BİLİM SUSAR mı?

Eğitim bugün çıkmaz sokaklarda ise, bu yanlışlarda ısrar ediliyor ise, bu yapılanlar ülkemize, günümüze ve geleceğimize çok zaman kaybettiriyorsa bir özeleştiri de bulunmak gerekmez mi? Eğitimin içinde geçen yılları okumakla, gözlemekle, dinlemekle, deneyimlemekle, araştırmakla, paylaşmakla, aktarmakla geçenler iyi bilir. Tabii ben de dâhil olmak üzere(!) şunu da söylemekten kaçınmayalım, yazarlık bunun sonu ve sonucudurda denebilir.Ve bu yolda atılan adımlara, çıkılan merdivenlere saygı duyulur, değer verilir. (di!)

Günümüze geldiğimizde kendilerini allame, âlemi de sersem sananların fildişi kulelerinde oturup masa başından ahkâm kestiklerini ve her gün daha da artan ünlerini görünce nerde yanlış yaptık sorusu çok sık yoklamaya başladı…

Dini her ana ve her yerde başat kılmaya çalışanları görünce, ekranlardaki absürt, düzeysiz, zavallı ve insanı utandıran soruları görünce eğitimci damarımın iç hesaplaşmasıyla baş başa kalıyorum. Akademiye sopa sallayan, uzun sopasını eğitimcilerin ve basının kafasına indiren akademik kadroları küçümseyen, rektörlük seçimlerini hiçe sayan, rektörlük seçimlerinde oyların yüzde 86’sını alanı değil seçime katılmayanı o koltuğa oturtanları görünce emek, çaba, deneyim, bilgi, birikim neye yarıyor sorusunu daha sık sorar olduk.

Söz buraya varmışken soralım. Bilim susar mı, ya da niye sussun? Kime, nasıl, ne zaman sorularını bilim sormayacaksa o bilim niye var ki? Aslında sorunun yanıtı kolay! Siyaseti insani değerler üzerine kuramıyoruz. Kursaydık bilimsel eğitimi siyasete alet etmezdik. Çünkü siyasetin içinde kin, nefret ve hınç var. Bilimin içinde hoşgörü, sabır, felsefe, sorma, sorgulama var. Evrim teorisini yasaklayarak gelişmiş batıyla baş etmeyi düşünenler kabul etmese de var!

Hayata ve herkese refakat eden, her soruya yanıt arayan bilim dallarını dışlayarak, en önemli sorulara yanıt arayan bilim adamlarını küçük görerek, her şeyi açıklayabilecek kavramları ortadan kaldırarak gelişmek ne mümkün?

Ne diyor talim terbiyenin başkanlığını yapan zat; “Evrim yok, boş boş konuşmayın. Her ders birer tespih tanesiyse bu tespih tanelerinin en tepesinde, hepsinin önünde bir imam olarak veya tespih imamesi olarak değerlerimiz durmaktadır.” Kurumun adı? Talim Terbiye! Yani eğitimin ve ülkenin geleceği olan gençlerimizin şekillendirileceği yer!Kimin neyi, nasıl anladığı ve nasıl aktaracağı artık başlı başına bir sorunken bu ülkede, talim terbiyenin başındaki zatın söylediklerine bakın ve baka kalın! Hem de uzun süre, gözünüzü ayırmadan!

Adının önünde Adalet, ardında Kalkınma olan bir parti döneminde milletin yarısı adalet diye yollara dökülmüşse bu tanımda bir yanlışlık yok mu? Kalkınma denilince akla sadece yandaş ağırlıklı çimento merkezli AVM’ler, kullanılmayan yollar, pahalı köprüler gelmiş vekalkınma bina inşaatı seviyesinde algılanmışsa bu tanımda bir hata yok mu?

Taciz edenler, tekme atanlar, okul kundaklayanlar serbest bırakılırken, işini isteyen eğitimcilerin, devletin en kestirme cevabıyla(üstelik açlık grevinde iken) hapse tıkıldığı bir adaletten söz ediyoruz. Üstelik tehlike sınırları çoktan aşılmışken,nabızları yavaşlamışken,bedenleri göz göre göre tükenirken, yürüyemez, konuşamaz, ayakta duramaz halde iken, her gün biraz daha ölüme yürürken! Şimdi açlık grevi kendileri için anlam ifade etmeyenlere sormak zamanıdır; sadece fırça atıp, ayar çekmeyi yönetim sananlar! Akıldan, bilimden, gerçeklerden ödleri kopanlar! İki insan göz göre göre eriyor, tehlikenin farkında mısınız?

Adalet yürüyüşü neleri değiştiriyor ya da değiştirecek? O ayrı bir yazı konusu. Ancak içerde zamanın azaldığı kesin. İşleri ellerinden alınan iki eğitimci yaşam mücadelesi veriyor, dışarda hiçbir şey değişmese de politik inat sürse de iki güzel insan gözlerimizin önünde eriyip gidiyor. Yönetenler yönettiklerine zulüm yapar mı? Her şeye burun kıvıranların, atılan her adımı hafif bulanların, eylemleri küçümseyenlerin bu soruya cevap vermesi gerekmez mi? Açlık grevinin 112. Gününde Gülmen ve Özakça’nın tahliye başvurusunu AYM; “Derhal tahliyeyi gerektiren bir durum yok” diye reddetti. AYM’nin bu kararına Gülmen’in yanıtı şu oldu; “Kaslarımla birlikte adaletin nasıl eridiğini gördüm.”

Bu cevap üzerine ne denir ki? Keşke yaşananlar ve yazılanlar bir düş olsa ve biz bu karabasandan uyansak! Ütopik de olsa hepimize iyi gelecek…

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87