CUMHURİYETÇİLERİ KENDİ KANINDA BOĞMAK!..

İstanbul Firuzağa’da savunmasız  plakçı dükkanını basan çakallardan biri ne diyordu?..


-Sizi var ya, içeride yakarım haa!..


Daha önce yakmadınız mı ulan çakal!.. Koca Türkiye’nin gözleri önünde, üstelik 8 saatlik canlı yayınla Sivas Madımak Otel’de gencecik kızları, sanatçıları, şairleri, ressamları cayır, cayır yakmadınız mı ulan yobaz?..


Gözlerimin önüne geldikçe canım yanar; ortaçağdan kopup gelmiş, ağızlarından salyalar akan güruhun “yakalım” çığlıklarıyla oteli nasıl ateşe verdiklerini, içerdeki 35 insan dışarı çıkmasın, çıkamasın diye kapıda nöbet tuttuklarını, içerden gelen feryatlar karşısında histerik, zevk dolu çığlıklar attıklarını sanki biraz önce gerçekleşmiş gibi anımsıyorum...


Tarih 2 Temmuz 1993’tü... Henüz bu kadar palazlanmamış, bu denli şehvetle “iç savaş” teranesi tutturacak özgüvene erişmemişlerdi!.. Sivas’a dışarıdan taşınan ilkel yaratıklardan destek almışlardı. O gün, aslında bugünlerin işaretini veriyor, Türkiye’nin nereye sürükleneceğini olanca çıplaklığıyla gösteriyordu...


-Ama anlayamadık, uyanamadık!..


O vahşetin asıl failleri ellerini kollarını sallayarak yurtdışına kaçtı... Maşa olarak kullanılan yaratıklardan yakalananlar uzun yıllar yargılandı. Bu ortaçağ kalıntılarını hapishanede zamanın Refah Partili Adalet Bakanı ve milletvekilleri defalarca ziyaret etti. Yetmedi avukatlıklarını üstlendi!.. Sonunda hemen hepsi “zaman aşımı”, “eksik delil” filan gibi nedenlerle kurtuldu. Zamanın Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı sıfatını taşıyan Tayyip Bey haberi aldığında duygularını şöyle paylaşmıştı:


-Hayırlı olsun!..

 


Sıra “iç savaşa mı” geldi?!.

 


Aradan yaklaşık çeyrek asır geçti...


14 yılını bu yobazlara kol kanat geren, ülkeyi ortaçağ karanlığına çekmek için cansiperane çalışan ideolojinin baskıcı, hilafetçi, gerici iktidarında geçirdik... nereden nereye geldiğimiz gayet açık biçimde ortada... Bu yıllar içinde yapılanları saymaya kalksam, makale değil kitap yazmam lazım!.. Onu da yaptım; son dört kitabım, daha yeni çıkan “Efendiler ve Uşakları” ile birlikte bu karanlık yılları ve yenilen herzeleri anlatıyor!..


Yalnızca şu son bir kaç günde yaşananlar ise artı açıkça “ne hedeflendiğini”, “nasıl bir ülke arzulandığını”, “kendini kurtarmak için nelerin göze alındığını” hiç bir kuşkuya yer vermeyecek kadar yalın bir şekilde gözümüze sokuyor!.. Daha önce “dindar ve kindar gençlik” istediğini hayran olduğu Necip Fazıl’a gönderme yaparak bi güzel açıklayan Saray, 6 evladımızın öldürüldüğü, onlarca yurttaşımızın gözünü kaybettiği, binlerce insanımızın yaralandığı Gezi Direnişinin 3. Yılında hedefini aççık ve seççik biçimde ortaya koydu, üstelik yine gerçeği eğip bükerek:


-Açık konuşuyorum, Gezi olayları bir yönüyle de İstanbul’un bu farklılıkları bir arada yaşatabilme kabiliyetine yapılan bir saldırıydı. Kendi düşüncelerini, yaşam biçimlerini, İstanbul’a ve onunla birlikte tüm ülkeye dayatma hevesi içindeki bir grubun yönlendirmesiyle yaşanan bu olaylar en büyük zararı İstanbul’a verdi...”


Bir arada yaşama kabiliyetine saldırı öyle mi?.. Neydi peki bu “kabiliyet” ve farklılıklar?. Onu da söyledi tabii:


-Cesur olacaksın(Belediye başkanına söylüyor). Eğer cesur olmazsan bu işi başaramayız. Ve cesur olmamız gerekenlerden bir tanesi, Taksim’deki Gezi Parkı. Oraya o tarihi eseri(Topçu Kışlası) inşa edeceğiz... Bir de Taksim’e Selatin Cami yerleşmesi lazım. O da hazır. AKM’nin yerine de dev bir opera binası...”


Eksik bıraktıklarını da ben tamamlayayım; Alışveriş merkezi ve milyonluk rezidanslar!..


-Saray bu açıklamanın nasıl bir gerginlik ve çatışma ortamı yaratacağını bilmiyor olabilir mi sizce?!.

 


Cesaret bulan yobaz sürüsü!..

 


Saray’ın “cesur olmamız lazım” demesinden sonra “cesur sürüler” işgal ediverdi ortalığı çok doğal olarak...


Örneğin, 90’lı yıllarda “uçkuruna hakim olamayan şeyh” olarak ünlenen Aczmendi lideri Müslüm Gündüz isimli herif çıktı ortaya; aynen şu hezeyan dolu sözleri söyledi:


-Erdoğan Emretsin “cihad” için askerlerim hazırdır. Bütün Cumhuriyetçileri kendi kanında boğalım. Bütün Aczmendiler bu ülkeden Atatürk’ün getirdiği Cumhuriyetçileri silmeye hazırdır...


Nasıl, göz yaşartıcı değil mi?. Ak Troller denilen internet çeteleri, yanaşma medyanın cengaverleri zincirden boşanmış gibi “iç savaş güzellemeleri” yapmaya başladılar bile...

Yanaşma trollerin şu “toplu twitterı” bile nasıl bir “kumpas” düşünüldüğünü adeta itiraf ediyor:


-Gezi Parkı’na eyleme gidenlere polis geçen seferki gibi yumuşak davranmasın. Yakmaya, yıkmaya geleni vursun, öldürsün!..


Şu nefrete, şu iç savaş çağrısına bakar mısınız? Zaten gezi Direnişi esnasında Başbakan söylememiş miydi, “yüzde elliyi evinde zor tutuyoruz” diye; işte bu cengaverler dışarı çıkan kısmı oluşturuyor zannımca!.. Yalnız, ufak bir sorun, göz ardı edilen diğer yüzde elli var; onların ne yapacağı sorusu var?..


Acaba, proje onların da dışarı çıkmasını sağlamak mı?.. Daha geçen gün gazeteci Levent Gültekin’in kanımı donduran iddiasını paylaşmıştım sizlerle; bildiğim kadarıyla bir yalanlama da gelmedi:


-Emekliliği yaklaşmış yüksek düzey bir bürokratın ziyareti sırasında Saray tasarladığı projeleri anlatmış. Bürokrat, “bunların yarısını yaparsanız iç savaş çıkar” deyince, Saray “Çıksın, ezer geçeriz” yanıtını vermiş!..


Bulmacanın parçalarını birleştirdiğinizde, sanki böyle bir ortam özellikle isteniyormuş, tasarlanıyormuş gibi bir havanın estiğini hissediyorsunuz... Eğer gerçekten bunu isteyen, özleyen birileri varsa ateşle oynuyorlar derim...


-Cumhuriyetçileri boğalım derken ülkeyi ve kendinizi boğuverirsiniz hacı!..


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87