DİKTATÖR BOZUNTUSU

CHP’nin kurultayı, içinde ve dışında yaşanan epey gerilimli bir ortamda yapıldı, bitti...


Kemal Kılıçdaroğlu, 4. Kez seçildiği bu kurultaydan “tüm ipleri eline almış” genel başkan olarak çıktı. Tüzükte istediği değişiklikler yapıldı. Parti Meclisi’ne sunduğu listede delikler oluştu ama istediğine yakın bir meclis oluştu diyebiliriz. MYK’ya da istediği kadar ve istediği çapta kişi ataması yapabilecek. Ehh, daha iyisi “Şam’da kayısı!..” Kimler elendi, kimler parti içi iktidarın zirvelerinde yer alacak, nasıl bir Yeni CHP ile tanışacağız, tüm bunları durum berraklaştığında paylaşacağım sizlerle...


-Ben bugün size “diktatörlükleri” anlatmak istiyorum!..


CHP lideri, kurultayda yaptığı konuşmasında, ülkenin içinde bulunduğu kaos ortamından sorumlu tuttuğu Saray’daki şahıs ile ilgili olarak “diktatör bozuntusu” sıfatını kullandı. Buna AKP cenahından gayet sert tepkiler geldi. Aslına bakarsanız, Kılıçdaroğlu bu ve benzeri konuşmaları, grup toplantılarında ve basına yaptığı sözlü açıklamalarında defalarca yapmış, o zamanlar böylesine tepki olmamıştı...


Ancak, hükümet ve Saray cephesinden, bu kez ana muhalefet liderine öyle hakaretler yağdı ki, şaşırdım. Örneğin adalet bakanı sıfatlı muhteremin sözlerini buraya yazmaya kalksam, en azından bir dava yiyeceğim neredeyse kesin!.. Yalnızca en hafifiyle yetinelim:


-Edep ve terbiyeden yoksun... Böyle siyasete lanet olsun...


Çalışma Bakanı Süleyman Soylu ise, “Diktatör diye suçluyorlar, neyin diktatörünü suçluyorsun” diye yüklendi. İşte buna takıldım; Soylu’nun bunu gayet iyi bilmesi gerek aslında; daha dün, Demokrat Parti Genel başkanı iken aynen şöyle diyordu:


-AKP’liler genel başkanları ve başbakanlarını, Başbakan’da kendisini padişah olarak görmek istiyor!..


Arşivler unutmuyor işte!.. Ama, her zaman olduğu gibi en ışıltılı, en zekice  açıklama yine  Cumhurbaşkanı başdanışmanı Burhan Kuzu’dan geldi. Adeti olduğu üzere twitter üzerinden hükmünü veren anayasa profesörü muhterem şöyle dedi:


-Şayet Erdoğan gerçekten diktatör ise bu gece göreceğiz. Kılıçdaroğlu yaka paça götürülürse anlayacağız. Yoksa.....


Bu saldırı kampanyasının üzerinden çok geçmeden Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, CHP lideri hakkında resen(kendiliğinden demek oluyor) soruşturma başlattı!..

 


Diktatörlükte ana muhalefet olmaz!..

 


Koca anayasa profesörü Kuzu, yine sapla samanı birbirine karıştırmıştı!..


Cumhurbaşkanlığı baş danışmanlığına kadar yükselen bir prof. biraz durup düşünme zahmetine katlansa, Kemal Bey’in niçin bu sıfata “bozuntusu” diyerek ikinci bir sözcük eklediğini anlayacaktı, ama ahh şu aculluk!..


Ben yine de, eski hukukumuz olduğu için, sırf iyilik olsun diye hocamıza anlatmaya çalışacağım:


-Örneğin, 1970’lerin başlarında, Şili’de, CIA ve ABD şirketi ITT’nin desteğinde sosyalist Allende’yi Başkanlık Sarayı’nda öldürüp yönetime el koyan General Pinochet, muhalifleri koyacak yer kalmayınca stadyumların açılmasını emretmişti. Ülkede ana muhalefet diye bir kurum yoktu!..


-Mesela, Arjantin’de General Vidala başkanlığındaki cunta hüküm sürerken, on binlerce kişi tıpkı zatıalinizin belirttiği gibi, gece yarıları plakasız araçlarla paramiliter katiller tarafından evlerinden alınıyor ve buharlaşıyorlardı. Ana muhalefet orada da yoktu!..


-Bolivya’da, kayıp yakınlarını aramak için yetkililere başvuranlar da kayboluveriyordu... O zamanlar oralarda ana muhalefet bulunmuyordu!..


-Ehh, elimiz değmişken bir de sivil örnek verelim... Antonio de Oliveira Salazar, saygın bir ekonomi profesörüydü.. 1932 yılından 1968 yılına kadar Portekiz’in de facto diktatörüydü. 1974’te rejim askeri müdahale ile yıkılana dek Portekiz’in siyasi, sosyal, ekonomik ve kültürel hayatını kontrol etti. Aşırı milliyetçi ve muhafazakar, koyu Mussolini hayranı, 
NAZİ yanlısıydı. Kısacası dönemin faşist diktatörlerinden biriydi. Rejiminin adı da enteresandı: “ESTADO NOVA-YENİ DEVLET!” 1933’te partisiz ve parlamentosuz bir devlet kurdu. Ülkeyi 3 F metoduyla yönettiği söylenirdi: FUTBOL, FADO, FİESTA... “Bana on binleri uyutacak bir beşik yapın” sözü üzerine Lizbon’a büyük bir stadyum inşa edildiği de anlatılır... 1945’te zorunlu olarak izin verdiği Birleşik Demokratik Hareket üç yıl sonra yine onun kararıyla komünist ilan edilerek kapatıldı. 1968’e, beyin kanaması geçirdiği tarihe kadar her türlü muhalefeti bastırdı... Yani orada da ana muhalefet yoktu!..


Demem o ki; diktatörlükler, bırakın ana muhalefeti, en küçük muhalif sesi bile tahammül edilmez olarak bulur ve bastırır. Diktatörlüğe özenenler ise büyük bir iştahla o yolda yürür. O mevkiye ulaşınca da yapacaklarının örnekleri zaten önünde hazır beklemektedir...


-Kemal Bey o an gelene dek bir gece yarısı alınamaz... Şimdilik gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar ve sokaktaki insanlar devri sayın Kuzu...

 


Mesela Cem Yılmaz!..

 


Ne demişti Bülent Arınç gözde olduğu zamanlar:


-Rabbim verdikçe veriyor!..


İşte o hesap, önüme “Cem Yılmaz’a iki yıla kadar hapis istemli dava” haberi düştü... Ne yapmış peki?. Yalova Valisi Selim Cebiroğlu’nun kıyafetini beğenmediği için öğrencilerinin önünde azarladığı öğretmen Halil Serkan Öz, hemen ardından kalp krizi geçirip ölünce şu tweet’i atmış:


-Mevki ile adam ezmek, kalbini ölesiye kırmak, yazık oldu gitti öğretmencik, daha büyük mevkilere gelesin Vali Bey...


Bu mealde bir kaç tweet daha... İşte benim söylediklerime en taze örnek...


-CHP lideri de bunu anlatmak istiyordu zannımca...


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87