“EL KADER EL MÜŞTEREK!..”


Yıl 2009... Suriye ile “al gülüm, ver gülüm” derecesinde cicim zamanlarıydı...


Öyle ki; iki ülke arasındaki vize uygulamasının anlamsızlığı her iki tarafça dile getirilir olmuştu. Sonunda bu uygulamanın karşılıklı olarak kaldırılması kararı alındı.


Türkiye’den Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun önderliğinde 10 bakanın da katıldığı görkemli bir tören düzenlendi. Davutoğlu iki ülke arasında gelinen noktayı, “İki devlet tek heyet” olarak açıkladıktan sonra şu sözleri tarihe armağan etti:

-El kader el müşterek, Ettarih el müşterek, El müstakbel el müşterek...

Yani, Ortak kader, ortak tarih, ortak gelecek!.. O sıralarda dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan ve eşi ile Beşar Esad ve eşinin arasından su sızmıyor, Bodrum’da birlikte tatil yapıp, medyaya mutluluk pozları veriyorlardı...


Sonra?. Sonrası malum, iki yıl içinde ilişkiler tepetaklak oldu. Araya giren “iyi saatte olsunlar” dostluğu, düşmanlığa çevirmekte o denli başarılı oldular ki, 2011 yılında diplomatik ilişkiler tamamen donduruldu. Ardından yıllar sürecek bir kanlı iç savaş Suriye’yi pençesine aldı. Tayyip Bey yakın dostu Esad’a, “eli kanlı Esed” demeye başladı. Yetinmedi, muhalif güçleri desteklemeye soyundu. Hastaneler, kamplar bunların emrine tahsis edildi... İş o denli ileri gitti ki; Türkiye Cumhuriyeti’nin Başbakanı, daha savaşın başlarında şu iddialı sözleri bile sarf edebildi:

-İnşallah, 15 güne kadar Emeviler Camii’nde namaz kılacağız!..


Aradan neredeyse 4 yıl geçti, hala namaz vakti gelmedi!.. Esad iktidar koltuğunda oturuyor. Artık başta ABD olmak üzere tüm taraflar gitmesinin değil, kalmasını daha hayırlı olacağını söylüyor. Ve artık arkasında açıkça saf tutan Rusya, İran, Çin ve İran Hizbullah’ı var!..

-E, hani ortak kader, ortak tarih, ortak gelecek?. Ruhuna El Fatiha!..

 


Suriye’ye vize!..



Neyse, bu yılların bize faturası ne oldu diye düşünenler olabilir. Hatay, Antep, Urfa, gibi illerimizin bulunduğu bölgenin ekonomik çöküntüsünü, sınırlarımızın yolgeçen hanı oluşunu, patlayan bombaları, ölen insanları, şehit güvenlik görevlilerimizi saymazsak, 2.5 milyona varan Suriyelimiz var!..


Tüm bunların üstüne, AB’den alacağımız 3 milyar Euro karşılığında mülteci deposu olmayı da bi güzel kabul ettik, bildiğiniz üzere!.. Şimdi de Başbakan Davutoğlu, Brüksel’de katıldığı “Mülteci Zirvesi’nde” Türkiye’nin 8 Ocak’tan itibaren Suriye vatandaşlarına vize uygulayacağını söyledi... Alman Bild gazetesinin yalancısıyım valla!.. Suriye’de bunun üzerine Türk vatandaşlarına vize uygulayacağını açıkladı, iyi mi!..


Suriye’de kan gövdeyi götürüyor, Halep, Cerablus, Rakka bölgelerinde ne idüğü belirsiz bir yığın çapulcu örgüt kol geziyor, sınırımızın 98 kilometrelik bölümünden bırakın insanı, petrol tankerlerinin geçtiğini bizzat “stratejik müttefikimiz” ABD açıklıyor, Davutoğlu, vizeden söz ediyor, güler misin, ağlar mısın?!.


E, hani Türkmenler vardı, aslanlar gibi savunduğumuz?. Onların başına da Irak’taki Türkmen kardeşlerimizin başına gelenler mi gelecek?. Oradakiler “pasaportunuz yok” diye anavatanlarına kabul edilmemişlerdi de... Buradakiler de doğal olarak Suriye vatandaşı, onlardan da vize mi sorulacak?.. Savaşın dehşetinden kaçan mültecileri hangi noktada engellemeyi düşünüyorsunuz?. Brüksel’de söz verdiğiniz üzere; Yunanistan sahil güvenlik birimleriyle işbirliğini nerelere kadar genişleteceksiniz?. Aslına bakarsanız bu sorulara da gerek yok. Tek soru yeterli:

-Savaşı fiştekleyip, 2.5 milyon Suriyeliyi memlekete sokarken aklınız neredeydi?!.



Ödül diye buna denir!..



İşte budur!..


Böyle göstere, göstere yapacaksın ki; şanı, şöhreti olsun... Partisinin ali menfaatlerini odunla koruyan aslan parçalarını yükseklere taşıyacaksın ki; arkadan gelenlere, motivasyon, olsun, daha da bilensinler, iki tarafı keskin kılıç gibi olsunlar!..


İşte bu aslanlara en güzel örnek Abdürrahim Boynukalın... Eylül ayında 100 kişilik bir saldırgan grubun başında Hürriyet gazetesinin önüne gelen Bu muhterem, cam çerçeve indirilip, güvenlik görevlileri darp edilirken şöyle bağırmıştı:

-Seçim sonucu ne olursa olsun seni başkan yaptıracağız, seni başkan yaptıracağız, seni başkan yaptıracağız...


Olayın ardından da, Hürriyet yazarlarını işaret ederek, 
“bizim hatamız bunlara zamanında dayak atmamak olmuş..” demişti. Savcılığa sorguya çağrıldığında ise, “ben oraya olayları yatıştırmaya gittim” diye ifade verdi... Böyle de yiğit yani...

Zaten bu muhteremin ne kadar “değerli” olduğunu, saldırının hemen ardından AKP Kongresi’nde divan üyeliğine seçilmesiyle, başbakanla birlikte gazetelerin birinci sayfalarında yer alan fotoğraflarıyla anlamıştık... da, asıl “büyük ödül” ne olacak onu kavrayamamıştık.. Onu da gördük şükürler olsun; Rabbim bu yiğide verdikçe verdi ve onu hooop Gençlik ve Spor Bakan yardımcısı koltuğuna oturtuverdi... O artık, bürokrasinin en tepesinde yeni görevine başlayacak...


-Ahlaklı, irfan sahibi, odun, pardon sporsever gençlerin yetişmesine büyük katkı sunacak, ne güzel...


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87