KİMİNE HAK, KİMİNE YASAK OLUR mu?

Son yıllarda en çok neyi özler olduk ve dilimizden neyi düşürmedik derseniz şöyle özetleyebiliriz!

Demokrasi, özgürlük, eşitlik, insan hakları, hukuk, dayanışma, umut, felsefe, edebiyat, kültür, sanat, roman, şiir, bilim, kitap, karikatür, resim, hissetmek, düşünmek, konuşmak, yazmak en çok özlemini çektiğimiz şeyler olmadı mı? Tüm bunlar yasaklansa da yok edilir mi, bir çırpıda hayatımızdan çıkarıp atılır mı? HAYIR!

Ya da yüksek tepelerden yukarıda sıralananların cafcaflı, havalı, fiyakalı sözlerle küçümsenmesi, “ulviyet, kutsiyet, ecdat” gibi sözlerin sıklıkla yinelenerek gözümüze sokulması bunların değerini azaltabilir mi? Yine HAYIR!

Hal böyle iken adı “Türk- İngiliz Tatlı Dil Forumu” olan bir toplantıda bir kısmımız evrensel değerlerin konuşulacağını beklerken bina ve saray savunmalarının reklamının yapılması şaşırtıcı olabilir mi? Tabii ki HAYIR!

Neyse laf çok biz işimize bakalım, yazımıza dönelim, gösterilmeyeni aktaralım, derin mevzuları bir daha hatırlatalım bakalım neler oluyor!

Mesele bu ve bundan ibaret ki; derin analiz yeteneğine sahip olanlar ne der bilmesek de, yüksek görev bilinciyle yerli ve milli konularda derin söz sahibi olanlar katılmasa da, sadece hasreti ve kederi büyütenlerin ne düşündüğünü öğrenemesek de ortada bazı gerçekler var.
 
Eşit şartlarda yapılmayan ve yarışılmayan bu süreçte devletin tüm olanakları, tüm medya kurumları, muazzam bir ekonomik güç, belediyeler, okullar, yöneticiler, yurt içi ve yurt dışı organizasyonlar mobilize durumda. Muhtarların ifadesi alınıyor. Gençler tartaklanıyor, tutuklanıyor, afişler yırtılıp yerlere atılıyor, Hayır diyecekler dışlanıyor.

İktidara göre 17 Nisan sabahı Türkiye’nin önünü tıkayan sistem bitecek ve ülke uçuşa geçecekmiş. Madem öyle neden bu konuda geç kalındı? Bu kadar hayati olan bir konuda neden bunca yıl beklendi? Neden daha önce gündeme getirilmedi?  Keşke daha önce uçsaydık! Doğru soru budur ve cevaba muhtaçtır!

Yine köşeme taşımak istediğim diğer bir konu eğitimle ilgili. Amaç; suskun, pısırık, içine kapalı, kaderci, itaatkâr, sormayan, soruşturmayan, irdelemeyen itiraz etmeyen, bilginin peşinden koşmayan bir nesil yaratmaksa söz yok zaten büyük ölçüde başarıldı…

Nerde kaldı Atatürk’ün rasyonel, pozitif, bilimsel, mantığa dayalı, bilgiyi öne çıkaran bakışı derseniz! Özetlemek isterim. Artık şiddet dili, kavga, hoyratlık, düşmanlık moda ve yoğun! Tehdit, baskı, yasak, yıldırma alıp başını gitmiş, görsel kirlilik revaçta!

Ve işin acı olan yanı tüm bunlar övülesi başarılarının(!) yerilesi yanlarını unutanlar için hiçbir anlam ifade etmiyor. Onlar hep mazlumuz, mağduruz diye diye mağrur ve gaddar rolüne soyunarak oy topluyor, bir taşla iki kuş değil, onlarca kuş vuruyor! 

Tam da burada Alman Cumhurbaşkanı’nın insanda şok etkisi yapan sözleri gündeme bomba gibi düşüyor! “Türkiye’de yıllarca on yıllarca elde edilmiş kazanımların, kısa zamanda kaybedileceği endişesi taşıyoruz. Bu yüzden bugünkü Türkiye’ye gururla bakamıyoruz.” (Bu sözler bunca gürültü, patırtı arasında kaynayıp gitmesin istedim!)

Şimdi gelin son zamanlarda hasm-ı bi amanımız”(!) olan Almanya’nın bu sözünü yok sayın!
Şimdi gelin 94 yıllık Cumhuriyetimizin mirasının göz göre harcanmasına seyirci kalın!
Ve de 16 Nisan’a biraz da bu gözlükle bakmayın!

Not: Bugün saat 10.00’da ÇYDD Küçükçekmece Şubesi’nin çağrılısı olarak “Savaş Olan Topraklarda Kadın ve çocuk Olmak” konusunu anlatacağım. Yolu düşenleri beklerim…
Misafir Avatar
İsim
Yorum Gönder
Kalan Karakter:
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, pornografik, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

banner80

banner87