KOMİK

DİKKAT EDİN DE 'KILL BILL VOLUME 2' OLMASIN

Şiddet filmlerinin en usta isimlerinden Quentin Tarantino'nun Kill Bill filmlerini muhtemelen pek çoğunuz izlemiştir ya da en azından biliyorsunuzdur.
Kill Bill Tarantino'nun üç serilik unutulmaz filmidir. Uma Thurman'ın başrolünü oynadığı filmde ihanete uğradığı arkadaşlarından ve patronundan intikam alan silah ustası bir kadının yaşamını izleriz.
Filmin ilk serisinde “öldü” diye bırakılan kahramanımızın ölmediğini ikinci bölümde öğreniriz.
Ondan sonra soluksuz izlenen, ama çoğu insanın yüreğini kaldıran şiddet sahnelerinin yaşandığı olağanüstü intikamı görürüz.
Kill Bill Volüm 2'nin en çarpıcı bölümü bir Çin lokantasında geçen kılıçlı savaştır.
İntikamcı kadın kahraman, Çin kültüründe de özel bir yeri olan tarihi bir kılıçla lokantaya gelir. Lokantada intikam almayı kafasına koyduğu rakibesi kılıçlı adamlarıyla yemek yemektedir.
İşler kızışınca yüzün üzerinde kılıçlı fedai lokantaya gelir. Ama kahramanımız birkaç çizik almasına karşın herkesi alt etmiştir.
Filmin o bölümünün unutulmaz son sahnesinde, koca bir lokantada yüzün üzerinde siyah takım elbiseli adam yerlerde acı içinde kıvranıp yatarken görülür. Çoğunun kolu ya da bacağı kopmuştur, hepsi kan revan içindedir.
Bu kadar uzun bir girişi neden yazdım.
Bu ayın 26'sında İstanbul'da LGBTİ'nin “onur yürüyüşü” yapılacak.
Dinci milliyetçi kimlikleri olan Alperenler Derneği “Sapıklara geçit vermeyiz” diyerek LGBTİ yürüyüşüne engel olacaklarını açıkladılar.
Gerçi sonra biraz geri adım atarak “Taşlı sopalı saldırı yapmayacağız elbette, ama geçecekleri yolun önüne oturup engel olacağız” dediler.
Bu tehdit toplumda da endişe ve rahatsızlık yarattı.
Çünkü beklenti şu; LGBTİ üyeleri yürürler, dinci milliyetçiler müdahale ederler.
Dinci milliyetçiler aslında “tam erkek” yani “maço” tipler.
Karşısındakiler ise “çıtkırıldım” gaylar ve lezbiyenler.
Maço mantığına göre bu LGBTİ'yi leblebi çekirdek gibi yutarlar. Bu sert dinci milliyetçi gençler karşısında LGBTİ'nin lafı mı olur. Bir vurdular mı hepsi dağılır.
Bence bu dinci milliyetçi gençler eğer hala LGBTİ yürüyüşünü basmaya kararlılar ve “nasıl olsa hepsi çil yavrusu gibi dağılır, bir de güzel dayak yerler” diye düşünüyorlarsa, bir kere daha düşünsünler.
O LGBTİ'liler sandıkları gibi çıtkırıldım, korkak, tırsık falan değiller.
Dinci milliyetçi gençler önceden soruşturup öğrensinler, eğer LGBTİ'liler 10 bin kişiyse en az 20 bin kişiyle orada olmak zorunda olduklarını bilsinler.
Aksi takdirde çok ağır dayak yerler.
Sonra gazetelerde az önce anlattığım Kill Bill Volüm 2'deki sahne gibi fotoğraflar yayınlanır, ömür boyu altından kalkamazlar.
Bir öneri daha; dinci milliyetçi gençler eyleme kalkışmadan önce İstanbul Emniyet Müdürü ve Asayiş Müdürü'ne danışsınlar. “Biz bunlarla baş edebilir miyiz, dövebilir miyiz” diye sorsunlar.
Alacakları cevaba göre ne yaparlarsa yaparlar artık. Kendi bilecekleri iş. Ben uyarayım da.

ŞAŞIRDIM

ASTROLOJİK OLARAK MİLLİ TAKIM YENİLMİŞTİ ZATEN

Eşim Seyran uzun yıllar aldığı derslerin ve tatbikatların sonunda gerçekten etkili bir astroloji uzmanı oldu artık.
Eğitimi hala sürerken danışmanlıklar da yapıyor.
Zaman zaman Türkiye ile ilgili astrolojik haritalara bakarak bana bazı öngörülerini aktarır. Şu ana kadar öngörülerin tamamı çıktı.
Tabii astroloji fal gibi bir şey değil. Binlerce yıllık gök hareketlerine bakılarak yapılan tahminler demeti. Kesin olacaklar değil ihtimaller ön planda. İnananı çok, bunu da biliyorum.
Önceki akşam milli maçtan önce “Dur şu Milli Takım'ın haritasına bir bakayım” dedi. Açtı bir şeylere baktı, hesap kitap yaptı sonra “Yok, hiç umut yok. Fark olması bile muhtemel” dedi.
Ben maçı izlerken o bebeğimiz Peri ile ilgilendi.
Maç bittiğinde ekrana baktı, 3-0'ı görünce yüzüme bakıp kafasını salladı, “gördün mü?” dedi.
Bir şey diyemedim.

ÇOK GÜLDÜM

MOBİLYACI TEMEL

Yıldırım Tuna'dan keyifli bir Pazar fıkrası;
Temel'in çok büyük bir mobilya mağazası varmış.
Bir gün bayi toplantısı için Rusya'ya gitmiş. Otelin resepsiyonunda kayıt yaptırırken çok güzel bir Rus kızı ile tanışmış.
İkisi de birbirlerinin lisanını bilmedikleri için Temel defter ve kalem almış, bir taksi resmi çizmiş deftere. Kız gülümsemiş, başını sallamış.
Bir taksi tutup şehri birlikte gezmişler. Daha sonra Temel bir restoran ve bir masa çizmiş deftere. Kız tekrar gülmüş, başını sallamış ve güzel bir restorana akşam yemeğine gitmişler, şampanya içip havyar yemişler, dans etmişler.
Vakit hayli geç olunca kız eline kalemi almış deftere 2 kişilik bir yatak çizip gülümseyerek Temel'e vermiş.
Temel afallamış kalmış. Sonra da kızı bırakıp oteline dönmüş.
Temel, onun mobilya işinde çalıştığını kızın nasıl anladığını hâlâ çözememiş düşünüp duruyormuş.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

BİR CHP'Lİ “YARDIM İSTEMEK İÇİN” SARAYA ÇIKABİLİR Mİ?

Bazen bakıyorum da CHP'nin başarısız olması için dış saldırılara hiç ihtiyaç yok.
Birileri bunu içerden pek güzel başarıyor.
İşte son örnek, Ankara Yenimahalle Belediye Başkanı Yaşar Saray.
Bu başkan hafta içinde saraya çıkarak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ziyaret etti.
Bu bir belediye başkanının “zorunlu” kalabileceği resmi bir ziyaret değil.
Bu başkan Yenimahalle'nin bazı sıkıntılarını anlatmak ve yapmak istediği projelerine destek istemek için saray ziyareti yaptı.
Olacak iş mi bu?
CHP yönetimi sarayı anayasal sınırlarına çekilmesi, anayasa suçu işlememesi, icranın işine karışmaması her şeye kendi karar vermemesi için uyarıyor, CHP'li belediye başkanı ise “Bana ne, işi çözecek olan kişi o, ben ona giderim” diyebiliyor.
CHP'li belediye başkanı böyle yaparak saraya meşruiyet kazandırdığı gibi kendi partisinin politikalarını da ayaklar altına alıyor.
Söyleyecek laf var mı? Yok. Ama bugüne kadarki uygulamalara bakarsak bu belediye başkanı bundan sonra CHP'li örgüt üyelerinin en çok bağrına basacağı adam olacaktır.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

MİLLİ TAKIM FORMASI: TÜRKLÜKTEN ÇOK UTANIYORLAR

Avrupa Şampiyonası'na devam etmemiz artık mucizeye kaldı.
Gerçi finallere kalmamız da mucizeydi, ama oldu, bu nedenle yine de son maçı beklemekte yarar var.
Fatih Terim şansını asla ihmal etmemek gerek.
Bu şampiyonayı geçelim, önümüzde Dünya Kupası var, ama diyorum ki ne yapalım ne edelim şu rezil milli formanın değiştirilmesini sağlayalım.
Hangi süper akıllının fikridir acaba bu yeni formalar?
Türk halkı kırmızı beyaz ay yıldızlı bayrağı ile övünür.
Bu iktidar zihniyeti, içinde Türk olan her şeyi yok etmeye çoktan karar verdi.
TC'ler kaldırıldı, andımız yok edildi, “Ne Mutlu Türküm diyene” sözü tu kaka edildi.
En büyük fenalıklardan birini de milli formada yaptılar.
Türkiye'yi temsil eden iki güzel renk formalardan tamamen çıkarıldı. Biraz daha zorlasalar ay yıldızı da çıkaracaklar ama o kadarına galiba yürekleri yetmiyor henüz.
Saraya ya da iktidara kalsa hiçbir şey olmaz.
Bu çirkinliği futbol seyircisi çözmeli. Önümüzdeki dönem her maçta “milli formamızı ve milli renklerimizi geri istiyoruz” sloganları bütün statlarda çınlamalı.

ACAİP YAZILAR

OSMAN DURMUŞ GALİBA HAKSIZ DEĞİLDİ

Şimdiki iktidarın halka “ne kötü şey” diye anlattığı koalisyon dönemiydi. MHP hükümetin parçası, MHP'li Osman Durmuş da Sağlık Bakanlığı koltuğunda oturuyordu.
Adnan Hoca'nın ünlü müritlerinden Oktar Babuna “lösemiye” yakalanmıştı.
Adnan Hocacılar ilik nakli için seferber oldular. İstanbul Lütfü Kırdar Salonu üs olarak kuruldu, milyonlara “kan bağışı yapmaları” için çağrıda bulunuldu, binlerce kişi sıraya girdi kan verdi.
Sonra bu kanlar Amerika'ya gönderildi. Oradaki uzmanlar kanları inceleyecek ve Oktar Babuna'ya uygun bir verici bulurlarsa ilik nakli yapılacaktı.
İşte tam o sırada Sağlık Bakanı Osman Durmuş'un açıklaması kamuoyuna bomba gibi düştü.
Durmuş, “Amerika özel bir operasyonla binlerce kişiden kan topladı. Bunların asıl amacı Türk genini keşfedip bize karşı ilaç yapımında kullanmak.” sözüne kamuoyunda büyük bir tepki oluştu.
Açık söyleyeyim, o sırada ben de çok tepki gösterdim.
“Yuh yani bu kadar da olmaz, şu Sağlık Bakanı'na bir bakın, bu kadar da uçulur mu, dünyaya rezil oluyoruz” mealinde yazı yazdığımı bile hatırlıyorum.
Sonra olay kapandı, unutuldu gitti.
Geçenlerde bir arkadaşımla sohbet ediyordum.
“Neler olmuyor ki Türkiye'de, terör, hırsızlıklar, yolsuzluklar, haksızlıklar, demokrasi ve hukuk ihlalleri, diktatörlüğe giden uygulamalar günlük hayatımızın parçası oldu, ama tek ses bile çıkmıyor” dedim.
Arkadaşım da “Haklısın, sanki üzerimize ölü toprağı serilmiş, ne olursa olsun kimse etkilenmiyor, başını çevirip gidiyor, tarihimize bakıyorum da böyle bir dönem hiç yaşanmadı” karşılığını verdi.
Sonra birden durdu “Yahu Osman Durmuş doğru söylemiş olmasın sakın” dedi.
Durmuş 20 yıl önce “genimizle oynuyorlar” dediğinde bizler henüz gen teknolojisinin ulaştığı aşamayı bilmiyor, varacağı noktayı hayal bile edemiyorduk.
Oysa bu 20 yıl içinde gen teknolojisi ile nelerin başarılabildiğini artık biliyoruz.
Arkadaşım “Gerçekten bize gönderilen, ilaç, gıda ve bazı kullanım eşyalarına yüklenen bazı kimyasallarla zihnimiz dumura uğratılmış olmasın” dedi.
Gülüştük tabii ama ikimizin de içine bir kurt düşmedi değil.
Bugün pazar, vaktiniz bol, siz de düşünün biraz, ben düşünmekten yoruldum.


https://twitter.com/can_atakli_
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87