KALEMİNE KÜSME BABA!

Arkadaşlarımızın, meslektaşlarımızın, kısaca gazeteciliğin yargılanacağı 24 Temmuz’a kitlenmişken birden bire önüme bir haber düşmez mi? Gel de masaya yatırma şimdi! Bir zamanların anlı şanlı akademisyeni, uluslararası ilişkiler uzmanı, büyükelçisi, dışişleri bakanı, başbakan vekili, partisinin ikinci genel başkanı, Konya milletvekili. Bitmedi. Biter mi? Yine bir zamanların yere göğe konulmayan başbakanı, daha eski zamanların büyük hocası, unutulmayan sözleriyle tüm zamanların eşsiz teorisyeni Ahmet Davutoğlu katıldığı bir yemekte almış sazı eline, neler söylemiş dinleyenlerine! Özetlersek, neymiş efendim;

“Büyük Türkiye’nin inşasından bahsedersek, önce ve mutlaka devlette vicdanı, adaleti, merhameti inşa etmeliymişiz. Ehliyeti, liyakati bürokrasiye hâkim kılmalıymışız. Yanlış bir şey yapıldığında susmayan ve cesaretle konuşan ilim adamları yetiştirmeliymişiz. İrfanı tebliğ eden ilim adamlarına ihtiyacımız varmış” diye buyurmuş.

Bu sözleri AKP’nin önde gelenlerinden biri söylediğine göre sözü masaya yatırmak şart! Sıralananlar yetkili ve yetenekli bir ağızdan çıktığına göre demek ki yok! Ne yok? Şunlar yok; devletin inşasında vicdan, adalet, merhamet yok. Yine ne yok? Ehliyet ve liyakat yok. Bitmedi yine ne yok? Yanlış bir şey yapıldığında susmayan ve cesaretle konuşan bilim adamları yok. Ayrıca irfanı tebliğ eden ilim adamlarına da ihtiyaç var. Şu anda kendileri nerde bilmiyorum. Bir zamanlar görev yaptığı Malezya’da mı? O konuyu araştıracağım! Günaydın demeli miyim diye de düşünüyorum…

Bildiğim her gün biraz daha büyüyen sorunlara, biri bitmeden diğeri başlayan sorunlar yumağına hazretin katkıları sayılamayacak kadar çoktur. İç siyasetten dış siyasete kadar şöyle bir bakarsa zaten kendisi de görecek, katkılarının muhasebesini yapabilecek mi? Ya da uluslararası ilişkilerdeki derin stratejisinden öngöremediği pek çok hamlelerine kadar yeni bir kitap yazacak mı? Onu da yaman merak ediyorum…

Bu özet bilgiden sonra başlığa geçiyorum! Başlığı Cumhuriyet Gazetesi Silivri mahkûmlarından Murat Sabuncu’nun oğlu Muratcan Sabuncu’nun “Babalar Günü” nedeniyle babasına yazdığı mektuptan aldım. Oğul Sabuncu, Baba Sabuncu’ya diyor ki; “Senden ricam kalemine küsme babam! Sen kalemine küsme ki kaleminden ve vicdanından dökülenlerle bu ülkede yeniden çiçekler açsın.”

Muratcan babasına böyle derken; bir zamanların anlı şanlı başbakanı ne diyor? Önce ve mutlaka devlette vicdanı, adaleti, merhameti inşa etmeliyiz diyor. Ehliyeti, liyakati bürokrasiye hâkim kılmalıyız diyor. Yanlış bir şey yapıldığında susmayan ve cesaretle konuşan ilim adamları yetiştirmeliyiz diyor. İrfanı tebliğ eden ilim adamlarına ihtiyacımız var diyor. O halde Murat Sabuncu niye içeride? Vicdanlı, adaletli, merhametli bir yüreği ve kalemi olduğu için mi? O halde 177 gazeteci niye içeride? Ehliyeti, liyakati bürokrasiye hâkim kılın dedikleri için mi?

O halde işsiz, yetkisiz, unvansız kalan ve ölüm orucuna yatan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça niye içeride? Yanlışlıklar karşısında susmadıkları ve cesaretle konuştukları için mi?

24 Temmuz’a sayılı günler kala dikkate alalım ve masaya (yazıya mı demeliydim?) yatıralım istedim…

Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87