BU ÖZLEM GEÇMİŞE mi GENÇLİĞE mi?

Bu umumi istek üzerine kaleme alınmış sipariş bir yazıdır! Meğer insanlar ne kadar bıkıp usanmış, günlük siyasetten. Birkaç gün önce çıkan Kars ve Ardahan yazım üzerine, gelen övünmek gibi olsun(!) iletilerden bunu anladım. Sıcak dayanışma duygularına sarınarak hem geçmişe gitmek hem de sizleri götürmek istedim…

Bir zamanlar hepimiz sözlük karşılığı “güven” olan, adının karşısına her şartta güvenilir olan insanlar tanıdık. Uzak illerin yoksul çatılarının altında sırtına vurduğu yükü ömür boyu taşıyacak olan kişilerle tanıştık. Çarıklı ayaklarıyla çıktığı köyünden adını arşivlere kazıyan sanatçılarla kıvandık.

Ben ve kuşağım özellikleri olan, kütüphanesiyle, okullarıyla, sevgiye, saygıya- görgüye dayalı insan ilişkileriyle dolu olan illerde büyüdük. Bakımlı, temiz, geçmişin ayak izlerine saygı duyan insanlarla el ele kol kola yürüdük.

Bizim çocukluğumuzda tüketim adına pek bir şey yoktu. Cep telefonu, bilgisayar, lüks araba vb yoktu. Ama kültür vardı, saygı vardı, değer vardı. Bugün bu saydıklarım büyük ölçüde irtifa kaybetmiş. Şimdi soruyorum geçmiş bu kadar uzaklaşır mı? Kendimi bu soruya “evet” derken hiç bu kadar yalnız ve umutsuz hissetmediğimi düşünüyorum…

Hani dostlar vardır. Hayatınızın her yerinde ve tam ortasındadır. Dostlar vardır, kıyıda köşededir. Tıpkı bunun gibi memleketimiz bizim dostumuzdu ve hayatımızın tam ortasında dururdu. Doğrudur, ne biz aynı kaldık ne doğup büyüdüğümüz memleket ne de ülkemiz! Bir zamanlar mahallenin genç kızları edasıyla ortalarda salınırken şimdi elimizde ilaç torbalarıyla tansiyonu- şekeri, hele de ülkemizin yarınlarını konuşur olduk!

Bunu bir kenara dikkatle not edelim ve unutmayalım!

Alnımızda çizgiler, saçlarımızda aklar, yüzümüzde buruşlar, gözlerimizde gözlükler yokken başımız dik, alnımız açık, çağdaş dünyanın özgür bireyleri birer çocukken sanki yüreklerimizde seferberlik ruhu taşıyorduk. Çünkü babalarımız huzurlu, annelerimiz mutlu, öğretmenlerimiz coşkulu, bizler güven içinde idik.

Şimdi uzun ve kasvetli geceler bir türlü bitmek bilmiyor.

Şimdi ışığı, huzuru arıyoruz, gözyaşlarımızı daha sık siliyoruz.
Pusuda bekleyen karanlığa, cehalete öfkeyle, keder dolu bakışlarla bakıyoruz.
Yüreğimizin sol köşesinde saklı tuttuğumuz günlere ve anılara daha sık dönüş yapıyoruz.
Şimdiki kuşağın bilmediği; Ulusal bayramlarımızı, günler öncesinden başlayan bayrak, flama, bando, koro, folklor grubuna seçilecek miyim heyecanını unutamıyoruz…
Hiçbirimiz çocukluğumuzun bizim sevincimiz, coşkumuz, geleceğe olan güvenimiz, hayallerimiz, hedeflerimiz, umudumuz olduğunu unutamıyoruz...

Yine orta halli ailelerin çocukları olduğumuzu, aramızda hiç kırgınlık, kıskançlık yaşanmadığını, yaramaz, hareketli ama zararsız olduğumuzu unutmuyoruz… 

Yine sık sık “Yapma” diyen babalarımıza karşı çıkışımızı, “Sakın ha!” diyen annelerimize direnişimizi, başarılarımızla kendini kötü hisseden arkadaşlarla kavga edişimizi, sonra gelip yine onlara sığınışımızı unutamıyoruz…

Dünyaca ünlü bilim insanımız Aziz Sancar’ın; “Bir çocuğu anne- baba değil doğduğu yer büyütür” sözünden yola çıkarak, bizi de okullarımız ve aldığımız çağdaş eğitimin büyüttüğünü unutamıyoruz...

Babalarımızın alın teriyle, annelerimizin biriktirdikleriyle yoğrulmuş eğitim yıllarımızı, Cumhuriyetin bize sağladıklarını, o dönemin güven ve huzur ortamını unutmuyoruz…

Geldiğimiz noktaya bakınca; Bize kitap okumanın erdemini, insan sevmenin önceliğini, ülkeye sevdalanmanın önemini anlatan büyüklerimizi, hocalarımızı nasıl unutalım?

Yine fedakâr annelerimizin aile bütçesine katkı olsun diye yaptıklarını, hayatımız boyunca kopmadığımız arkadaşlarımızın vefasını, büyük hayallerimize beşiklik eden doğum yerlerimizi, o yılların kültür ortamını nasıl unutalım?

Evinde buzdolabı, çamaşır makinesi, telefon olan arkadaşlarımıza imrenerek baktığımız yılları hangimiz unutabildik?

Evet, ülkemiz de, memleketimiz de, mahallemiz de artık çok değişti. Öncelikle tek katlı evlerimizin yerini apartmanlar aldı. Kimsenin kimseye “sen kimsin?” sorusunu sormadığı yıllar, büyüklük taslamadığı günler çok gerilerde kaldı.

Bölük pörçük de olsa, daldan dala da atlasam sonuç olarak, ben ve kuşağım o küçük evlerimizi, o sıcacık insan ilişkilerimizi, o birbirimizi sarıp sarmaladığımız insanlığımızı çok özlüyoruz. Hele de ülkemizin başı dik, onurlu duruşunu, ihanetlerle kirlenmemiş siyasi kimliğini…

Bunun adı geçmişe özlem mi, gençliğe özlem mi? Karar sizin!
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87