirisi” diye kutsuyorlar... Mide bulandırıcı..


Akademisyenlere gelince; imza attıkları bildiri içler acısı bir “tarafgirlik” örneği olarak tarihe geçti!.. İktidarı perçinlemesinde büyük hizmetlerinin geçtiği muktediri ilk kez haklı pozisyona bile taşıdı; göğüslerine kocaman bir “mandacı” yaftası iliştirildi!..


Ancak, binlerce insan hakkında “terör” suçlamasıyla soruşturma açılması, gözaltılar, sicil araştırmaları ancak ve ancak, demokrasinin zerre kadar uğramadığı ülkelere özgüdür!..


-Ancak bu rejim, bu zevatın cansiperane destekleriyle ilmek ilmek örüldü, ne hazin!!!

 


İşte polis devleti budur!..

 


Okuyunca gözlerime inanamadım...


Şimdi ağlaşan liberal “demokratların” desteğiyle serpilen iktidarın ulaştığı “zirveyi” göstermesi açısından şahane bir örnek!.. Haber Birgün gazetesinden:


-Faşizm kendini aştı: “Şair ayağa kalkarsa müdahale edeceğiz”


Eğitim Sen İzmir’de bir etkinlik düzenledi. Şair Şükrü Erbaş şiir okumak üzere davet edilmişti. Sonrası tam bir skandal; her nedense salonun içine dek girmiş olan polis yöneticilere şöyle bir ültimatom verdi:


-Şair ayağa kalkarak şiir okursa müdahale ederiz!..


Nasıl buldunuz, şairane değil mi!.. Ama bitmedi, şair Erbaş’ın masasının başında dikilen polisler, etkinliğin sonuna dek ayağa kalkmasını beklediler. O da dizelerini oturduğu yerden seslendirdi, iyi mi?!.


-Bu “aydın” tayfası, eseriyle ne kadar övünse yeridir!..


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87