DEVRİMCİ GÜÇ

Bugün yılın son günü...

Asrın son yılına girmemize saatler kaldı...

Üçüncü bin yılın eşiğindeyiz...

Dile kolay; uygarlıkların yıkıldığı, uygarlıkların doğduğu, çağlar kapatıp çağlar açan, büyük devrimlere, inanılmaz dönüşümlere imza atan, insanın “insan olmayı keşfettiği” bir bin yılın kapanmasına yalnızca 365 gün var.

Heyecanlanmamak elde değil; yeni bir bin yılın kapısındayız. İnsanlık bu yeni serüvene var gücüyle hazırlanıyor. Ülkeler, tabii adam gibi ülkeler bilgi çağının baş döndürücü hızına ayak uydurabilmek için varını yoğunu ortaya koyuyor. Aslında ölümcül bir yarış bu. Geride kalanın köleleşeceği, sömürgeleşeceği bir yarış. Dilimize pelesenk olan deyişteki  gibi;

-Geride kalanın canı çıkacak!..

Peki, Türkiye bu eşiğin neresinde, bu yarışın hangi sırasında diye soracak olursanız;

-Yüreğimde bir sızı... Başımda kahrolasıca sinsi bir ağrı!..

* * *

Türkiye, cüce olduğuna inanmaya zorlanan bir dev!..

Gelişmek, yükselmek için her türlü olanağa sahip, ancak hem dışarıdan, hem içeriden          sürekli çelmelenen, hançerlenen bir dev üstelik!.. 

Bin yılın sonunda, bin yıl öncesinin karanlıklarıyla boğuşmak zorunda bırakılan, “kırk satırla-kırk katır” seçeneğiyle yaşamaya mecbur edilen bir dev!..

“Millenium” un kapısındaki Türkiye’ye dayatılan son senaryo “ılımlı islam”, yani irtica!. 

Son günlerde gerici-faşist ittifakın ortamı iyice sertleştirmeye yönelik taktikleri de işte bu senaryonun son derece önemli aşamalarından biri.. Dinci gazetelerin, “aman ha, en ufak uzlaşmaya hayır” yolundaki manşetleri bu kirli oyunun kamuoyuna sırıtan yüzü!.

Fazilet Partisi’nin el üstünde tuttuğu “Nazlı” yazarın dinci gazetedeki kin dolu satırları da bu kesimin neyi hedeflediğini bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. Bu hanıma göre, karşı tarafla görüşmek bile teslimiyetçilik sayılıyor. Karşı taraf olunca doğal olarak kendileri de “biz” oluyor tabii. Biz ve onlar.. Cepheleşmek, kamplaşmak, düşmanlaşmak!..

Gericiler ve siyasi ikbalini bu kapıya bağlayan  mandacı, işbirlikçi takımı “gerginlik” politikasını tüm gücüyle destekliyor. Çünkü ABD böyle istiyor. Çünkü bazı konularda çıkarları çatışsa da  Amerika’nın sözünden çıkmayan Avrupa böyle istiyor. Her iki lafından birinde milliyetçilik, muhafazakarlık edebiyatı yapanlar böylesine bir uşaklığı nasıl içlerine sindirebiliyorlar acaba?..

-Mide bulandırıcı!..

* * *

Türkiye, 1999’a karanlık bir tablo ile giriyor..

“Sovyetler Birliği bile 73. Yılında yıkıldı. Sıra Türkiye’de” diyenler bıkmadan usanmadan Cumhuriyetin altını oyuyor. Yüzyılın başında Sevr denilen paçavrayı rafa kaldırmak zorunda kalan Batılı dostlarımız, yüzyılın sonunda bu kez “Kürt kartını” oynayarak amacına ulaşmaya çalışıyor.

Batı’nın içerdeki paralı uşakları da köşelerinden koro halinde, “Sevr diye bir şey yoktur. Bu paranoyadır. Yeni dünya düzeninin gerçeklerinden kaçamayız.” şarkısını söylüyor!..
Her dönem, tüm ihanetlerin odak noktasında bulunan  şeriatçı yobazlar da Cumhuriyetin ortadan kaldırılması yolunda üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yerine getiriyor. Bu yolda mandacısıyla da, Kürtçüsüyle de gerekli işbirliğini titizlikle kotarıyor. Karşı devrim sonrası defterlerini dürmek üzere tabii!..

-Ama bu güruh bir şeyi fena halde atlıyor, Cumhuriyetin devrimci güçlerini!..

Bu ülkenin yurtseverleri, yüzyılın başında  yaptığını, yüzyılın sonunda da yapmaya muktedirdir.. Bu ülkenin bağımsızlığı, özgürlüğü söz konusu olduğunda bu halk, kara yobaza da, satılmış işbirlikçiye de, bunların sırtını dayadığı emperyalistlere de haddini bildirecek güçtedir.

-Türkiye’yi üçüncü bin yıla da bu devrimci güç taşıyacaktır.. Hiç kuşkunuz olmasın!..
     

Devrimci ruh asla ölmez!..
     

Dikkat ettiyseniz, yılın son haftasını Türkiye’nin bugünü ve yarınına ait analizlerime ayırdım...

Haftayı nasıl bir “finalle” kapatayım diye düşünürken aklıma çok uzun yıllar önceden, 20. Yüzyılın sonlarından bir yazım geldi hayal meyal... Arşivimi taradım ve buldum o yazıyı; yukarıdaki yazı odur...

“Devrimci güç” 1998’i, 99’a bağlayan son gün yazıldı. Yani 20. Yüzyılın son senesine girerken... Gericilerin iktidara gelmesine henüz 4 yıl vardı. Ancak görmeyi bilen gözler için adeta bağıra bağıra “geliyoruz!” diyorlardı. Gördüğünüz gibi, aynı sorunlarla, aynı çevrelerle, aynı “aydın” sıfatlı satılık kuklalarla uğraşıyorduk... Hani, isimleri, zamanları, mekanları bugüne uyarlasam, günümüzü anlatan içerikte bir yazı olabilirdi...

-Ama pek çok şey değişti!.. 

Gerici kafa bu yazıdan 4 yıl sonra, hem de tek başına iktidara geldi... Benim “yüzyılın başında başaran yurtseverler, yüzyılın sonunda da başaracak güçtedir” savım yerle bir olmuştu!.. Tam tersine yurtsever kitle son 13 yılda adeta “başı kesilmiş tavuk” misali sağa, sola savrularak geçirdi en yaşamsal zamanları... Ülke adım adım yobazlığın, ortaçağ karanlığının içine yuvarlandı. 

Geldiğimiz noktada hala gözlerine mil çekilmiş, olan biten kepazelikleri adeta başka bir gezegenden ve müthiş bir duyarsızlık, umursamazlıkla seyreden önemli bir kitle mevcut. Ama benim sözünü ettiğim “Devrimci Güç” de 17 yıllık bir aradan sonra ayağa kalkmanın sinyallerini veriyor. Geçen gün yazdığım “Neredeyse 1919 Şartları” ile birlikte artık 1919 ruhu da diriliyor... Sakın umutsuzluğa kapılmayın, gecikilmiş, büyük acılar çekilmiş olabilir ama tek bir gerçek vardır:

-Devrimci güç, devrimci ruh asla ölmez!..
 

https://twitter.com/umit_zileli
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87