MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

İslam ülkeleri, Erdoğan’ın “Dünya 5’ten  büyüktür” tezine destek verdiler mi?

İstanbul iki gün boyunca 13’üncü İslam İşbirliği Teşkilatı İslam Zirvesi’ne ev sahipliği yaptı.
Yandaş medya haberlerine bakarsak bu işbirliğinin sadece “din üzerinden birlik” anlamı taşıdığını düşünebilirsiniz.
Çünkü yandaş medya bu zirveden yola çıkarak sadece “İslam’da birliğin kurulmasının amaçlandığı” ama daha önemlisi “Türkiye’nin sanki İslam ülkelerinin lideri olmuş” havası verdi.
Bu zirve İslam ülkelerinin ekonomik, siyasi, sosyal sorunlarının konuşulduğu değil de “İslamı yayma görevi olan din devletlerinin” bir araya gelerek kararlar aldığı bir toplantı gibi sunuldu.
Oysa işin aslına bakarsanız İslam ülkeleri Erdoğan’ın tüm zorlamalarına rağmen ekonomik ve sosyal sorunlarını tartışmayı tercih ettiler.
Erdoğan elbette her konuda olduğu gibi bu zirveyi de “içe dönük politikalarını geliştirmek ve kamuoyunu etkilemek” için kullandı.
Bu arada aklıma takılan merak ettiğim bir konunun zirvede ele alınıp alınmadığını öğrenemedim.
Çünkü bu konu resmi açıklamalarda hiç yok.
Sonuç bildirgesinde de yer almadı.
İkili ve çoklu görüşmelerin ardından yapılan açıklamalarda da hiç duymadım.
Ama belki içten içe konuşulmuştur da liderler açıklama gereği duymamışlardır.
Konu şu; Erdoğan uzunca bir süredir Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin beş daimi delegesini eleştiren konuşmalar yapıyor.
Erdoğan bu beş ülkenin “veto hakkı” olmasının demokrasiye aykırı olduğunu savunarak “Dünya 5’ten büyüktür” tezini ısrarla savunuyor.
Daha önceki bir yazımda “Erdoğan’ın hemen her yerde söylediği bu görüşüne dünyada destek veren bir tek ülke var mı?” diye sormuştum.
Yine bu yazımda “Hiç olmazsa bir İslam ülkesi bile mi desteklemiyor” da demiştim.
Aslında İstanbul zirvesi bu konunun konuşulması ve hatta sonuç bildirgesine de konması açısından çok uygun bir ortamdı.
Toplantıya katılan 56 ülkeden “daimi ülke” statüsü taşıyan yok.
Erdoğan üstün konuşma yeteneği ile İslam ülkelerini bir kere daha uyarabilir ve “dünya 5’ten büyüktür” tezi geniş katılımlı bir destekle Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na taşınabilirdi.
Acaba Erdoğan bu konuyu açtı mı?
Açtıysa ne yanıtlar aldı?
Yoksa herkes “Bu çok yanlış bir görüş” diye düşünüyor da Erdoğan konuyu açmaya mı cesaret edemedi?
Neresinden bakarsanız bakın Türkiye adına onur kırıcı bir durum.
Cumhurbaşkanınız ısrarla bu konuyu dile getiriyor ama tek bir İslam ülkesi bile ciddiye almıyor.

ÇOK GÜLDÜM

Zirveyi apartman toplantısına çeviren diplomatik skandal

13. İslam Zirvesi kapanış gününe damgayı Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “apartman yöneticisi” edasıyla yaptığı konuşma vurdu.
Erdoğan İslam ülkelerini İslam İşbirliği Teşkilatı’na “açıktan” bağış yapmaya davet etti ve ilk bağışı da Türkiye’nin 2 milyon dolarla yaptığını söyledi.
Tabii “diktatör gibi” tanımlamalarına kızıyor ama bu halkın vergilerinden toplanmış 2 milyon doların, yaklaşık 6 milyon liranın, hangi hak ve yetkiyle “bağışlanabileceğini” açıklamak durumunda.
Burayı geçelim, nasıl olsa AKP tarafı “veriyorsa bizim vergilerimizden verdi, sana ne” diyerek sarayı koruyacaktır.
Erdoğan’ın bu sözleri liderler arasında “soğuk duş” etkisi yarattı. İki ülkenin sözcüleri söz alarak “Bu konularla ilgili kararların açıkta değil, ikili görüşmelerde alınması gerektiğini” söylediler. Diplomatik dille “Bu yaptığınız çok ayıptır” demiş oldular.
Erdoğan buna çok kızıp bu kez ikinci skandala imza attı.
Madem üye ülkeler Erdoğan’ın teklifini geri çevirme nezaketsizliğinde bulundu, o da “aidat borçlarını ödemeyen ülkeler var” diyerek aidatlarını ödeyen 20 ülkeyi saydı, geri kalanların para ödemediğini açıkladı.
Dün bu skandalı “apartman toplantılarına” benzetenler oldu. Vallahi bir şey diyeyim mi, apartman toplantılarında bile bu olmaz. Borcu olanların “afişe edilmesine” borcu olmayanlar bile karşı çıkarlar. Çünkü sonuçta herkes yüz yüze bakıyor, kimse bu nedenle komşunun aşağılanmasını istemez. Ama bizde böyle. Erdoğan herhalde bir uluslararası toplantıda olduğunu unuttu, kendini muhtarlara nutuk programında zannetti.

ÖNERİ

Cumhurbaşkanı ile hükümete yönelik küfür ve hakaretlerden örnekler bekliyorum

Bugün, yazılarımı okuyan özellikle AKP’li okurlardan bir ricam var.
Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, AKP’li yazarlar ve tv yorumcuları yıllardır ısrarla “Eleştiri başka hakaret başka” diyerek özellikle Cumhurbaşkanı’na yönelik ağır bir küfür ve hakaret kampanyası olduğu algısını yaratmaya çalışıyor.
Oysa böyle bir şey yok.
Israrla ve şiddetli iddia ediyorum; bu ülkede medya yoluyla Cumhurbaşkanı’na, hükümete ve seviyesi ne olursa olsun devlet görevlilerine hakaret edilmiyor.
Şu an Türkiye’de küfür ve hakaret silahını kullanan iki kişi var. Biri Cumhurbaşkanı, diğeri başbakan.
Bunlardan cesaret alan medyadaki yandaş ekipler de sadece küfür ve hakaret ediyorlar.
Başa dönüyorum, neden özellikle AKP’li okurlarıma sesleniyorum;
Önümüzdeki bir hafta boyunca oturun çalışın, Google’dan tarama yapın, kendi notlarınıza bakın, muhalefet adı altında Cumhurbaşkanına, ailesine, başbakana, hükümete yapılmış hakaretleri ve edilmiş küfürleri bulun ve bana gönderin.
Samimi söylüyorum yayınlayacağım.
Ama biliyorum ki bulamayacaksınız.
Hakaret olduğuna inanmadığım ve neredeyse 10 yıl önce söylenmiş “dağdaki çobanın oyu, bidon kafalı, göbeğini kaşıyan adam” sözlerine sarılmayın hemen.
Cumhurbaşkanı ve Başbakanın ısrarla “Bize her gün küfür ediliyor, hakaret ediliyor” sözlerine örnekler istiyorum.
Örneğin Cumhurbaşkanı’nın sadece 10 cümlelik konuşmasında geçen “sahtekar, alçak, namussuz, şerefsiz, vatan haini, terörist, cibilliyetsiz, mezhebi geniş” gibi kelimelerin veya benzerlerinin kullanıldığı gibi hakaretler içeren yazı ya da konuşmalardan örnekleri bekliyorum.
Örneklerinizi [email protected] adresine gönderiniz.
Kampanyaya her gün “Muhalefet küfür ve hakaretten başka bir şey bilmiyor” diyen yazar ve tv yorumcularına da açıktır.

BEĞENDİM

146 atış yapmışız 362 IŞİD’li öldürmüşüz

İyi ki önceki gün “Burnumuzun dibindeki IŞİD’i yok etmek için daha kaç kişi ölecek?” diye sormuşum.
Tabii bana cevap vermediler ama belli ki herkesin öfkesi burnuna gelince toplumun “gazını almak” için bir açıklama yaptılar.
Kilis’e “yer çekimi kanunu” gereği düşen roketlere karşı, IŞİD cephesine 146 atış yapılmış, 362 IŞİD’li terörist öldürülmüş, bir o kadar da yaralı varmış.
“Yer çekimi kanunu” diyorum, gülmeyin, çünkü Kilis’e düşen roketler için resmi açıklama bu yönde yapıldı. Meğer IŞİD havaya roket atıyormuş, eeee yer çekimi kanunu var değil mi, bu roketler düşüyormuş, bazıları bize denk geliyormuş.
Yani iktidar IŞİD’e toz kondurmamak için elinden ne geliyorsa yapıyor.
Bu nedenle 146 atış yapmışız da 362 IŞİD’li terörist öldürmüşüz sözleri bana çok inandırıcı gelmiyor.
Çünkü biz bölgede uçak kaldıracak iradeye sahip olmadığımız için IŞİD üzerine havadan gidemiyoruz. Karadan gitmeye de bizimkilerin cesareti yok. Bizim yerimize koalisyon güçleri gelip IŞİD hedeflerini bombalıyor.
Belki daha önce YPG’ye yapıldığı gibi uzaktan atışlar yapılıyordur, ama IŞİD’in zayiat vermesine koalisyon güçlerinin neden olduğu ihtimali daha güçlü.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Beylerbeyi’nde kaldırılan durağın sırrı

Önceki gün yazmıştım. Beylerbeyi’nde “güya” trafiği rahatlatmak için otobüs durağı kaldırılmıştı.
Medeni ülkeler toplu taşımacılığı teşvik etmek için bin türlü formül geliştirirken bizde tam tersi oluyor.
Toplu taşıma, bir kişi bir araba işine gidenlere engel olmasın diye durak kaldırılıyor.
Görgüsüzlük tabii.
İşin tuhafı kaldırılan durağa bir de yazı asmışlar. “Beylerbeyi İETT otobüs durağı 50 mt ilerde saray durağına alınmıştır” diyor.
Bir kere 50 metre değil 150 metreden fazla. Yaşlısı, özürlüsü, bebeklisi ıssız yerdeki durağa yürüsün, yeter ki özel arabaların önü kesilmesin.
Herkes öfkeli, herkes şikâyetçi ama sonuç yok.
Neden? Çünkü Beylerbeyi’nde konuşulanlara göre durak olayının arkasında Bilal ve Mustafa Beyler (Erdoğan) varmış.
Beylerbeyi Koru’da bir ofisleri var bu beylerin.
Onlar geldi diye yollar yeniden yapıldı, otantik bir merdiven yenilenip mermer hale getirildi, iki gün önce bölgede 18 saat elektrikleri kesip ofisin klimalarını kaldıracak güçte kalın kablolar döşendi.
Bilal ve Mustafa Bey’in çok sayıda ziyaretçisi var. Rıdvan Bey, (Dilmen) Acun Bey, Rüştü Bey (Rençber) Ercan Bey (Saatçi) hep buradalar.
Rivayete göre sohbetler sırasında “Beylerbeyi’nin trafiği çok sıkışık” diye konuşuluyormuş. Mustafa Bey de durumu Büyükşehir’e aktarmış. Onlar da çareyi otobüs durağını kaldırmakta bulmuşlar.
Beylerbeyi halkına diyorum ki, bu beyler cuma namazlarını Beylerbeyi’nde kılıyor. Sonra da kahvelerini sahilde içiyorlar, işte o sırada bu durumu kendilerine “arz” etseler belki Mustafa veya Bilal Bey insafa gelir de durağın yeniden konması için belediyeye talimat verir.


https://twitter.com/can_atakli_
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87