'HAŞERELER!..'

“...artık işin dozu kaçtı...Sistem artık demokrasiden “faşizme” doğru kayıyor... Bu sistemin dünya tarihinde ‘en noktaları’ test etmişleri var. Örneğin; Hitler Almanya’sı... Türkiye ile görünüşte dağlar kadar fark var ama ‘başlangıç noktaları ve gelişimleri’ itibariyle aynı. İçimizi rahatlatacak tek bir büyük fark var; Hitler Almanya’sında ‘ordu’ lidere itaat ediyordu, bağlıydı... Atatürk devrimlerine bağlı bir sistem içinde ‘diktatör’ denebilecek haşerelerin, ‘silahlı bir ordu gücünü arkalarına almaları’ mümkün değil. Sistemin DNA’sı buna izin vermiyor... Burada devreye ‘Çavuşesku modeli’ giriyor. Kendine bağlı ‘ideolojik’ dinamikler ile motive edilmiş ‘polis’ gücü oluşturmak... Bu ülke bizim. Bu ülke ‘Cumhuriyet çocuklarının’. Bu ülke ‘muasır medeniyet olmak’ isteyen her Türk vatandaşının... Ülkemize sahip çıkalım, çok ama çok geç olmadan...”

     
14 Şubat 2008 tarihli Vatan gazetesindeki bu “yenilir yutulur cinsten” olmayan yazıyı kim kaleme almış dersiniz?.. Bilenlere lafım yok ama bilmeyenler bahse girerim ki gözlerine inanamayacak!.. Bu keskin, bu “haşere diktatörler” suçlaması yapan yazının sahibi bugün,“Cumhurbaşkanı Başdanışmanı” sıfatıyla ortada geziniyor; Evet bildiniz:


-Yiğit Bulut!..


Haklısınız, o zaman da jöle kullanırdı, şimdi de kullanıyor. Bugün fazladan sakalı da var... Bir de 180 derece dönen düşünce ve yazıları!.. Böylesine keskin dönüşler, viraj alışlar için de epey esnek, bir hayli kıvrak olmak da gerekir hani...


-Bu muhteremde de bu yetenek fazlasıyla mevcut...

 


Bu kadarına cehalet denmez!..

 


Daha dün denilecek kadar yakın bir zaman evvel “haşere diktatörler” yazıları döktüren muhterem başdanışman, bir kaç gün önce, Cumhurbaşkanı’na  “diktatör bozuntusu” diyen ana muhalefet liderine hem de devletin televizyonunda şu sözcüklerle yüklendi:


-Cumhurbaşkanı’na hakaret, millete hakaret, devlete hakaret, ümmete hakaret...


Olabilir, yanında çalıştığı kişiyi korumak adına cansiperane görev yapabilir, buraya kadar tamam... Ama muhterem Tv programında bu sözlerden sonra çizmeyi aşıverdi... İş Bankası’nda hissesi olan CHP’ye şu akıl almaz mantıkla saldırdı:


-Partinin banka ile organik bağı olamaz. Bu bankanın acilen millete iade edilmesi gerekiyor, acilen düzenleme yapılarak kamu bankası haline getirilmeli...


Milletin bankalarının nasıl kullanıldığı gayet açık ortada, yüz milyonlarca liralık kredilerin hangi yayın organlarını almak için verildiği malum.. Geçelim! Ancaak, insanları yalan yanlış bilgiler vermek, bankanın hisselerinin değer kaybına uğramasına neden olmak en hafif tabirle suçtur ve etik değerlerden fersah fersah uzak olmaktır!.


Ayrıca bu efendinin, CHP’nin bankaya ne şekilde ortak olduğunu bilmemesine imkan yok! Ekonomiyi yalayıp yuttuğunu iddia eden şahıs bunu bilmiyorsa, söylenecek tek sözcük “cehalet” olacaktır ki, hiç sanmıyorum...


Geçmişte de AKP saflarından bu tür iddialar ortaya atılmış, Erdoğan, 2006 yılında şöyle konuşmuştu:


-Dünyada banka sahibi olan tek parti CHP. Bugüne kadar gelen paralar ne oldu? Nereye gidiyor?.


Halbuki bi zahmet ordu halindeki danışmanlarından birine sorsaydı gerçeği öğrenecekti.


-Her zaman olduğu üzere yine iş bize düştü!..


Atatürk İş Bankası’nın yüzde 21.8 hissesine sahipti. Vasiyetinde bu hissenin “yönetim hakkını” CHP’ye, gelirini ise Türk Dil ve Tarih Kurumuna bıraktı. Yani hisseler CHP’nin üstüne ancak, bugüne kadar bankadan bir kuruş bile kasasına girmedi!.. Partinin tüm işlevi, “yönetim hakkı” nedeniyle İŞ Bankası’nın yönetim kuruluna 4 üye seçme hakkına sahip olmak, o kadar...Anlaşılmayacak bir şey var mı?..


Şimdii, başdanışman sıfatlı muhteremin bu atağı ne anlama geliyor?. Acaba kendisi mi düşündü, talimatla mı konuştu?. Medya baronlarının bu banka tarafından fonlandığını, elinde belgeler olduğunu iddia ediyor. Bakın ben milletin bankalarının kimleri “fonladığını”yukarıda kısaca yazdım. İsim isim de yazarım. Muhteremin yüreği, belgeleri yetiyorsa açıklasın da öğrenelim.


-Hiç merak etmesin, belgeler gerçekse hemen alıntı yaparız!..

 


U
stasına baktı, aynısını yaptı!..

 


Yaklaşık 3 hafta kadar önce “Necip fazıl Ödülleri” törenine katılan Cumhurbaşkanı, mikrofonda aşka gelince, “ne diyor üstat” diye başlayıp şu şiir dizesini okumuştu:


-Bir namazım, bir duam, bir de eski seccadem/ Hepsi hepsi bu kadar, işte benim sermayem...


Güzel de okumuştu, sesi de güzel tabii. .. Ancak ufak bi pürüz vardı; şiir Necip Fazıl’a ait değildi!.. Şairin torunu Emrah Kısakürek, nazik bir ifadeyle şöyle demişti:


-Sayın Cumhurbaşkanı, danışmanlarının azizliğine uğramış görünüyor!..


Önceki gün, bu kez Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, üstelik yine Necip Fazıl’la ilgili bir yanlışa imza attı... TRT Habere konuk olan Yıldırım, akademisyenleri eleştirmek için şaire ait olduğunu söylediği şu dizeleri okudu:


-Elin oğlu okur atomu böler. Bizimkiler okur milleti böler...


Üstelik Necip Fazıl’ın şiiri yazdığı yılı bile gayet kendinden emin söyledi, “1950’li yıllar” dedi iyi mi!..


Büyük Doğu Yayınları editörü Suat Ak, bakanı da ofsayta çıkardı, “97 Necip Fazıl kitabının hiçbirinde bu dizenin bulunmadığını”söyledi!.. Üstüne de ekledi:


-Bu durum, bu tarz sözleri naklederek çoğaltanların Üstad’ı pek okumadıklarını gösteriyor!..


Olsun, ustasıyla kader birliği ediyor, çok mu yani...


https://twitter.com/umit_zileli

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87